İzlanda’daki dev karbon yakalama tesisleriyle “dünyayı kurtaracak teknoloji” olarak görülen Climeworks, çalışanlarının yüzde 20’sini işten çıkarıyor. ABD’nin iklim fonlarını kesmesi ve COP30’a katılmama kararı, sadece bir şirketi değil, küresel yeşil dönüşümün geleceğini de tehdit ediyor.
İzlanda’daki iki dev tesis, adeta “devasa bir süpürge” gibi çalışıyor: Havayı emiyor ve gezegeni ısıtan karbonu filtreleyip dışarı atıyor. Bu çok konuşulan iklim teknolojisine “doğrudan hava yakalama” (direct air capture) adı veriliyor. Bu tesislerin sahibi İsviçre merkezli Climeworks şirketi. Ancak, yeni tesislerin açılmasından yalnızca bir yıl sonra Climeworks büyük bir zorlukla karşı karşıya kaldı. Şirket bu ay yaptığı açıklamada, çalışanlarının yaklaşık yüzde 20’sini işten çıkaracağını duyurdu. Gerekçesi; ekonomik belirsizlikler ve değişen iklim politikaları öncelikleri.
Climeworks CEO’ları Christoph Gebald ve Jan Wurzbacher şu açıklamayı yaptılar: “Bu yolculuğun zorlu olacağını en başından biliyorduk. Bugün kendimizi zorlu bir dönemde yol alırken buluyoruz.” Bu zorluk özellikle şirketin ABD planlarını ilgilendiriyor. Louisiana’da kurulması planlanan ve Biden yönetiminden 50 milyon dolar fon alan yeni doğrudan hava yakalama tesisi, Trump’ın iklim fonlarını kesmesiyle belirsizliğe sürüklendi.*** Climeworks yaşanan bu sorunların, “yeni bir endüstri sıfırdan kurulurken yaşanan geçici sancılar” olduğunu belirtiyor. Eleştirmenler ise bu zorlukların, doğrudan hava yakalamanın etkili iklim eyleminin yerini alamayacak pahalı bir yanılgı olduğunu söylüyor.
2009’da kurulan Climeworks, bugün dünyada bu alanda faaliyet gösteren yaklaşık 140 şirketten biri ve en çok yatırım alanlardan. 2021’de Orca adlı tesisini, 2024’te ise Mammoth adlı ikinci tesisini İzlanda’da açtı. Bu tesisler havayı emiyor, içindeki karbondioksiti kimyasallar aracılığıyla ayırıyor ve süreci jeotermal enerjiyle çalıştırıyor. Elde edilen karbon ya yeniden kullanılıyor ya da yeraltına enjekte edilerek taşa dönüşmesi sağlanıyor. Şirket, bu işlemler sonucu karbon kredisi üreterek gelir elde ediyor. Yani diğer şirketler kendi karbon salımlarını dengelemek için Climeworks’ten kredi satın alıyor.
Karbon yakalamak pahalı bir süreç
Küresel ısınmayı durdurmak için fosil yakıtların hızla azaltılması gerektiği açık. Ancak bilim insanlarına göre atmosferdeki mevcut karbonun bir kısmının da temizlenmesi şart. Bu, ağaçlandırma gibi doğal yöntemlerle ya da doğrudan hava yakalama teknolojisiyle yapılabiliyor.
MIT Enerji Girişimi’nde kıdemli araştırma mühendisi Howard Herzog, bu teknolojinin avantajını şöyle açıklıyor: “Doğrudan hava yakalamanın en büyük artısı, karbonun anında ve doğrudan ölçülebilir biçimde havadan uzaklaştırılması. Ancak zorluklar büyük: Atmosferdeki karbondioksit oranı yalnızca yüzde 0,04. Bu, içinde 25 bin mavi bilye olan bir kavanozdan 10 kırmızı bilyeyi ayıklamaya benziyor. Bu nedenle süreç yoğun enerji gerektiriyor ve oldukça pahalı.”
Climeworks’ün kapasite sorunu
Şirketin tesisleri henüz hedeflenen kapasiteye ulaşamadı. Orca tesisi yılda maksimum 4 bin ton karbon yakalayabiliyor, ancak 2021’den bu yana yılda bin 700 tonun üzerine çıkamadı. Mammoth tesisi teorik olarak 36 bin ton kapasiteye sahip olsa da, 2024’te açıldığından bu yana yalnızca 805 ton karbon yakaladı. Tesisin kurulumu ve işletilmesi sırasında ortaya çıkan karbon da hesaba katıldığında, net miktar 121 tona denk geliyor.
