Avrupa pazarlarında yerini alan markaların önemli bir bölümü artık üretimlerini Türkiye dışında yapıyor.
Önceki gün CNBC-e'de hazır giyim sektörünün temsilcisi Şeref Fayat sektörün sıkıntılarını anlatırken, "Hazır giyim hemen küsülmesi gereken bir sektör değil" diyordu.
Şeref Bey haklı. Öyle kolay feda edilecek bir sektör değil hazır giyim. Türkiye, normal bir yılda 20-25 milyar dolarlık hazır giyim ihracatı yapıyor. Geçen yıl sektörün en sıkıntılı olduğu zamanda bile 17-18 milyarlık dış satım yapıldı. Üstelik Türkiye’nin genel ihracatında kilogram başına ortalama değer 1,5 dolar seviyesindeyken, hazır giyimde bu rakam 15-16 doları buluyor. Markalaşmış ürünlerde ise kilo başı değer 45 dolara kadar çıkabiliyor. Ayrıca sektör, emek yoğun yapısıyla doğrudan ve dolaylı olarak çok sayıda kişiye istihdam sağlıyor.
Ancak tablo iç açıcı değil. Sektör ciddi kayıplar yaşıyor.
Son üç ayda 2.150 işletme kapandı. Yılın ilk beş ayında 20 bin kişi işini kaybetti. TOBB Hazır Giyim ve Konfeksiyon Sektör Meclisi Başkanı Şeref Fayat’a göre bu sayı yılsonunda 63 bini aşabilir. Hazır giyimi tekstilden bağımsız düşünmek de doğru olmaz. "Etle tırnak" gibi olduğu tekstil sektöründeki sorunlar eklendiğinde tablo daha da dramatik hale geliyor.
Oysa bu sektörden beklentilerimiz çok daha yüksekti. Türkiye, küresel ölçekte markalar yaratmayı hedefliyordu. Global marka yaratmakta zorlandık ama yüzlerce yerli marka Avrupa pazarlarında yerini aldı. Ne var ki bu markaların önemli bir bölümü artık üretimlerini Türkiye dışında yapıyor. Çünkü içerideki maliyetler, kendi markalarımıza bile pahalı gelmeye başladı. Rekabet edebilmek için yurtdışından tedarik zorunlu hale geldi.
Kısacası, acil müdahale gerektiren bir hal var ortada...
Maliyetler çok arttı, faizler çok yüksek ve yüksek faize rağmen kredi almak isteyenler ise ulaşmakta zorlanıyor. Bir de sektördeki herkesin dile getirdiği kur meselesi var. Türk Lirası, 2023 ortasından bu yana reel olarak aşırı değerlendi.
Bu üç faktör nedeniyle uluslararası piyasalarda önemli rakiplerimize karşı rekabet gücümüzü kaybediyoruz. Tekstil ve hazır giyimde "üreten ülke" vasfını kaybetme riski ile karşı karşıya kalıyoruz. Fayat, Kuzey Afrikalı üreticilerden yüzde 40-50 ve Asyalılardan ise yüzde 50-60 daha pahalı olduğumuzu söylüyor.
Sektör, faiz ve TL bazlı reeskont kredisi desteği istiyor. "Döviz bizim elimiz ayağımız. En azından enflasyon kadar kur artışı olsun" diyor. Bunlar soruna kalıcı çözüm sağlayacak yapısal reformlar değil ama kısa vadede nefes aldırabilecek geçici politika adımları olabilir. Fakat ekonomi yönetiminin bu noktada işi zor. Dezenflasyon programı nedeniyle faizleri hızla aşağı indiremiyor, Türk Lirası’nda keskin bir değer kaybına izin veremiyor ve kredi arzının genişlemesini istemiyor. Şeref Fayat ise bu durumda sanayicilerin suçlu olmadığını vurguluyor: “Bu durumun sorumlusu biz değiliz.”
İtalyan filozof ve astronom Giordano Bruno'nun dediği gibi “Gömleğin ilk düğmesi yanlış iliklenirse diğerleri de yanlış gider.” Şeref Fayat da "Biz sadece kura dayalı bir rekabet istemiyoruz ama enflasyon belimizi büküyor. Sanayici şu anda enflasyon ile savaşıyor " derken ilk düğmeye işaret ediyor.
Denge bir defa bozuldu mu, yeniden kurmak gerçekten çok zor oluyor...