Et ve Süt Kurumu’nun “Et ve Süt Sektörünün Mevcut Durumu, Politikaları ve Geleceği Çalıştayı” ile ilgili ayrıntıları dün yazmıştım.
Çalıştay sonrası hazırlanan sonuç raporunda kırmızı et ve sütte yaşanan sorunlar ve çözüm önerileri 7 ana başlık altında ele alındı
Rapora göre sorunlar ve çözüm önerileri özetle şöyle:
1- Hayvancılık yatırımlarına verilen desteklemeler:
Entegre ekonomik yatırımlar için bölgelere göre düzenlenmiş teşvik sistemi, Hazine ve Maliye Bakanlığı tarafından uygulanmaktadır.
Tarımsal Kalkınma Kooperatifleri’nin projeleri yıllarca Tarım ve Orman Bakanlığı tarafından yatırıma alınmıştır. Tip projeler ile ahır, ağıl, süt toplama merkezleri, sağım üniteleri, yem depolama ve idari bina yatırımları, canlı demirbaş alımları düşük faizli krediler kullandırmak suretiyle desteklenmiştir. Son yıllarda söz konusu yatırımlara ait kredilerin doğrudan Ziraat Bankası tarafından kullandırılmaya başlanması nedeniyle yatırım sayılarında düşüş görülmektedir.
Tarım Reformu Genel Müdürlüğü tarafından uygulanan Kırsal Kalkınma Yatırımları Destekleme Programı kapsamında Hayvancılık İşletme Yatırım Projeleri yüzde 50 oranında hibe şeklinde desteklenmektedir.
Hayvancılık Genel Müdürlüğü, Güneydoğu Anadolu Projesi (GAP) ve Doğu Anadolu Projesi (DAP) eylem planında süt sığırcılığı yatırımlarını yüzde 40 oranında hibe şeklinde desteklemiştir (50 baş ile 300 baş arası). Ayrıca, kalkınma bölgeleri GAP, DAP, Konya Ovası Projesi (KOP) ve (Doğu Karadeniz Projesi) illerindeki küçük aile işletmelerine ahır ve ağıl yapımları için yüzde 50 destekleme programı uygulamıştır.
Avrupa Birliği tarafından aday ülkelere, üyelik için gerekli olan yasal ve idari reformların gerçekleştirilmesi amacıyla sağlanan mali yardım fonu olan Katılım Öncesi Yardım Aracı (IPA) kapsamında Tarım ve Kırsal Kalkınmayı Destekleme Kurumu (TKDK) tarafından hayvancılık başlığının da yer aldığı yatırımlar yüzde 50-60 oranında desteklenmektedir.
Bunun yanı sıra Kalkınma Ajansları, Büyükşehir Belediyeleri ve İl Özel İdareleri de son dönemde hayvancılık yatırımlarını teşvik etmeye başlamıştır.
Kamunun birçok birimi tarafından kamusal kaynaklardan desteklenen yatırımların hâlihazırda ne durumda olduğu, üretim ve istihdam kapasitelerinin ne olduğu, kaç tanesinin el değiştirdiği veya atıl kaldığı tam olarak bilinmemektedir. Kırsalda yaşayan ve geçimini hayvancılıktan sağlayan küçük ve orta ölçekli aile işletmelerinin yatırım programlarından yeterli oranda faydalanamadığı; bu ailelerin proje hazırlama kapasitesi, öz sermayesi veya krediye erişim imkânı konularında zayıf kaldığı bilinmektedir. Bu işletmelerin yerine farklı sektörlerde faaliyet gösteren yatırımcıların hibe oranlarını cazip görerek destek aldıkları, ancak üretim sürecinde umduklarını bulamadıkları için işletmeyi devretme veya kapatma yoluna gittikleri bilinmektedir.
