Merkez bankalarının bağımsız ya da otonom olmaları gerekir. Ancak bu bağımsızlık sınırsız olmamalı; aynı zamanda merkez bankaları yaptıklarından dolayı hesap verebilir olmalıdır.
Ünlü Amerikalı komedyen Will Rogers’a göre merkez bankacılığı, tarihteki üç büyük icattan biridir. Diğer ikisi ise ateş ve tekerlektir. Rogers, bu sözünü 1930’larda, Büyük Buhran’ın hemen ardından söylemiş. Ne var ki bu icat, aradan geçen onca zamana rağmen hâlâ toplumun geniş kesimleri tarafından yeterince anlaşılamamıştır. Hatta bazı merkez bankacıların bile merkez bankacılığını tam olarak kavrayıp kavrayamadıkları şüphelidir. Oysa merkez bankacılığı, 1668 yılında dünyanın en eski merkez bankası olan İsveç Merkez Bankası (Sveriges Riksbank) kurulduğundan bu yana insan hayatının bir parçasıdır.
Mahfi Eğilmez’in son kitabı Merkez Bankası’nın arka kapağında şu ifade yer alır: “Merkez bankası gizemli bir kurumdur. Para basma işlevi dışındaki görevlerini bilen insan sayısı sınırlıdır. Konu para politikasına gelince, bu sayı iyice azalır.”
Gerçekten de Mahfi Eğilmez'in dediği gibi insanlar; “Merkez bankasının sahibi kimdir, elindeki altın ve döviz rezervlerini nerede tutar, faiz artırdığında neden ticari bankalar da faiz oranlarını artırır, bastığı paranın bir karşılığı var mıdır, enflasyonla nasıl mücadele eder, siyasetçiler ondan ne bekler, bankalar da para basar mı, merkez bankasının kârı nereye gider, zarar edebilir mi?” gibi sorulara yanıt ararlar.
Merkez bankalarının gücü
Merkez Bankası, merkez bankacılığı ve para politikası üzerine yazılmış çok sayıda değerli kitap bulunuyor. Ancak bunların çoğu oldukça teknik bir dille kaleme alınmış. Mahfi Eğilmez’in kitabı ise bu açıdan farklı bir yerde duruyor: Ne fazla teknik ne de fazlaca basitleştirilmiş. Kendine özgü bir kurgusu var. Merkez bankacılığını öğrenmek veya en azından fikir sahibi olmak isteyenler için oldukça faydalı bir kaynak niteliğinde.
Aslında para politikası ve merkez bankacılığı oldukça teknik konular. Belki de bu yüzden, son derece kritik olmalarına rağmen toplumda yeterince anlaşılmış değiller.
Oysa ABD Merkez Bankası’nın (Fed) eski başkanlarından Paul Volcker’ın dediği gibi: “Bir merkez bankasının gerçekten benzersiz gücü, para yaratma gücüdür; nihayetinde yaratma gücü, yok etme gücüdür.”
Bu kadar büyük bir gücün varlığı, merkez bankacılığı ve para politikasına dair toplumsal farkındalık ve okuryazarlığın artmasını zorunlu kılıyor. Klasik iktisadın öncülerinden David Ricardo da benzer bir uyarıda bulunarak “Mevcut yasal düzenlemelerle, dolaşımı istedikleri ölçüde artırma veya azaltma gücüne sahipler; bu güç ne devlete ne de herhangi bir kişiye emanet edilmemelidir” diyor.
Bu yüzden merkez bankalarının bağımsız ya da otonom olmaları gerekir. Ancak bu bağımsızlık sınırsız olmamalı; aynı zamanda merkez bankaları yaptıklarından dolayı hesap verebilir olmalıdır.
Yazıyı Mahfi Eğilmez'in kitabından bir alıntı ile sonlandıralım. Eğilmez, merkez bankacılığını anlatmaya, Fed’in eski başkan yardımcılarından Alice Rivlin’in çarpıcı bir sözüyle başlıyor: “Merkez bankalarının temel görevi, endişe etmektir.” Diğer bir deyişle endişe etmek bu işin doğasında vardır. Önemli olan, bu endişenin ne adına, kim adına ve hangi sorumlulukla taşındığıdır. “Endişe etmek” bir merkez bankasının görevi olabilir. Ama o endişenin nedenini anlamak, bizim görevimiz.