Almanya’dan Güney Kore’ye tüm örnekler gösteriyor ki iç talebe dayalı büyüme sınıf atlatmaz; dışa dönük sanayileşme şarttır.
Son 25 yılda ihracat neredeyse 10 kat artmış olsa da bizde hiçbir zaman ihracata dayalı bir ekonomik büyüme görülemedi. Büyümenin motoru daima iç talep oldu.
İhracat Türkiye'de adeta sihirli bir kelime gibidir. Bizde her zaman popüler bir kavram olmuştur. Hemen her orta vadeli programda ihracat vurgusu hep vardır. Muhtemelen şimdi üzerinde çalışılmakta olan 2026-2029 programında da güçlü bir şekilde yer alacaktır.
Türkiye 1980'den bu yana hep ihracatı konuştu. Ancak bu popülariteye rağmen Türkiye geçmişte dönemsel olarak yüksek ihracat artışları yakalasa da bu artışlar sürdürülebilir ve yapısal bir "ihracata dayalı büyüme" dönemine dönüşmedi. Son 25 yılda ihracat neredeyse 10 kat artmış olsa da bizde hiçbir zaman ihracata dayalı bir ekonomik büyüme görülemedi. Büyümenin motoru daima iç talep oldu.
Dolayısıyla Türkiye'de büyüme söz konusu olduğunda büyümenin sürdürülebilirliği için iç talebin nasıl seyrettiği önemli oldu.
Hızlı büyüdüğümüzde yan etkisi çok oluyor
Yüzde 3,5-4 gibi bir büyüme oranı bizim için sürdürülebilir bir oran olabilir. Ancak bu düzeyde bir büyüme gelişmiş ekonomilerle aramızdaki farkı kapatmak için yeterli olmaz.
Bu oranın üzerine çıkıldığında ise maalesef başka sorunlar ortaya çıkıyor. Mesela cari açık büyüyor ve dış tasarrufa bağımlı ekonomimiz kırılganlaşıyor. Burada sorun, yüksek büyümeyi destekleyecek cari açıkların finanse edilememesi nedeniyle ülkenin düşük büyümeye mahkûm kalmasıdır.
Dış tasarrufa bağımlılığı azaltmanın yolu ise yıllardır dile getirildiği gibi, yapısal reformlardan geçiyor.
Peki ne yapmalı?
Almanya’dan Güney Kore’ye tüm örnekler gösteriyor ki iç talebe dayalı büyüme sınıf atlatmaz; dışa dönük sanayileşme şarttır. Türkiye’de ise ihracat sürekli gündemde olmasına rağmen büyümenin lokomotifi hiçbir zaman ihracat olmadı; ihracatçı firma sayısı ve katma değerli üretim tabanı yeterince genişleyemedi
Uzun soluklu yüksek büyüme sağlayan ülkelerin ortak özelliği ihracata dayalı bir model ve güçlü bir imalat sanayiine sahip olmalarıydı. Bu ülkeler teknolojik derinleşmeyi sağladı, dünya markaları çıkardı, Ar-Ge ve patentlerle rekabet gücünü artırdı.
Kamu politikaları da eğitimi, ucuz finansmanı ve uygun ticaret ortamını destekledi.
Kısacası; orta gelir tuzağından çıkışın ve sınıf atlamanın yolu, "ihracata dayalı büyüme" modeli çerçevesinde daha çok firmanın ihracata yönelmesi ve ihracata dönük üretim kapasitesinin güçlendirilmesinden geçiyor.