Kamu kaynaklarının etkin ve verimli kullanılması için HAYGEM bünyesinde Hayvancılık Yatırımları İzleme ve Değerlendirme Birimi kurulmalıdır. Bugüne kadar tamamlanmış tüm proje yatırımlarının envanteri çıkarılmalı her birisi için etki analizleri yapılmalıdır. Bundan sonraki tüm hayvancılık yatırımları ise ülkesel ihtiyaç analizleri doğrultusunda ve tek bir birim tarafından planlanmalıdır. İhtiyaç duyulmayan yatırımlar için ayrılan bütçe, üretime tahsis edilmelidir.
Kırsal kesimde yaşayan küçük ölçekli aile işletmeleri için hedefleri belirlenmiş ve sürdürülebilir üretimi sağlayacak destekleme politikaları geliştirilmelidir. Öncelikle bitkisel üretim potansiyeli hayvancılığa uygun olan bölgeler seçilerek Hayvancılık Bölgeleri oluşturulmalıdır. Bu bölgelerde daha önce yapılmış ve atıl durumda olan işletmeler için yasal düzenleme yapılmalıdır.
Hayvancılık alanı olarak seçilen pilot bölgelerde öncelikle bitkisel üretim planlaması yapılmalıdır. Yem maliyetlerinin düşürülebilmesi için mevcut meralardan daha iyi bir şekilde yararlanılması hedeflenerek, kültür meralar oluşturulmalı; düşük verimli yamaç ve kıraç araziler yem bitkileri üretimi için planlanmalıdır. Ülkemizin kendi sürüsünden doğal şartlara daha uyumlu ve yüksek nitelikli damızlık üretimi teşvik edilerek ithalat oranı azaltılmalıdır.
2-Üretimi teşvik eden desteklemeler
Hayvancılık destekleri 2002 yılından bu yana hem sayısal olarak hem de bütçe tutarı ile artarak devam etmektedir. Bugün itibariyle 18 farklı kalemde destek ödemeleri yapılmaktadır. Toplamda hayvancılığa ödenen destek miktarı yüksek olsa da kalemler bazında ayrılan miktarlar enflasyon karşısında düşük düzeyde kalmıştır. Bu nedenle destekleme ödemelerinin yönlendirici ve üretimi teşvik edici özelliği zayıflamıştır. Bununla beraber hayvancılıkta kullanılan girdilerde ithalat oranının her geçen yıl arttığı bilinmektedir.
Destekleme politikalarında yeni yaklaşımlara ihtiyaç duyulmaktadır. İşletmeler aile ve ticari olarak iki kategoride sınıflandırılmalıdır. Bu kapsamda 50 baş ve üzeri sağmal inek bulunan süt işletmeleri ile 200 baş ve üzeri hayvan bulunan besi işletmeleri ticari, diğerleri ise aile işletmeleri olarak sınıflandırılmalıdır. İşletme yapısına göre destekleme modeli oluşturulmalıdır. Aile işletmelerine ise hayvan başına ve ayrıca hayvansal üretimde kullanılan tarım arazilerine dekar başına tek destek ödemesi yapılmalıdır.
3- Süt sektörüne ilişkin sorunlar ve çözüm önerileri
Süt sığırcılığında yatırım teşviklerinin etkisi ile ticari işletmelerin sayısı artmıştır. Bu çiftliklerde sürü sağlığı ve yönetiminin doğru uygulanması sonucu verim ve kalitede önemli gelişmeler kaydedilmiştir. Hayvancılık Stratejisi’nde süt sığırcılığı tüm boyutlarıyla değerlendirilerek önemli bir faaliyet olarak benimsenmelidir. Bitkisel üretim deseninin uygun olduğu havzalar saptanmalı ve yatırım alanları olarak planlanmalıdır.
Çiğ süt maliyetlerinin hesaplanmasında öncelikle metot belirlenmelidir. Ticari işletmelerde üretilen çiftlik sütleri için ayrı bir maliyet-fiyat çalışması, küçük işletmelerde üretilen ve toplanan sütler için ayrı maliyet-fiyat çalışması yapılmalıdır. Hesaplanan maliyet fiyatına, o anki enflasyona göre “üretici refah payı” adında ek bir ödeme eklenmelidir.
