HARUN ÜLGEN - NOBEL İLAÇ FİNANS DİREKTÖRÜ SERBEST KÜRSÜ
Küresel ticaret düzeni, son yıllarda yaşanan önemli değişimlerle birlikte yeni bir evreye girdi. Geleneksel serbest ticaret ilkelerinin sorgulandığı bu yeni dönemde, ülke yönetimleri yerel üretimi destekleme politikalarına ağırlık verirken, işletmeler de rekabet gücünü korumak ve yeni pazar fırsatlarını değerlendirmek için köklü stratejik dönüşümler gerçekleştirmek zorunda kaldı.
İhracata dayalı büyüme modellerinin giderek daha belirsiz ve zorlu bir hal aldığı bu ortamda, sürdürülebilir kârlılık elde etmek; yenilikçi yaklaşımlar, esnek operasyonel modeller ve sağlam finansal planlamayı zorunlu kılıyor.
Değişkenlik gösteren bu küresel ekonomik dengeler, şirketlerin büyüme hamlelerini, yatırım kararlarını ve kârlılık stratejilerini daha dikkatli, analitik ve uzun vadeli bir perspektifle ele almasını gerektiriyor.
İşte böylesine karmaşık ve dalgalı küresel ekonomik zeminde hem bünyesinde bulunduğum şirketlerin hem de beraber iş yaptığımız tedarikçi ve müşteri şirketlerin kârlılığı, iş stratejilerinin ve kararlarının merkezinde yer almaya devam etti. Bunda şaşılacak bir şey yok; şirketler kâr elde etmek isterler ve bunun için de yine kârlı şirketlerle iş ortaklığı kurarak kârlılıklarının istikrarlı şekilde devam etmesine çabalarlar. Şirketler için bu kadar kritik olan kârlılık konusuna hem ekonomi biliminde hem de meslektaşım finansçılar arasında çoğunlukla sayısal bir kavram olarak yaklaşılırken, konunun sayısal olmayan boyutlarının çok daha etkili olduğuna inanıyorum.
Klasik mikroekonomi teorilerinde, doğru sektöre doğru kaynakla yatırım yapan şirket büyür ve kâr eder. Bunu başarabilen şirketin başta yatırımcısı olmak üzere tüm paydaşları da önce müjdeci öncül göstergeleri ve nihayetinde de kârı ve kârlılığı keyifle takip eder. Ancak denklem bu kadar basit olsa her şirketin kârlı, her yatırımcının da mutlu olduğunu görürdük.
Bu denklemin gerçekte bu kadar basit olmadığı açıktır. Kârlılık her şirket için ortak amaçlardan biridir. Bundan dolayı da yine literatürde şirketlerin kârlılığına geniş yer ayrılır. Kârlılığı etkileyen hem dışsal hem de içsel faktörler modern ekonomi teorilerinde detaylı anlatılır.
- Dışsal faktörlerarasında; sektörün rekabet seviyesi, üretilen ürün veya hizmetin teknoloji yoğunluğu, yeni girişimler için gereken asgari yatırım miktarı ve teknik bilgi (know-how) transfer maliyetleri gibi, şirketin kendi performansından bağımsız koşullar yer alır.
- İçsel faktörlerise şirketin finansal gücü, yöneticilerin yetkinliği, süreç tasarımları ve insan kaynağının niteliği gibi unsurlardır.
Bu faktörler doğrultusunda, kârlılık oranlarının sektörden sektöre ve bölgeden bölgeye farklılık göstermesi şaşırtıcı değildir. Ancak şaşırtıcı olan, aynı sektörde, aynı bölgede ve çok benzer koşullarda faaliyet gösteren şirketlerin kârlılıklarında görülen büyük farklardır. Öyle ki ürün farklılaşmasının zor olduğu emtia (commodity) sektörlerinde bile şirketler arasında ciddi kârlılık uçurumlarının olduğunu görüyoruz.
Peki Bu Fark Nereden Kaynaklanıyor?
