Türkiye’de vergi harcamaları adı altında çeşitli vergi kanunlarıyla sayısı 700’lere varan vergi istisna, muafiyet ve indirimleri devam ettiriliyor.
Sanat ve “Vergi kaçırma sanatı” üzerine…
Maliye Hesap Uzmanları Derneği’nin 45 yıldır kesintisiz yayında olan ve 531 sayıya ulaşan Vergi Dünyası dergisini özellikle maliye ve ekonomi alanında çalışan herkes bilir.
Derginin Kasım 2025 sayısının aktüel sayfalarında ilginç bir araştırma yer almış. Yazının başlığı “Vergi Kaçırma Sanatı”. Dergi, vergi gibi sevimsiz ve hatta soğuk (!) bir konuyu sanat ile buluşturmuş hem de çok uç ya da ters bir obje kullanarak. Baş aşağı çevrilmiş bir pisuvarın sanat eseri olup olmadığı olgusunun tarihsel hatırlatması yapılmış. Bu obje 1917 yılında jürisiz bir sergiye sunulan 2.125 eser arasında reddedilen tek eser olduğu halde; 36 yıl sonra yapılan bir oylamada Picasso, Warhol, Pollock gibi sanatçıları zorlayarak modern sanatı en çok etkileyen sanat eseri sıfatıyla zirvede yerini almış.
Sanat dünyası işin sanatsal tarafıyla uğraşırken verginin simsarları ya da cinleri bu fırsatı yakalamış, bir eserin olduğundan yüksek ya da düşük bedelle fiyatlandırılması yoluna gitmişler; böylece finansal tabloları makyajlamışlar. Örneğin sanat eserleri, (tablolar, heykeller, tarihi eserler, özgün yapıtlar) freeportlara transfer edilerek herhangi bir şekilde vergiye tabi olmaksızın bu depolarda el değiştirebilmişler. Güvenliğin ve müşteri mahremiyetinin azami önem taşıdığı sınır ötesi lüks depoları artık günümüzün yeni nesil vergi cennetleri haline getirmişler. Açıkçası bu tür eserleri kara para aklama sisteminde kullanabilmişler.
Ancak; OECD ve AB gibi uluslararası örgütler bu gelişmelere kayıtsız kalmamış, yasa ve kayıt dışılığı önleyici olmak üzere çeşitli düzenlemeler yapmışlar. AB, 2018 yılında 5. Kara Para Aklama Direktifini yayımlamış. OECD ise 2019’da, serbest ticaret bölgelerinde saydamlığı geliştirmek üzere Yasadışı Ticareti Önleyici Tedbirlere ilişkin Konsey tavsiyesini hazırlamış. Amaç, sanat perdelemesi altında vergi gizlemesini veya perdelemesini önlemek olmak.
Dünyada vergileme alanında neler yapılıyor?
Hemen işin başında söyleyelim: Dünyada küreselleşme karşıtlığı veya ulusalcılık eğilimleri ne kadar artarsa artsın vergileme alanında küresel kararlar alınabiliyor ve uygulamalarına geçilebiliyor. Aynı şekilde çeşitli ülkeler de kendi özgün gerekçeleri doğrultusunda farklı ve hatta dikkate değer vergileme sistemlerini devreye sokuyor ya da çalışmalarını sürdürüyor.
Gelin bunlardan bir kaçını hatırlayalım.
Bu düzenlemelerin en önemlilerinden biri küresel kurumlar vergisi… Dijitalleşme ve küreselleşme, küresel ekonomiyi vergilemede hızlı ve geniş bir zorluk yarattığı için çözüm aranıyor. OECD’nin öncülüğünde uluslararası toplum, Ekim 2021’de ekonominin dijitalleşmesi ve küreselleşmesinden kaynaklanan vergi zorluklarına yönelik iki ayaklı bir çözüm konusunda çığır açan bir anlaşmaya varıyor. Bu planın bir parçası olarak büyük çok uluslu işletmeler için yüzde15'lik küresel asgari efektif kurumlar vergisi oranı belirleme, zararlı vergi uygulamalarını analiz ve grup şirketleri arasındaki işlemler için transfer fiyatlandırması kurallarının geliştirilmesi yönünde adımlar atılıyor.
E-ticaret, artık küresel ticaret boyutunda trilyonlarca dolara ulaşınca bunun yarattığı vergi sorunlarının giderilmesi de gündeme geliyor. Bunun için gelir, kurumlar, gümrük ve dijital hizmet vergisi gibi vergilemeler yapılıyor.
Bu arada çeşitli ülkelerin özgün vergileme arayışlarına gittiği de gözlerden kaçmıyor.
Örneğin; Hindistan, yabancı yatırımcılar için isteğe bağlı olarak sektörel özgü götürü vergileme sistemi üzerinde çalışıyor. Belli sektörlerde belli kar oranları öngörülüyor ve yabancı yatırımcıların bu oranları esas alması fırsatı getiriliyor. Öte yandan ABD de, Uluslararası İstihdamın Yer Değiştirilmesinin Durdurulması adlı yeni bir yasa tasarısı ile ABD şirketlerinin ülke dışındaki işgücü ve hizmetler için yabancılara yaptıkları ödemelerden yüzde 25 oranında özel tüketim vergisi benzeri bir vergi alınması üzerinde duruluyor. Amaç, Amerikalı kişi veya firmalardan alınan hizmeti daha pahalılaştırmak olarak öngörülüyor.
Peki Türkiye ne yapıyor?
Açıkçası Türkiye pek, hatta hiçbir şey yapmıyor. Özellikle Hazine ve Maliye Bakanı, vergi denetimlerine çok sıcak bakıyor ve adeta umut bağlamış görünüyor. Sıkça kamuoyunun önüne çıkıp yapılan denetimlere ilişkin bilgilendirmeler yapıyor ve bazen de magazine bilgilere yer veriyor.
Vergi harcamaları adı altında çeşitli vergi kanunlarıyla sayısı 700’lere varan vergi istisna, muafiyet ve indirimleri devam ettiriliyor. Tam anlamıyla vergi erozyonu niteliği taşıyan bu uygulamanın boyutu, yine Hazine ve Maliye Bakanlığı’nın kayıtlarına göre 2026 yılı için 3,6 trilyon liraya ulaşmış bulunuyor.
Bu arada haksızlık etmeyelim(!)… Maliye’nin defalarca vergi, stok, matrah affı, yurt dışından varlık beyanı gibi yollarla mükelleflerimizi rahatlattığını unutmayalım. Arada bir de küçük ve perakende düzenlemelere yer verildiğini hatırlayalım. Örneğin bu hafta Meclis’in gündeminde bulunan bir vergi torbasında; emekliler dışında tüm konut kira gelirleri vergi kapsamına alınıyor, ikinci el araç satışlarından harç alınması öngörülüyor, kuyum, ikinci el araç ticareti, emlak ticareti aracılığı yapanlara harç uygulaması getiriliyor, taşınmaz satışlarında düşük bedel tespiti olursa cezası bir kat artırılıyor… Ama 160 milyar dolara ulaşan KKM hesaplarından tarifsiz faiz alanlar için vergileme yapılması akla gelmiyor.