Çiğ süt tavsiye fiyatı açıklamasından önce zorunlu hale getirilmiş olan Gıda Komitesi onayı kaldırılmalıdır. Bu durum Konseyi işlevsizleştirdiği gibi fiyat istikrarsızlığına da yol açmıştır. Çiğ süt alımı karşılığında üreticinin yem alma mecburiyeti önlenmelidir. Eğer yem karşılığı süt alımı sözleşmesi olacak ise fiyatlama bir parite üzerinden yapılmalıdır.
Kalite kriterlerine yağ ve protein oranları dışında somatik hücre sayısı ve toplam bakteri sayısı da eklenmelidir.
Ülkemizde etkili bir hayvan ıslahı stratejisi hazırlanması ve uygulanması gerekmektedir. Damızlık düve merkezleri aktif hale getirilmelidir. Damızlık ithalatına kısıtlama getirilmeli ve bu merkezlerden alınacak düvelere teşvik verilmelidir.
Piyasa düzenlemesi kapsamında piyasadan çekilen çiğ sütler süt tozuna dönüştürülmekte ve dış pazarlara düşük fiyatlardan satılmaktadır. Müdahale amacıyla üretilecek ürünlerin değerinin çok altında yurtdışına satmak yerine en alt gelirli ailelere yardım programı kapsamında dağıtmak, yeni nesillerin sağlığına katkıda bulunmak anlamına da gelmektedir. Bu amaca yönelik olarak ESK ile Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı arasında bir protokol yapılması uygun olacaktır. En alt gelirli ailelerin listesi hazırlanmalı ve her haneye bir gıda kartı verilmelidir. Aylık olarak bu kapsamda üretilecek ürünler kartlara tanıtılarak Tarım Kredi Marketleri üzerinden ailelere düşük ücret mukabilinde veya bedelsiz olarak dağıtılmalıdır. Ürünlerin bedeli Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı tarafından karşılanmalıdır.
4- Kalite standartlarının verimliliğe dönüştürülmesi
Bakanlığımız tarafından geçmiş yıllarda uygulanan Hayvancılığı Geliştirme Projesi kapsamında ticari süt işletmelerinde (entansif) holstein sütçü ırkı, meraya dayalı aile işletmelerinde ise simental veya etçi ırklar ile melez ırkı hayvanları geliştirici programlar uygulanmıştır. Son 5 yılda uygulanan hayvancılık politikaları sonucu, bugün itibariyle büyükbaş sürüsünde bir simentalizasyon gerçekleşmiş ve kültür ırkı süt inekleri içerisinde kombine ırkların payı yüzde 50’ye yükselmiştir. Özellikle ticari işletmelerde ırk değişiminden kaynaklı süt verimi düşüklüğü, çiğ süt fiyatlarını yükseltme talebini güçlendirmiştir. Bakanlığımızın en kısa sürede entansif işletmeleri süt ırkına dönüştürme ve yılın belirli aylarında merada otlayan hayvan sürülerinde de kombine veya melez ırkları geliştirme programı uygulaması gerekir.
5- Hayvan sağlığı ve refahı
Hayvan sağlığı ve refahı, gıda güvenliği ve güvenilirliğinin temini ile halk sağlığının korunmasının en temel unsurlarındandır. Ülkemizde sürü ortalamasının çok üzerinde buzağı, kuzu ve oğlak ölümleri olduğu sektörde iştigal eden herkes tarafından kabul edilen bir gerçektir. Buna karşın yüksek oranda buzağı, kuzu ve oğlak ölüm nedenleri ve kayıpların boyutuna ilişkin net veri bulunmaması, bu son derece hassas konunun önemini azaltmakta ve mücadele stratejilerinin geliştirilmesini zayıflatmaktadır. Türkiye’de hayvan popülasyonunun arttırılması, et ve süt veriminin yükseltilmesi ve dolayısıyla ithalatın önlenmesinde kritik öneme sahip olan bu sorunun çözümüne yönelik acil ve etkin bir eylem planı oluşturulmalıdır. Ulusal aşı üretim ve kontrol merkezi kurulmalıdır. Ticari işletmelerin tamamında sağlık taramaları yapılmalı ve en kısa zaman diliminde hastalıktan ari işletmelere dönüştürülmelidir.
