Yapay zekâ ve inovasyon teması, artık yalnızca teknoloji hisseleri üzerinden okunabilecek bir başlık olmaktan çıkmış durumda.
2026 yılına yaklaşırken piyasa fiyatlamalarının, tek bir başlıktan ziyade birden fazla dinamiğin aynı anda etkili olduğu daha karmaşık bir zeminde şekillenmesi bekleniyor. Küresel ölçekte faiz indirim sürecinin devam etmesi riskli varlıklar açısından destekleyici bir arka plan sunsa da politik ve jeopolitik belirsizliklerin eşlik ettiği bir döneme giriyoruz. Bu nedenle yeni yılda piyasaların yönünü belirleyecek asıl unsur, gevşeyen para politikalarının ne ölçüde kalıcı olacağı ve bu sürecin hangi risklerle kesintiye uğrayabileceği olacak.
ABD’de Trump faktörü, yalnızca ABD için değil, küresel ticaret dengelerine ve tedarik zincirlerine dair söylemleriyle de belirsizlik üretmeye devam ediyor. Buna karşın yapay zekâ ve inovasyon teması, artık yalnızca teknoloji hisseleri üzerinden okunabilecek bir başlık olmaktan çıkmış durumda. Yapay zekânın hızla yaygınlaşması, özellikle ABD’de elektrik tüketimini artırırken; enerji üretimi, iletim altyapısı ve kritik hammaddelere yönelik yatırımları da beraberinde getiriyor. Bu tablo, 2026 yılında teknoloji şirketlerinin yanı sıra enerji altyapısı ve kamu hizmetleri alanında faaliyet gösteren şirketlerin de portföylerde daha görünür hale gelebileceğine işaret ediyor.
Kıymetli metallerin önemi devam ediyor
Uzun vadeli bir diğer yapısal tema ise demografik dönüşümle birlikte sağlık sektöründe yaşanan dönüşüm. Obezite tedavileri, onkoloji ve ileri tıbbi cihazlar gibi alanlarda pazar lideri şirketlerin ön plana çıkması beklenirken, sağlık sektörünün dalgalı dönemlerde portföyler için dengeleyici bir rol üstlenmesi olası görünüyor. Bankacılık sektörü ise faiz indirim sürecinin daha net bir çerçeveye oturduğu bir ortamda, seçici bir yaklaşımla portföylerde yer bulabilir.
Varlık dağılımı tarafında kıymetli metallerin önemi 2026’da da devam ediyor. Altın, merkez bankası alımları, yüksek kamu borçluluğu ve süregelen jeopolitik riskler nedeniyle güçlü bir korunma aracı olma özelliğini koruyor. Gümüş ise artan elektronik ve güneş enerjisi yatırımları sayesinde hem değerli metal hem de sanayi metali kimliğiyle öne çıkıyor. Bakır ve alüminyum gibi endüstriyel metaller de elektrifikasyon ve temiz enerji dönüşümünün temel girdileri olarak yapısal talep tarafında desteklenmeye devam ediyor.
Yurt içi tarafta ise 2026’ya girerken enflasyondaki düşüş eğilimi ve buna paralel olarak faizlerde beklenen gerileme, TL varlıklar için daha elverişli bir zemin oluşturuyor. Alternatif getiri alanlarının cazibesinin azalmasıyla birlikte, yatırımcı ilgisinin yeniden hisse senedi piyasasına, özellikle bilanço gücü yüksek ve likiditesi güçlü büyük ölçekli şirketlere yönelmesi beklenebilir. Bu süreçte seçiciliğin ön plana çıkacağı ve endeks bazlı değil, şirket bazlı bir fiyatlama sürecinin yaşanacağı düşünülebilir.
Faizlerdeki gerileme beklentisi, borçlanma araçları fonlarını da yeniden portföylerin gündemine taşıyor. Getiri eğrisinin daha öngörülebilir hale gelmesi ve tahvil faizlerindeki düşüş, bu fonları orta-uzun vadeli portföyler için yeniden cazip kılıyor. Pozitif reel faiz ortamının korunması ve TL’de reel değerlenme beklentisi de TL cinsi varlıkların destekleyici unsurları arasında yer alıyor.
Bu çerçevede para piyasası fonları portföylerde hala önemli bir denge unsuru olmayı sürdürüyor. Likidite yönetimi ve dalgalı dönemlerde esneklik sağlaması açısından bu fonların rolü korunurken, arbitraj fonları ve borçlanma araçları fonlarıyla birlikte daha dengeli ve esnek bir portföy yapısı oluşturmak mümkün görünüyor.
Riskler cephesinde ise küresel ölçekte yapay zekâ tarafında yaşanabilecek bir beklenti kırılması, enflasyonun yeniden hız kazanması, ABD–Çin stratejik rekabetinin derinleşmesi ve küresel borçluluk sorunları öne çıkıyor. Jeopolitik cephede Rusya–Ukrayna savaşı ve Orta Doğu’daki gerilimler belirsizlik yaratmaya devam ederken, olası bir ateşkes ve yeniden yapılanma süreci daha olumlu bir büyüme senaryosunu da beraberinde getirebilir.
Fırsatlar kadar risklerin de aktif şekilde yönetilmesi gerekiyor
Yurt içinde ise siyasi gelişmeler, jeopolitik risklerin yansımaları ve enflasyonda katılık ihtimali dikkatle izlenmesi gereken başlıklar arasında yer alıyor. Bu nedenle 2026, fırsatların olduğu kadar risklerin de aktif şekilde yönetilmesi gereken bir yıl olacak. Disiplinli, çeşitlendirilmiş ve veri odaklı bir portföy yaklaşımı bu dönemde yatırımcılar açısından en sağlıklı yol haritasını sunuyor.
Bu bakış açısıyla yılın ilk dönemi için oluşturduğum örnek portföy dağılımında; yüzde 25 para piyasası fonları, yüzde 10 borçlanma araçları fonları, yüzde 15 altın, yüzde 10 gümüş ve emtia fonları, yüzde 25 yerli hisse senedi ve yüzde 15 yabancı hisse senedi fonları (teknoloji, enerji ve sağlık temaları ağırlıklı) yer alıyor. Amaç, tek bir temaya yüklenmek yerine, farklı senaryolara uyum sağlayabilecek dengeli bir yapı oluşturmak.