Beklendiği üzere, şirket yöneticileri kârlılığı artırmak için süreçlerin doğruluğunu, verimliliğini ve üretkenliği ölçen çeşitli performans göstergeleri (KPI) kullanır. Ancak bu metrikler her zaman şirketin etkinliğini tam anlamıyla yansıtmaz ya da sonsuz gösterge çeşidi varken en isabetli olanlar seçilemeyebilir. Şirketin performansını bir üst noktaya taşıyabilecek göstergeleri seçebilmek şüphesiz kârlılık hedefine ulaşmakta önemlidir. Ancak bunun yanında karmaşık sorunlara basit ve yaratıcı çözümler üretebilen veya karmaşık çözüm metotlarını başarıyla yöneten ekipleri elde tutabilen bir şirket kültürü oluşturabilmenin, sayısal olarak ölçülebilecek birçok göstergeden çok daha etkili olabildiğini sıklıkla gözlemledim. Böyle bir şirket kültürü, yukarıda anılan faktörlerin kendi başına kârlılığa etkisinden bağımsız olarak, kendisini kârlılıkta diğer şirketlerden ayrıştırabilecek etkiye sahiptir.
Somut Örneklerle Kârlılığın Farklılaşması
Aynı sektörde, benzer ürünleri üretip ihraç eden iki şirket düşünelim. Üretici ve ihracatçı şirketler için hemen her ülkede yararlanabilecek birçok finansman desteği, teşvik ve maliyet indirimi gibi opsiyonlar vardır. Bu avantajlardan anında haberdar olan, hızlı davranıp yararlanan ve sonunda da doğru raporlayan şirketler diğer tüm parametreler aynı olduğunda bile (ceteris paribus) satışlarını benzerlerine göre çok daha kârlı hale getirebilir. Bu fark, bazı durumlarda şirket faaliyetlerinin kârlı olup olmayacağını bile belirleyebilir.
Benzer bir örnek olarak çok sayıda ürün üreten, geniş coğrafyalarda faaliyet gösteren ve karmaşık iş süreçlerini yöneten şirketler için yalın süreç tasarımı kritik öneme sahiptir. Bu tür süreçlerde en yenilikçi teknikleri ve teknolojileri süreçlerine entegre edilebilen şirketler önemli maliyet avantajları elde edebilirler. Yapay zekâ ve veri analitiği uygulamaları, süreçlerin hem hızını hem de verimliliğini artırarak kârlılıkta belirgin fark yaratabilir. Önemli miktarda hammadde ve bitmiş ürünü üretimden dağıtım süreçlerine kadar insan eli değmeden robotlarla gerçekleştirebilen bir şirketle, tüm bunları manuel yapan başka bir şirketin verimliliği kıyaslanamayacak seviyede farklılaşabilir.
Yoğun rekabetin olduğu sektörlerde, şirketlerin esas faaliyet kârlılığı genellikle düşme eğilimindedir. Ancak bu noktada karmaşık finansal araçları stratejik şekilde kullanabilen şirketler rakiplerine göre avantaj elde edebilir. Örneğin, döviz risklerini hedge eden, tahsilat ve ödeme süreçlerinde sonsuz çeşit finansal aracı yaratıcı şekilde kullanabilen şirketler, finansal dalgalanmalardan daha az etkilenerek kısa vadede daha yüksek kâr, uzun vadede ise daha güçlü bir özkaynak yapısı oluşturabilir.
Tedarikçiler ve müşterilerle kurulan yaratıcı iş ortaklığı modelleri, maliyetleri düşürmenin ve gelirleri artırmanın etkili yollarından biridir. Müşterilerin hacim artırmasında teşvik edici modelleri kurabilen tedarikçilerle maliyet paylaşımı veya ortak yatırım modelleri gibi kârlılığı doğrudan etkileyen modelleri geliştirip uygulayabilen şirketler, benzerlerine göre daha yüksek kârlılığa ulaşabilirler. Bu modeller sayesinde elde edilebilen marjinal kârlar, şirketin faaliyetine devam edip etmemesiyle sonuçlanabilecek kadar hayati olabilir.
Kültürün Gücü
Şirket yöneticileri kârlılığı artırmak için çeşitli performans göstergelerini gelişmenin zaruri aşaması olarak takip ederler. Ancak sürekli inovasyonu destekleyebilecek seviyede çevik organizasyon yapısı kurabilmek, analitik faktörlerin etkisini katbekat artırabilecek güce sahiptir. Zira bunu yapabilen şirketler karmaşık sorunlara yaratıcı çözümler üretebilecek insan kaynağına, organizasyon yapısına ve şirket kültürüne sahip olmuş olurlar.
Sonuç olarak, kârlılığı belirleyen temel unsur yalnızca strateji ya da sermaye değil; bu stratejileri hayata geçirebilecek çeviklikte bir kurum kültürüdür. Aynı pazarda, aynı şartlarla faaliyet gösteren şirketler arasındaki kârlılık farkının gerçek nedeni de burada yatar: İnsan, kültür ve karar alma kalitesi.