Sadece ekonomi alanında uygulanacak politikalar ile bir ülkenin ekonomisini yönlendirmek mümkün değildir. Tarım, hukuk, eğitim, teknoloji politikaları ve belki de en önemlisi, toplumsal psikoloji, ekonomi politikalarını büyük oranda etkiler. Bunların olumlu anlamda varlığı, ekonomi politikalarına önemli bir katkı sağlar ve sonuca gitmeyi kolaylaştırır; eksiklikleri ise tam tersi etki yaratır. Yani ekonomi sadece ekonomiden ibaret değildir.
Merkez Bankası’nı acımasızca eleştirmek pek doğru değil
Enflasyonla mücadeleyi de bundan ayrı göremeyiz. Sadece para politikası ile dezenflasyon sürecinin hızlı ilerlemesi ve başarılı olması beklenemez. Biz ülke olarak iki yıldır büyük oranda para politikasına bel bağlayarak enflasyonu düşürmeye çalışıyoruz. Evet, mali alanda süreci destekleyen adımlar geldi ve kayıt dışı ile mücadelede güzel bir süreçten geçiyoruz ancak bunların yeterli olduğunu söylemek güç. Dünyanın gelmiş geçmiş en iyi, en etkili ve en kapsamlı para politikasını da uygulasak, diğer politikalar ile bunu destekleyemezsek enflasyonu yenemeyiz. Bu nedenle Merkez Bankası’nı enflasyonla mücadele konusunda acımasızca eleştirmeyi pek doğru bulmuyorum.
Gerek ekonomi medyasında gerek toplumda bu konuda yapılan tartışmaların büyük kısmında verimsizlik olduğunu düşünüyorum. PPK kararından bir hafta önce “acaba ne karar çıkacak?” soruları etrafında dönen konuşmalar ve karar sonrasında karara yönelik yorumlar bizi çok da ileri taşımıyor.
“Pas geçmeliydi”, “daha az indirim yapmalıydı”, “faiz indirimi ile metin uyumlu değil” ve buna benzer yorumları son bir haftada sıklıkla okuduk. Bu eleştirileri doğru bulmamakla birlikte; aslında duruma başka bir pencereden bakıyorum. Yorumların haklılığı ya da haksızlığının sonuç üzerinde etkili olmadığını düşünüyorum.
Son toplantıda PPK’dan hiç indirim gelmemiş olsaydı ne olurdu? Bu sayede altı ay sonra, bir yıl sonra istediğimiz noktaya gelebilir miydik? Muhtemelen hayır. Hayır çünkü maruz kaldığımız fiyat artışlarının tek sebebi yüksek talep olmadığı gibi, tek çaresi de yüksek faiz değil.
Merkez Bankası, kendi hareket alanında enflasyonu aşağı çekmek için kullanabileceği araçların hemen hepsini kullanıyor. Bu konuda, önceki başkan döneminde faiz artışlarının yavaş ve kademeli yapılmış olması noktasında bir eleştiri getirilebilir. Daha kararlı, keskin ve büyük adımlarda artış yapılmış olsaydı, süreç çok daha hızlı ilerleyebilirdi.
Yapılan zamlara TCMB ne yapabilir?
Esas konu şu: Bizdeki gibi enflasyonun tek sebebinin talep olmadığı bir ülkede, salt para politikası ile sonuca ulaşmak zor. Özel okul ücretlerine yasal sınırlar üzerinde yapılan zamla, sigaraya yapılan zamla Merkez Bankası arasında ilişki kurabilir misiniz? Ya da akaryakıt fiyatlarının artmasına, kimi dönemlerde üç ay içinde 4-5 kat artan limon, soğan fiyatlarına TCMB ne yapabilir? Kirazın İstanbul’daki satış fiyatının Fransa’da satılan Türk kirazından daha yüksek olmasına ne yapabilir? Ya da farklı ürünlerdeki anlamsız fiyat artışlarına karşı hiçbir şey yok gibi tüketmeye devam edenlere karşı?
Birkaç yıl önce, iyi niyetli ama yanlış bir kararla kira artışına getirilen yüzde 25 sınırının kaldırılmasına karşı, politika faizini isterseniz yüzde 80’e çıkarın bir sonuç elde edemezsiniz. Gelir dağılımı bozukken, toplumun bir kesimi için fiyatlardaki yükselişin hiç önemi yokken sadece para politikası ile ne yapılabilir? Geçen Mart ayında artan siyasi tansiyon ve büyük deprem felaketinin enflasyonist etkilerini de aklımızın bir köşesinde tutalım.
Enflasyona sebep olan bir sorun havuzu var ve Merkez Bankası bu havuz içindeki bazı faktörleri yönetebilir, etkileyebilir. Kalanlar çözülemezse, enflasyon da düşürülemez.
İşte bu nedenlerle, kolaya kaçıp sadece PPK’dan çıkan kararları eleştirmenin yanında, enflasyon mücadelemizi diğer cephelere neden yaymadığımızı konuşmalıyız.