Yaz döneminde olmamıza rağmen, son birkaç yılda olduğu üzere, fiyatlamalar, hız kesmeden yoluna devam ediyor. Oysaki eskiden böyle olmazdı. Yaz rehaveti, piyasalar nezdinde de geçerli olur, işlemler yavaşlar, eylül ortası-ekim başlangıcı ile birlikte, yılın son kazançlarına yönelik planlamalar yapılır, pozisyonlar ayarlanır ve yıl tamamlanırdı.
Merakla beklenen FOMC toplantısını geride bıraktık. Siyasetin artan baskısının gölgesinde gerçekleşen toplantıda, beklendiği üzere, federal fonlama oranında herhangi bir değişikliğe gidilmedi. Bunun yanında, son 1 ayın faiz indirimi noktasında en fazla öne çıkan iki ismi Waller ve Bowman’ın şerhleri, 90’lı yılların başlarından bu yana ilk kez bir toplantıda bu denli yüksek bir muhalefete işaret etti. O vakit tartışmalar başlasın: Çok seslilik demokrasinin getirdiği doğal bir sonuç mu yoksa kendi içerisinde birlikte hareket etmek ve yol haritası çizmekte zorlanılan bir fotoğrafın işareti mi? Cevabı zor sorular. Konuya, çok fazla heyecanlanmadan ve abartısız yaklaşmakta daha fazla fayda olduğu kanaatindeyim. Öncelikle, şerh düşen isimlerden birisi, Waller, olur olmaz bilinmez ama Powell dönemi sonrasının öne çıkan adaylarından. Tartışmasız ki siyaset her noktada, her yerde, her kuruluş çatısı altında çalışan, canlı bir mekanizma. Yani, her yola ulaşmak mümkün. Ya da en azından, olmaz demek kolaycılık ve fazla iyi niyet olur. Bununla birlikte, şunu da eklemek gerekiyor ki, Başkan Powell’ın Amerikan para politikasını yakından izleyenlerin gayet iyi bildiği üzere, uzun yıllardır gündeme gelmemiş bu denli yüksek bir politik baskı altındaki duruşu, dirayeti ve söylem ile davranışlarını sadece para politikası çerçevesi üzerinden şekillendirme çabası takdire şayan. Fed’in kuruluş amacı, sadece Amerikan halkı olsa da günümüz koşullarında uygulamalarından rol model pozisyonlarına dek sahip olduğu önem, artık sınırların ötesinde ve bunun Powell da farkında. Daha basit ifade ile Fed bağımsızlığının sorgulanması ve hasar görmesi, geri kalan tüm merkez bankacılığı temsilcilerinin tıpkı bir gelişmekte olan ülke kurumu gibi muamele görmesi riski anlamına geliyor.
Yurt içi tarafı da konuşalım. Yeni hafta ile birlikte temmuz enflasyon verilerini karşıladık. Aylık enflasyona dair konsensüs verilerinden aşağı yönlü sapma, bu ay da devam etti. Belki beklentiler fazla muhafazakar, belki program anlaşılmakta zorlanıyor, belki de gerçekten 2Ç’de ekonomik ivme kaybından Temmuz’a sarkma var. Bu tespitleri yaparken gözden kaçırmadığımız bir gerçek tabi ki var: fiyatlar genel düzeyindeki düşüş her zaman genel hissedilen enflasyonun da aynı paralelde hareket edeceği anlamına gelmiyor. Bunun için en büyük ilaç zaman ve sabır. Politikalardan sapma olmadan, tüm kesimlerin ikna süreci tamamlanabilir ise tünelin sonunda ışık olduğunu unutmayalım. Tersi durum, bir daha bu denli bir normale dönüş ve sıkılaşma sürecinin tehlikede olduğu saptamasına ulaştırıyor bizleri. Öte yandan, mevsimsellikten arındırılan veride aylık trendin %2 ve hemen aşağısında kalması durumunda değişiklik olmadıkça yıl sonu politika faizi beklentisi NŞA’da %35-36 civarında kalmaya devam edecek.
Bu da bizi mevcut patikada ilerleyeceğimiz fikri etrafında tutuyor. Devam eden 2. çeyrek finansalları, muhtemelen, ‘en kötü geride kaldı’ fikrini yavaş yavaş destekliyor. Özellikle büyük gruplara ait alt detaylardaki sınırlı iyileşme, var olan iyimserliğe ek katkı sunuyor ve yatırımcıları yeniden hisse senedi fikri etrafında buluşmaya çağırıyor. Alternatif getirinin hâlâ yüksek kalır durumu, nispeten sorun teşkil etmekle birlikte, iyimser bakışın zaman içerisinde artışı neredeyse konsensüs. Enflasyon verisinin alt kalemleri aynı zamanda büyümedeki seyir açısından da sinyaller taşıyor. Görünen o ki kamu ayarlamaları hariç, iç tüketim baskı altında ve bu da şirketleri fiyatları yükseltmekte baskılıyor.