İş dünyasında sadece yöneticiler değil, çalışanlar da kendine iğneyi batırmalı. Eleştiriye verilen tepki, güven oluşturma biçimi ve pozitif enerji profesyonelliğin göstergesi. Çalışan, işini “görev tanımımda yok” anlayışıyla değil, sorumluluğu paylaşarak yükseltebilir.
İş dünyası yazılarının çoğu yöneticilerle ilgilidir. Neredeyse tamamında ‘şöyle yapmalı, böyle yapmamalı’ şeklinde ahkâm kesilir. Çuvaldız onlara batırılır. Bu köşe de buna dahil! Peki ya çalışanlar? Gelin bu hafta meseleye başka bir açıdan bakalım.
Mesela, ‘öğrenmeye açık mıyım?’
Çoğumuz kendimizi böyle niteleriz. Bu yüzden soruyu daha net sormakta yarar var. Son üç ayda ne öğrendim? Neyi daha iyi veya farklı yapıyorum? Bu kendimin, bölümümün, şirketimin performansına nasıl bir etki yaptı? Daha önemlisi, önümüzdeki altı ayda neyi öğrenmek istiyorum? Öğrenmeye açık olmayan Nokia mühendisleri önce sektör liderliğini Apple’a kaptırdı, sonra da firmalarının çökmesini izledi!
Mesela, ‘şirketimin değerlerini sahipleniyor muyum?’
Burada elbette ilk soru ‘şirketin değerleri ne?’ Bu konuda iş arkadaşlarımla ve yönetimle mutabık mıyım? İkinci soru, bu değer (mesela müşteri memnuniyeti) diğer hedeflerle (mesela tasarruf) çelişince ne yapıyorum? Üçüncü soru, bu değer için ekstra uğraşıyor muyum? Eğer şirket “müşteri memnuniyeti” diyorsa, “bana ne, satış sonrası servis departmanına sorun” diyor muyum?
Mesela, ‘üstüme düşeni, tercihen fazlasını yapıyor muyum?’
Hemen bir turnusol önereyim: “Benim görev tanımımda yok” sözünü sıkça kullanıyorsanız bahanelere kaçıyorsunuz. En iyi ihtimalle işinizi asgari kabul edilebilir düzeyde yapıyorsunuz. Modern organizasyonlarda sorumluluk müşterektir. Toyota fabrikasında işçiler kaliteyi riske atan ufak bir hatayı gördüğünde üretimi durdurur!
Mesela, eleştiriye nasıl tepki veriyorum?
“Raporda hata var” dendiğinde ne yapıyorsunuz? Savunma ve reddetme mi; yoksa anlamaya çalışma mı? Gerçekten hata varsa bahaneler mi (çok çalışıyoruz, böyle bir format istediğinizi söylemediniz, bilgisayarım kötü) söylüyorsunuz çözüm önerileri mi?
Mesela, ‘iş arkadaşlarıma güven veriyor muyum?’
Elbette temel hususlar var: verdiğiniz sözü tutmak, zamanında teslim etmek, kimseyi yarı yolda bırakmamak… Ancak bunun ötesinde çalışma arkadaşlarınızla makul seviyede bir iletişim kurmak, onlarla temas etmek, ihtiyacı olana destek vermek. İş hayatı bireysel bir oyun değildir ve güven günlük küçük davranışlarla kazanılır.
Mesela, ‘sorun mu söylüyorum, çözüm de getiriyor muyum?’
Yöneticiniz ve çalışma arkadaşlarınızla son bir aylık iletişiminizi gözden geçirin. Şu üç grup konu iletişiminizin ne kadarını kapladı: (i) İzin, tatil ve maaş artışı gibi talepleriniz; (ii) bir şeyin ne zaman yetişeceğine verdiğiniz cevap ve neden olmadığı/ olmayacağı konusundaki görüşleriniz ve (iii) varsa yeni atılım önerileriniz. İlk iki grup çoğunluktaysa, alarm zilleri çalıyordur.
Mesela, ‘enerjim ve tavrım pozitif mi?’
Kendimiz konusunda objektif olamayız. Zaten konumuz kişi olarak pozitif/ negatif olmanın ötesinde, profesyonel olarak nasıl olduğumuz. Bir test: Son bir ayda, bir işin neden olmayacağını/ yetişmediğini/ başkasının işi olduğunu mu daha çok söylediniz; bir hedefin nasıl tutacağını, biriminizin hangi yeniliklerle daha iyi başarılı olacağını mı?
Zor sorularla iğneyi kendinize batırdığınızda bile canınızın acımadığı bir hafta dilerim.