Toplumumuzda şimdi iki akım kol geziyor: Cahillik ve saygısızlık. Hemen hemen her karşılaştığımız olumsuzluk, bu iki akımdan birinin eseri.
Bir Olay
Eczaneye giderken yol kenarına park etmiş çöp kamyonunu görmüştüm. Çevrede çöp konteyneri yoktu; kamyon bozuldu sanmıştım. Ama baktım çöpçüler jandarma karakolu ve lojmanlarının önündeki su kanalını temizliyor. Yol boştu, ama birisi kamyonun arkasından çıkabilir diye yavaşladım. Kamyonun solundan geçtim.
Eczane dönüşü kamyon hâlâ oradaydı. Yine yavaşladım. Baktım uzaklardan bir araba geliyor. Ben mevcut hızımla çöp kamyonunun bulunduğu yeri geçebilirdim. Ancak uzaktaki araba daha bir hızlandı. Ve de dörtlülerini açıp kapatmaya başladı. Biraz daha gitsem gelen araba bana çarpacaktı; durdum.
Hızla gelen araba çöp kamyonunu geçtikten sonra benim hizama gelince durdu. Herhalde arabada yaralı var diye düşündüm. “Yaralımız var, eczaneye gidiyoruz. Yolunuzu kestik, kusura bakmayın” diyecekler diye düşündüm. Ama çok şükür öyle bir şey yoktu. Araba içinde bir dolu sağlıklı ve neşeli genç vardı. Sürücü de genç bir delikanlı. Camı açtı ve bana çıkıştı “ Dayı, çöp kamyonunu görmedin mi?” deyip uzaklaştı. Ben o şaşkınlık içinde “Ama yol hakkı benimdi” diyebildim ve öylece kaldım.
Bir yorum
“Hocam, ülkede ormanlarımız, ülkenin ciğerleri yanıyor. Mutfaklara ateş düşmüş yanıyor. Madenciler zeytinliklere çöküp yeşili çöp haline getirecekler. Sen oturmuş ne anlatıyorsun?” diyenler çıkabilir. Ama basit ve önemsiz gibi görünen bu olay, aslında toplumumuzdaki iki önemli sorunun bir göstergesi idi. Nasıl mı, anlatayım.
Önce şunu saptayalım: Yol hakkı benimdi. Delikanlının geldiği şerit tıkalı idi. Karşıdan gelenin yolun boşalmasını beklemesi gerekiyordu. Bu durumu bir kavşak olarak değerlendirirsek bile yine geçiş hakkı bana aitti. Çünkü kavşağa önce ben girmiştim. Ancak delikanlı yol hakkımı elimden aldı, bir de saygısızlık yaptı.
Bu delikanlının davranışını analiz ettiğimizde iki olasılıktan söz edebiliriz. Delikanlı trafik kuralını biliyordu veya bilmiyordu. Önce trafik kuralını bilmiyordu olasılığından başlayalım. Delikanlı trafik kuralını bilmiyordu dediğimizde de iki olasılıktan söz edebiliriz: Sürücü ehliyeti yoktu veya vardı.
Sürücü ehliyeti yoksa söylenecek söz yok. Çünkü bu durum ülkemizde çok kanıksanmış bir durum artık. Yalnız sürücülükte değil her yerde, ehliyeti olmayan birçok kişi işbaşında. Hem de bu kişiler bazen çok hayati yerlerde, ülkenin bekası konusunda karar verecek yerlerde yetki ve söz sahibiler.
Şimdi diğer duruma bakalım: Sürücü delikanlı kuralları bilmiyor ve ehliyeti var. Yaşadığımız sahte diploma olaylarının ışığında ehliyeti var ama belki sahte ehliyet de diyebiliriz. Diyelim ki, ehliyeti var ve sahte değil. Ancak ülkemizde her şey gibi bu “gerçek ehliyet” de bir anlam ifade etmiyor. Sürücü ehliyetinin, tıpkı okul diplomaları gibi, artık bir anlamı yok sanki.
Sürücü ehliyeti verdiğimiz kişiyi topluma ne diye salıyoruz? Bu kişi araba sürmeyi ve trafik kurallarını biliyor diye. Ama bu ehliyet sahiplerinin gerçekten araba sürmeyi ve trafik kurallarını bildiklerinden emin miyiz? Acaba ehliyet sınavları doğru dürüst yapılmış mıdır? Yoksa ehliyet “Parayı veren, arabayı sürer” misali mi verilmiştir?
Hiç bir şeyin kalitesinden emin değiliz. Böyle bir dönemde yaşıyoruz; hiç bir şeye güvenemiyoruz. Çünkü ülkede güven, Türk lirasından daha fazla değer kaybetti ve kaybediyor.
Her şey gibi, okul diplomalarına ve ehliyetlere de şüphe ile bakıyoruz. Okul diplomalarından ilerlersek, örneğin, mühendis diye karşınıza gelen kişi diplomasını doğru almış mı bilmiyoruz. Makina mühendisi dediğiniz kişi, örneğin temel termodinamik yasalarını biliyor mu?Acaba doktor unvanı ile karşımıza çıkan kişinin anatomi bilgisi nasıl? Anatomi sınavında sorulan sorular nasılmış? Cevabı adrese teslim sorular mıymış, yoksa beyni zorlayan sorular mıymış? Soruların kaçta kaçını yapan o dersten geçmiş? O soruları soran hoca acaba doğru bir hoca mıydı? Çünkü beleşe akademik unvan alan kişi, öğrencisini de zorlamaz. Sürücü ehliyetleri de bu diplomalar gibi şaibeli.
Bana “Dayı, çöp kamyonunu görmedin mi?” diyen delikanlının şimdi trafik kuralını biliyor olasılığına geçelim. Biliyordu da peki neden böyle davrandı? Bu da toplumda çok gördüğümüz bir büyük hastalık: Hakkına razı olmamak, her şeyi kendine hak görmek. Buna “hak obesitesi” diyebiliriz; hak yemekte sınır tanımamak. Ve tabi bunun yanında yer alan saygısızlık. Hiç bir ayırım yapmadan hiç bir şeye saygı göstermemek. Bana “Dayı, çöp arabasını görmedin mi?” diyen delikanlı benim üçte bir yaşımda idi. Hiç olmazsa yaşımı fark ettğinde özür dileyebilirdi. Bir zamanlar değerlerimiz arasında “Küçükleri korumak, büyükleri saymak” vardı; ama artık yok. Demek andımızı okullardan boşuna kaldırmadılar.
Sonuç
Toplumumuzda şimdi iki akım kol geziyor: Cahillik ve saygısızlık. Hemen hemen her karşılaştığımız olumsuzluk, bu iki akımdan birinin eseri. İki akımın karıştığı durumda ise sonuçlar çok daha zararlı olabilir. Örneğin, yukarda aktardığım olayı ben ucuz atlattım,fiziksel bir saldırıya da uğrayabilirdim.
Cahiller ve saygısızlarla karşılaşmamanız dileğiyle. Diyorum ama karşılaşacaksınız, kaçış yok. Ama en azından sık karşılaşmayın dileğimle…