Döviz fonları tarafında yılın ilk aylarında yaklaşık 900 milyar TL’yi bulan güçlü bir para girişi öne çıkmıştı. Ancak son dönemde bu girişlerin belirgin şekilde zayıfladığı görülüyor.
Son haftalarda yatırım fonlarına yönelik para giriş-çıkış hareketleri, yatırımcı davranışına dair önemli bir gerçeği bir kez daha ortaya koyuyor: Türk yatırımcısının fon tercihlerinde belirleyici unsur büyük ölçüde kısa vadeli getiri ve momentum oluyor. Fonlar arasındaki para hareketlerine bakıldığında, bu akımların önemli bir bölümünün uzun vadeli yeni bir risk alma iştahından ziyade, benzer risk grubundaki fonlar arasında yaşanan geçişlerden ve performans odaklı yönelimlerden kaynaklandığı görülüyor.
Bu eğilimin en net izlendiği alanlardan biri para piyasası fonları ile para piyasası serbest fonları arasındaki geçişler. Para piyasası fonlarında bulunan tahvil tutma zorunluluğu, faiz oynaklığının arttığı dönemlerde fon getirilerinde dalgalanmaya neden olabiliyor. Eylül ayından itibaren bu dalgalanmanın belirginleşmesiyle birlikte yatırımcıların daha esnek yapıya sahip para piyasası serbest fonlarına yöneldiği dikkat çekiyor. Buradaki hareket, yatırımcının likiditeden çıktığını değil; aynı risk profili içinde daha istikrarlı getiri arayışına girdiğini gösteriyor.
Döviz fonları tarafında yılın ilk aylarında yaklaşık 900 milyar TL’yi bulan güçlü bir para girişi öne çıkmıştı. Ancak son dönemde bu girişlerin belirgin şekilde zayıfladığı görülüyor. Daha da önemlisi, geçmişte sıkça gözlenen “para piyasasından çıkan para döviz fonlarına gider” refleksinin artık çalışmadığı anlaşılıyor. Para piyasası fonlarından yaşanan çıkışlar, döviz fonlarında karşılık bulan güçlü bir girişe dönüşmüyor. Bu durum, kur beklentilerinin sınırlı kalması ve TL bazlı getirilerin hâlen yatırımcı açısından cazibesini korumasıyla açıklanabilir.
Hisse senedi fonlarında ayrışma
Hisse senedi fonlarında ise genel çıkış eğilimi devam ediyor. Ancak bu tablo, hisse senedi fonlarının tamamına yayılan homojen bir satış anlamına gelmiyor. Daha geniş sayıda hisse taşıyan klasik hisse senedi fonlarından çıkışlar sürerken, daha sınırlı hisse oranına sahip, esnek strateji uygulayan serbest hisse fonlarına ilginin görece güçlü kaldığı görülüyor. Bu ayrışma, yatırımcının hisse senedi riskinden tamamen vazgeçmediğini; ancak getiride pozitif ayrışma sağlayan, daha odaklı ve risk alan fonları tercih ettiğini gösteriyor. Hisse tarafında ana tema çeşitlendirmeden ziyade seçicilik ve yan hisselere yönelim olarak öne çıkıyor.
Borçlanma araçları fonları ise son dönemin öne çıkan başlıklarından biri. TCMB’nin faiz indirim sürecine girmesi ve tahvil faizlerinde gözlenen gerileme, bu fonlara olan ilgiyi yeniden artırmış durumda. Yatırımcılar faiz tarafındaki yön değişimini fiyatlamaya başlarken, borçlanma araçları fonları yeniden portföylerin gündemine giriyor. Kasım ayının sonu ve Aralık ayının ilk haftalarında getirilerin para girişlerini tetiklediği, Aralık ayının üçüncü haftasında ise sınırlı bir çıkış yaşandığı görülüyor.
Fon tercihlerinde, kısa vadeli performans belirleyici
Altın fonlarında ise para girişlerinin büyük ölçüde fiyat hareketleriyle paralel seyrettiği dikkat çekiyor. Altın fiyatlarının yükseldiği dönemlerde fonlara ilgi artarken, fiyatların yataylaştığı veya geri çekildiği haftalarda girişlerin zayıfladığı görülüyor. Eylül ayından itibaren altın fonlarında üst üste sekiz hafta para girişi yaşanması ve bu eğilimin aralık ayında da sürmesi, altın fonlarında da yatırımcı tercihlerinin ağırlıklı olarak getiri ve momentum odaklı olduğunu gösteriyor.
Tüm bu tablo birlikte değerlendirildiğinde, fon tercihlerinde kısa vadeli performansın belirleyici olduğu net bir şekilde görülüyor. Getirinin öne çıktığı fonlara hızlı girişler olurken, performans zayıfladığında aynı hızda çıkışların yaşanabildiği bir yapı söz konusu. Bu yaklaşım zaman zaman doğru sonuçlar üretebilse de, tek bir fon ya da tek bir tema üzerinden uzun vadeli ve sürdürülebilir getiri elde etmenin her zaman mümkün olmadığını unutmamak gerekiyor.
Bu noktada sepet oluşturmanın ve farklı fon türlerini bir arada barındıran dengeli portföylerin önemi artıyor. Para piyasası fonları portföye likidite ve denge sağlarken, borçlanma araçları fonları faiz döngüsünden faydalanma imkânı sunuyor. Hisse senedi fonları uzun vadeli büyüme potansiyeli yaratırken, altın fonları dalgalı dönemlerde portföyü koruyucu bir rol üstleniyor.
Veriler açıkça gösteriyor ki, yalnızca momentuma bakarak yapılan fon tercihlerinin sürdürülebilirliği sınırlı. Uzun vadede daha sağlıklı sonuçlar üreten yaklaşım; tek bir fona odaklanmak yerine, farklı getiri kaynaklarını bir araya getiren, riskleri dağıtan ve dönemsel geçişleri okuyabilen bir portföy anlayışı oluyor. Bu da yatırımcı açısından sadece getiriyi değil, istikrarı ve sürekliliği ön plana çıkarıyor.