6- Yemde dışa bağımlılık
Hayvancılık sektörünün en önemli girdilerinden biri yem olup rasyon içerisinde de önemli oranda kaba yem kullanılmaktadır. Ülkemizde, kaliteli kaba yem kaynakları çayır-mera ve yem bitkileri tarımı yoluyla elde edilmektedir. Hayvancılık sektöründe rekabet edebilme şansı, daha az maliyetle daha çok ve daha kaliteli üretim yapabilmeye bağlıdır. Kaliteli kaba yem açığı konsantre yem tarafından kapatılmaktadır. Bu da ithalatı artırmakta ve maliyetleri yükseltmektedir.
Ülkemizde yem bitkilerinin ekiliş alanlarının artırılması, girdi maliyetlerinin düşürülmesi, kaba yem ihtiyacımızın yerli kaynaklardan karşılanabilmesi, silaj üretiminin arttırılarak yeşil yem zincirinin oluşturulması önem taşımaktadır.
Kaba yem üretim planlaması yapılmalıdır. Kaba yem kalitesinin yükseltilmesine yönelik çalışmalar yapılmalıdır. Mera alanlarında verimliliği artıracak çalışmalar yapılmalıdır. Yaşanabilecek kuraklığa karşı kısa, orta ve uzun vadeli eylem planları oluşturulmalıdır. Doğu Anadolu’da protein değeri yüksek ve soğuğa dayanıklı ot çeşitleri ile ıslah geliştirilmelidir.
7- Kırmızı et piyasa durumu ve altyapısı
Türkiye’de 2022 yılında yaklaşık 2,2 milyon ton kırmızı et üretimi gerçekleşmiştir. Bunun yüzde 75’i büyükbaş, yüzde 25’i küçükbaş hayvan etinden oluşmaktadır. Damızlık dişi hayvan kesimleri dışında, çoğunlukla erkek danaları yaklaşık 7-8 aylık periyotlar halinde yoğun yemleme sistemine dayalı sığır besiciliği yapılmaktadır. Market ve kasap tezgâhlarında ve et endüstrisinde çoğunlukla bu etlere talep oluşmaktadır. Bu nedenle dana karkas fiyatları çoğunlukla et fiyatlarında belirleyici role sahiptir. Sığır besiciliği yapan üreticiler, başta Kuzeydoğu Anadolu illeri ve meraya dayalı hayvancılığın yaygın olduğu yerleşimlerde; celeplerin üreticilerden topladığı genç danaları ve damızlık işletmelerden çıkan besilik materyali toplayarak besiye alırlar. Kesim olgunluğuna gelen hayvanlar, genellikle market ve sanayicilere ara tedarikçilik yapan komisyoncular tarafından satın alınır ve ete dönüştürülür. Tedarik zincirinin çok aktörlü olması ve piyasa mekanizmalarının fiyat belirleme olgusunun zayıf olması fırsatçılığa neden olmaktadır. Ayrıca karkas fiyatlarının aşırı yükseldiği dönemlerde başlayan ve her geçen yıl sayısal olarak artış gösteren ithal besilik materyal ile besi sığırcılığı yapmak yaygın bir hal almıştır. Bu şekilde yapılan besicilik ile toplamda et üretiminde artış sağlanmış olsa da zaten altyapısı yeterince güçlü olmayan besiciliği daha sorunlu bir hale çevirmiştir.
İthal besilik materyallerin ırk özellikleri, yaşları ve sağlık durumlarının kamu otoritesinin standartları ile belirlenmesinin oluşturduğu avantaj dışında, iç piyasadaki canlı hayvan fiyatlarına göre en az yüzde 40 düşük olması ithal menşeli hayvanlara yönelik güçlü bir talep oluşmasına neden olmaktadır. Farklı sektörlerden yatırımcıların besicilik yapmaya başladığı ve mevcut olan büyük işletmelerin kapasitelerini daha da büyüttüğü gözlemlenmektedir.