Climeworks sözcüsü bu tabloyu şöyle yorumluyor: “Her iki tesis de henüz hedeflenen kapasitede çalışmıyor, bu doğru. Ancak her dönüştürücü yenilik gibi bu da adım adım ilerliyor; bazı aşamalar beklenenden uzun sürebiliyor.”
Şirketin Louisiana’daki üçüncü tesis planı, 2030’a kadar yılda 1 milyon ton karbon yakalamayı hedefliyor. Ancak Trump yönetiminin politikaları nedeniyle bu projenin geleceği belirsiz.
Henüz piyasası olmayan bir teknoloji
Doğrudan hava yakalamanın başarısı, şirketlerin karbon kredisi satın almaya istekli olup olmamasına da bağlı. Buffalo Üniversitesi’nden çevre bilimleri profesörü Holly Buck şöyle diyor: “Şirketler şu anda atmosferi serbestçe bir atık çöplüğü gibi kullanabiliyor. Bu konuda ciddi bir düzenleme olmadığı sürece, bu kirliliği temizlemek için güçlü bir iş modeli oluşmaz.”
ABD’nin iklim fonlarını kesmesi yeşil teknolojileri zora sokuyor
ABD’nin iklim fonlarını kesmesi, yeşil teknolojilerin daha ucuz ve verimli hale gelmesini zorlaştırıyor. İklim politikalarının istikrarsızlığı, yalnızca doğrudan hava yakalama değil, pek çok yenilikçi teknolojiyi de olumsuz etkileyecek nitelikte.
Bu arada geçtiğimiz günlerde, Trump yönetimi, ABD’nin gelecek ay Brezilya’da yapılacak BM iklim görüşmelerine (COP30) üst düzey hiçbir temsilci göndermeyeceğini doğruladı. Bu karar, yönetimin iklim kriziyle mücadeleye yönelik düşmanca tutumunu bir kez daha gözler önüne serdi. Beyaz Saray Sözcüsü Taylor Rogers, The Guardian’a yaptığı açıklamada, şunları söyledi: “Eğer Başkan Trump, sağduyulu enerji gündemini uygulamak için seçilmemiş olsaydı, Yeşil Yeni Sahtekârlık (Green New Scam) Amerika’yı yok ederdi. Başkanımız, ülkemizin ekonomik ve ulusal güvenliğini, diğer ülkeleri felakete sürükleyen belirsiz iklim hedefl eri uğruna riske atmayacaktır.”
Bu yılın başlarında, ABD Dışişleri Bakanlığı iklim meseleleriyle ilgilenen ofisini kapattı.
Biden döneminde görev yapan iklim özel temsilciliği (climate envoy) pozisyonu da kaldırıldı.
Trump yönetimi, çok taraflı görüşmeleri terk ederek, ikili anlaşmalara yönelmeyi tercih ediyor.
Son aylarda ABD, Avrupa Birliği ile 750 milyar dolarlık petrol ve gaz satış anlaşması yaptı. Ayrıca Japonya ve Güney Kore ile nadir toprak elementleri, nükleer enerji ve fosil yakıt projeleri geliştirmek için iş birlikleri kurdu. Trump, diğer ülkelere de yenilenebilir enerjiden uzaklaşmaları çağrısında bulundu ve şunları söyledi: “Bu yeşil sahtekârlıktan kurtulmazsanız, ülkeniz çökecek. Güçlü sınırlarınız ve geleneksel enerji kaynaklarınız yoksa yeniden büyük olamazsınız.”
ABD’nin zirveye katılmaması, zaten zorluklarla boğuşan COP30 sürecini daha da karmaşık hale getiriyor. Ülkelerin, bu zirvede sera gazı emisyonlarını azaltmaya yönelik yeni planlarını sunmaları bekleniyor. Ancak katılımcıların çoğu hâlâ bu planları hazırlamamış durumda. Öte yandan, Amazon Nehri’nin giriş kapısı konumundaki Belém’de konaklama sıkıntısı nedeniyle birçok delege, toplantıya katılmakta zorlanıyor.
