“Getiriler düşüyor, o zaman fonlardan çıkayım mı?" sorusuna vereceğimiz yanıt, net bir hayır. Çünkü para piyasası fonları hâlâ birçok açıdan cazip.
Beklenen adım Merkez Bankası’ndan geldi: Politika faizi 300 baz puanlık indirimle %43’e çekildi. Böylece uzun süredir fiyatlanan faiz indirim süreci resmen başlamış oldu. Şimdi yatırımcıların aklındaki ilk soru şu: “Para piyasası fonlarının getirisi düşer mi, düşerse nereye yönelmeliyim?”
Bu soruya cevap ararken hem fonların yapısına hem de içinde bulunduğumuz yeni faiz ortamına dikkatle bakmak gerekiyor.
Getiriler düşüyor ama…
Para piyasası fonları, ağırlıklı olarak TL cinsi likit enstrümanlara yatırım yapar. Dolayısıyla politika faizindeki düşüş, bu fonların getirisini de zamanla aşağı çekecektir. Bugüne kadar %47-49 seviyelerinde mevduata denk gelen getiriler sunabilen bu fonların, yeni faiz ortamında %43-46 bandına gerilemesi şaşırtıcı olmayacak. Hatta tahvil piyasasında son dönemde yaşanan satışların etkisiyle, bazı fonlarda getirilerin %40 seviyelerine indiğini bile görüyoruz.
Bu düşüş, para piyasası fonlarında yatırım yapanları tedirgin edebilir. Özellikle son dönemde fon getirilerinin beklenenden farklı seyretmesi, yatırımcıların kafasında soru işaretleri yaratmış olabilir. Bu farklılaşmanın temel nedeni, fon portföylerine getirilen %10’luk Devlet İç Borçlanma Senedi (DİBS) zorunluluğu. Tahvilin değer kaybettiği dönemlerde bu içerik fon getirilerini aşağı çekebiliyor. Tersi durumda ise getiriyi yukarıya taşıyabiliyor. Yani tahvil piyasasındaki hareketlilik, artık para piyasası fonlarını da etkiliyor.
Peki fonlardan çıkılmalı mı?
Bu noktada "Getiriler düşüyor, o zaman fonlardan çıkayım mı?" sorusu akla gelebilir. Ama bu soruya vereceğimiz yanıt, net bir hayır. Çünkü para piyasası fonları hâlâ birçok açıdan cazip.
İlk olarak, enflasyonun yıl sonunda %30 civarında gerçekleşmesi bekleniyor. TCMB'nin ise bu sürece %36 civarında bir faizle eşlik edeceği öngörülüyor. Para piyasası fonlarının bileşik getiri potansiyeli düşünüldüğünde, enflasyonun üzerinde kalmaya devam ettikleri görülüyor. Evet, stopaj oranları yükseldi, ama net getiri hâlâ tatmin edici seviyelerde.
Yine de artık sadece “faiz yüksek, para piyasası fonu alayım” dönemi geride kalıyor olabilir. Yeni dönemde portföyü çeşitlendirmek, yalnızca koruma değil aynı zamanda fırsat yaratma açısından da önemli hâle geliyor.
Yeni arayış: Tahvil mi, hisse mi, yoksa her ikisi mi?
Faiz indirimi dönemlerinde iki ana varlık sınıfı öne çıkar: Tahvil ve hisse senedi. Son dönemde bu iki alanda da hem fiyat hem getiri anlamında güçlü bir hareketlilik yaşanıyor. Ancak buradaki temel zorluk şu: Doğru zamanlama ve doğru ürün seçimi.
Yatırımcıların önemli bir kısmı, getiriyi gördükten sonra harekete geçtiği için bazen geç kalınabiliyor. Bu da kısa vadeli dalgalanmalarda negatif getiri ile karşı karşıya kalma riskini artırıyor.
Bu nedenle öne çıkmaya başlayan ürün grubu, değişken ve fon sepeti fonları. Bu fonlar, adeta bir yatırım sepeti gibi çalışıyor. Aynı anda hisse, tahvil ve likit enstrümanları barındırabiliyor. Portföy yöneticileri, piyasadaki gelişmelere göre fonun içeriğini dinamik biçimde değiştirebiliyor. Böylece yatırımcı, hisse mi tahvil mi tercihinde bulunmak zorunda kalmadan, profesyonel yönetimle piyasa içinde dengeli bir şekilde pozisyon almış oluyor.
Yeni dönemde strateji nasıl olmalı?
Yatırım kararları bundan sonra daha zor olacak. Çünkü sadece faiz indirimi değil, aynı zamanda enflasyonun seyri, iç siyasi gelişmeler, küresel jeopolitik riskler gibi birçok başlık bir arada fiyatlanacak. Bu da hızlı hareket etmeyi ve doğru zamanlamayı daha da önemli kılıyor.
O nedenle, para piyasası fonlarını portföyde tutmaya devam ederken; bir yandan da değişken ve fon sepeti fonları gibi aktif yönetilen, çoklu varlık yapısına sahip ürünlere yönelmek mantıklı bir strateji olabilir. Böylece hem korunma hem fırsat yaratma arasında daha dengeli bir yapı kurulabilir.