Yine besi sektöründe büyük işletmelerin üretimdeki paylarının her geçen gün artması, birçoğunun aynı zamanda yurtdışından besilik ticareti yapmaya başlaması, bununla birlikte et satışı ve sanayici olması gibi hususlar söz konusu işletmelerin ellerindeki stok durumuna göre pozisyon almaları sonucunu doğurmaktadır.
Bakanlığımız bazı dönemlerde besilik ithalatını yerli üreticiyi koruma amacı için kısıtlamaktadır. Söz konusu uygulamalar nedeniyle işletmelerin çoğu boş kalmaktadır. Bu durum kırmızı et arzının planlanmasına engel teşkil etmektedir. Kısa vadeli kararlar uzun vadeli rasyonel üretim planlanmasına imkân vermemektedir.
Ayrıca ithal besilik materyallerle besi ahırlarının dolduğu dönemlerde hayvan besleme büyük ölçüde kesif yemleme ile yapılmaktadır. Ham maddelerinde yüzde 56 oranında dışa bağımlılığın olduğu yem fiyatları bu dönemlerde aşırı talep artışından dolayı yükselmekte ve süt üretim maliyetlerini artırmaktadır.
Sonuç olarak, Bakanlığımızın kırmızı et üretimi ile ilgili yıllara sâri bir stratejisinin olması gerekmektedir. Yıllık talebe göre arz açığı teşkil edecek et miktarının öngörülerek ESK’ya bildirilmesi ve tedarik için dış bağlantıların yapılarak karkas et ve kesimlik hayvan ile ikame edilmesi daha rasyonel olarak görülmektedir. Bununla birlikte, ithal besilik ikamesi düşünülecek ise iç piyasadan hayvan alımı yapanların haksız rekabete uğraması önlenmelidir. Piyasa regülasyonu kapsamında, maliyet odaklı bir fiyatlama modeli ile sözleşmeli üretim ile ESK tarafından besilik materyal tedarik edilerek üretim planlanmalıdır.”
Özetle, sorunların tespiti, çözüm önerileri kimsenin itiraz etmeyeceği netlikte. Önemli olan bu tespitler doğrultusunda uygulanacak politikalardır. İthalatın sakıncalarını uzun uzun anlattıkta sonra ithalata devam ederseniz inandırıcılığınız kalmaz.
Hayvancılık stratejisine ihtiyaç var
Ülkemizde özellikle kırmızı et arzında daralma olduğu dönemlerde Avrupa Birliği (AB) ve Güney Amerika ülkelerinden tedarik yoluna gidilmektedir. AB Yeşil Mutabakatı ile değişen politik tutum yakın gelecekte bu ülkelerden ithalat ile ikame imkânını zayıflatacaktır. Bu itibarla ülkemizde önümüzdeki yıllarda hayvansal ürünlerde arz açığı yaşanmaması için bazı radikal kararların alınması zorunlu görülmektedir. Hedef çerçevesi belirlenmiş, verim ve kalite odaklı, hayvan sağlığı ve refahını önceleyen, çevre ile uyumlu, sürdürülebilir üretimi sağlayacak yeni hayvancılık politikalarına ihtiyaç duyulmaktadır.
Ülkemiz coğrafyasının bitkisel üretim potansiyeli, iklim avantajları, geleneksel üretim kültürü ve işletme altyapıları dikkate alınarak bir “Hayvancılık Stratejisi” hazırlanmalıdır.
Hayvancılık Stratejisi; ihtiyaç analizleri doğrultusunda hayvan ıslahı programları, hastalık ve zararlılarla mücadele planları, hayvan refahı ve çevre sağlığı, yem üretimi ve tedariki, pazar mekanizmalarının genişletilmesi, çiftçi örgütlerinin kurumsal kapasitelerinin güçlendirilmesi, piyasa regülasyonları ve sanayi entegrasyon planlarını kapsamalıdır. Bilim ve teknoloji ışığında rasyonel stratejilere dayalı olarak hazırlanacak orta ve uzun vadeli plan ve programlar ile ülkemizde sürdürülebilir et ve süt ürünleri arz güvenliğini sağlamak ve ihracat imkânlarını geliştirmek mümkün olacaktır.