Belli bir başarıya ulaşan bir projenin ‘onu da yapalım’, ‘bu özelliği de ekleyelim’, ‘şunu neden çözmeyelim ki’ diye diye şişmesi sıkça rastlanan bir hal.
Askeri literatürden iş hayatına gelen bir kavram: Mission creep yani “görevin sürünerek büyümesi”. Belli bir amaçla yola çıkan projenin, zaman içinde farkında olmadan başka hedefleri de üstlenmesi. Sonuç: Odak kaybı, kaynak israfı, hatta başarısızlık.
1990’larda Somali’ye giden Amerikan askerlerinin görevi yardım malzemelerini korumaktı. Ama zamanla “hadi biraz da düzeni sağlayalım, hadi liderleri yakalayalım” denildi. Görev büyüdü, kontrolden çıktı, sonunda “Black Hawk Down” (Kara Şahin Düştü) filmiyle akıllarda yer eden askeri başarısızlık yaşandı.
İş dünyasında hangimiz benzer durumlar yaşamadık ki? Belli bir başarıya ulaşan bir projenin ‘onu da yapalım’, ‘bu özelliği de ekleyelim’, ‘şunu neden çözmeyelim ki’ diye diye şişmesi sıkça rastlanan bir hal.
Mesela bir yazılım projesi düşünün: Başta sadece müşteri verilerini düzenlemek için başlatılıyor. Sonra satış raporlarını da çıkarsın, pazarlamaya da destek versin, insan kaynaklarını da içine alsın derken proje içinden çıkılmaz hale geliyor. Bütçe aşılıyor, takvim uzuyor, ekip tükeniyor.
WeWork, devasa bir çöküş yaşadı
Bu durumun büyük şirketlerde de örnekleri çok. WeWork, başlangıçta girişimcilere ortak ofis alanı sunan basit ve parlak bir fikre sahipti. Ancak zamanla eğitimden konut projelerine, hatta “WeGrow” adında okul açmaya kadar uzandı. Odak dağıldı, kaynaklar saçıldı, şirket devasa bir çöküş yaşadı.
Bir başka örnek de Meta (Facebook). Başlangıçta insanların arkadaşlarıyla iletişim kurduğu bir sosyal ağdı. Fakat zamanla alışverişten kripto para birimine, sanal gerçeklikten metaverse’e kadar birçok farklı alana atladı. Bugün şirket hâlâ kârlı ama en büyük tartışma şu: Facebook kullanıcılarının ilgisini kaybederken, şirket enerjisini çok geniş bir alana yayarak asıl gücünü zayıflattı mı?
Aslında bu tablo yeni değil. Köşemizde daha önce ele aldığımız Parkinson Kanunu’nu hatırlatıyor. İngiliz tarihçi C. Northcote Parkinson 1950’lerde bürokrasiler üzerine yazarken şöyle demişti: “İş, tamamlanması için mevcut olan zamanı dolduracak şekilde genişler.” Parkinson’un gözlemi şuydu: Bürokrasi kendi kendini besleyerek sürekli büyür. Tıpkı memurların yeni işler yaratıp daha çok memura ihtiyaç doğurması gibi, projeler de yeni görevler ekleyerek şişer.
İyi niyetle yola çıkıp, çok çalışıp, ilave sorumluluklar üstlenerek başarısız olmak hiç de iyi bir durum değil. Peki çözüm ne?
Michelangelo’nun vecizesi…
Birincisi hedefleri net tanımlamak. Bir problemi ne kadar iyi tarif edersek çözüme o kadar yaklaşırız. Burada işin püf noktasının mümkün olduğu kadar şey eklemek değil, mümkün olduğu kadar şey çıkarmak olduğunu belirteyim. Michelangelo’nun “Ben heykel yaratmıyorum, heykeller o taşların içinde zaten var, ben sadece fazlalıkları alıyorum” vecizesini hatırlayalım.
İkincisi, net performans hedeflerini belirlemek ve düzenli kontrol etmek. Bu sayede yeni isteklerin temel hedefe katkısını gözden geçirmek ve “bu iş bizi asıl hedefimizden uzaklaştırıyor mu?” sorusunu sormak mümkün olacak.
Üçüncüsü, hayır diyebilmek. En zor ama en kritik nokta. Her talebi kabul etmek cazip gelebilir. Ama hayır diyemeyen projeler ya yarım kalıyor ya da herkesi yoruyor.
Net hedeflerinize doğru kararlı bir şekilde yürüdüğünüz bir hafta diliyorum.