GAMZE MÜGE KAN - KYO LEGAL ORTAK AVUKATI
Bir şirketin hissesine sahip olmak, kağıt üzerinde bir ortaklık olmaktan öte bir dizi hak sunan yasal bir statü anlamına geliyor. Bu hakların başında da şirketin kazancından pay alma hakkı geliyor. Ancak bu payın ne zaman, ne kadar ve hangi koşullarda dağıtılacağı, yasalarla ve şirketin kendi iç kurallarıyla sıkı sıkıya belirlenmiş durumda.
Kâr payı hangi kaynaklardan geliyor?
Kâr payı dağıtımının temel prensipleri, Türk Ticaret Kanunu (TTK) tarafından çiziliyor. Yasalara göre kâr payı sadece iki ana kaynaktan dağıtılabiliyor: Şirketin o dönemde elde ettiği ‘net dönem kârı’ ve geçmiş yıllardan biriktirdiği ‘serbest yedek akçeler.’
Peki, nedir bu net dönem kârı? Basitçe ifade etmek gerekirse, şirketin tüm giderleri ve varsa geçmişten gelen zararları düşüldükten sonra elinde kalan saf kârıdır. Serbest yedek akçeler ise, şirketin yasal zorunluluklar veya kendi kararları doğrultusunda kenara ayırdığı, ancak henüz belirli bir amaca bağlanmamış, dolayısıyla dağıtıma uygun birikimleridir. Bu durum, şirketin o yıl kâr etmemiş olsa bile, yeterli birikimi varsa hisse sahiplerine kâr payı dağıtabilmesinin yolunu açıyor. Bu, şirketlerin finansal zorluklar yaşadığı dönemlerde bile yatırımcı beklentilerini karşılayabilmesi adına önemli bir esneklik sağlıyor.
Şirketler kâr payı dağıtmak zorunda mı?
Anonim şirketlerin, kâr etseler bile kâr payı dağıtmak zorunda olup olmadığı, hukukçular arasında uzun süredir devam eden büyük bir tartışma konusu. Kimi uzmanlar, yasaların hisse sahiplerine en az belirli bir oranda kâr payı ödenmesini zorunlu kıldığını savunurken, diğerleri bu zorunluluğun aslında olmadığını iddia ediyor. Türk Ticaret Kanunu'ndaki ilgili maddenin aslında kâr dağıtımını zorunlu kılmaktan çok, şirketin ileride kullanabileceği ‘yedek akçe’ adı verilen fonları nasıl ayıracağını düzenlediğini belirtiyor. Bir şirket ‘yüzde 5 oranında kâr payı ödedikten sonra’ ifadesi, sadece belirli bir eşik aşıldığında ek yedek akçe ayırma zorunluluğunu tetikliyor. Yani, şirketler kârlarının bir kısmını kendi bünyelerinde tutarak gelecekteki yatırımlarına veya zor zamanlara hazırlık yapma konusunda geniş bir serbestiye sahip. Ancak Yargıtay'ın geçmiş kararları, şirketlerin kâr dağıtmama kararı alırken bunun şirketin sürekli gelişimi ve hissedarlara daha düzenli kâr payı ödeyebilme gibi meşru gerekçelere dayanması gerek.
Halka açık şirketlerde durum farklılaşıyor mu?
Borsada işlem gören halka açık şirketler için kâr payı dağıtımı farklı kurallara tabi olarak işliyor. Geçmişte bu şirketlerin kâr payı dağıtımı konusunda daha katı yasalara bağlı olduğu biliniyor. Ancak Sermaye Piyasası Kanunu'nda yapılan değişiklikler ve yeni tebliğler sayesinde, borsada işlem gören şirketler artık kâr payı dağıtıp dağıtmama konusunda daha esnek bir yapıya sahip.
Yine de önemli bir kural var: Eğer bir şirket kâr payı dağıtacaksa, öncelik her zaman hisse sahiplerinindir. Yani, yasalara göre belirlenen kâr payı hisse sahiplerine ayrılmadıkça, şirketin çalışanlarına veya yönetim kurulu üyelerine kârdan pay verilmesi mümkün değil. Ancak bu kural, şirketin mutlaka kâr payı dağıtması gerektiği anlamına gelmiyor; sadece dağıtım yapıldığında bir sıralama olduğunu gösteriyor.
Borsada işlem görmeyen halka açık şirketler için ise farklı bir tebliğ devreye giriyor. Bu şirketler, eğer kâr payı dağıtımına karar verirlerse, kârlarının en az yüzde 20'sini dağıtmak zorundalar ve bu ödeme nakit olarak yapılmalı. Ancak, kâr miktarı çok düşükse veya sermayelerinin belirli bir yüzdesinin altındaysa, kâr payı dağıtmama hakkına da sahipler. Bu durumda, neden dağıtım yapılmadığını kamuoyuna açıklamak zorundalar.
Kâr dağıtım politikası nasıl işliyor
Halka açık şirketlerin hazırladığı ‘kâr dağıtım politikası’ adlı belgeler de önemli bir tartışma konusu. Bu belge, şirketin gelecekte kâr payı dağıtımı konusundaki niyetini ve beklentilerini ortaya koyuyor. Ancak bu politikanın yasal olarak ne kadar bağlayıcı olduğu konusunda farklı görüşler bulunuyor.
Bazı uzmanlar, bu politikanın hisse sahiplerine bir tür ‘vaat’ olduğunu ve şirketin bu politikadan sapmaması gerektiğini savunuyor. Şirket yönetiminin iyi niyetle hazırladığı bu politika, değişen ekonomik koşullar nedeniyle tutturulamasa bile, şirketin hemen yasal sorunlarla karşılaşması anlamına gelmiyor. Ancak yine de şirketlerin bu politikaları hazırlarken şeffaf olmaları ve ciddi gerekçelerle sapmaları durumunda bunu açıklamaları, yatırımcı güveni açısından büyük önem taşıyor.
Kâr ve güvence dengesi
Anonim şirketlerde kâr payı dağıtımı hem şirketlerin geleceği hem de yatırımcıların beklentileri arasında hassas bir denge. Yasalar, şirketlere bir yandan mali güçlerini koruma ve geliştirme esnekliği sunarken, diğer yandan hisse sahiplerinin haklarını güvence altına almayı hedefliyor. Bu karmaşık yapının doğru anlaşılması ve şirketlerin şeffaf politikalar izlemesi, sermaye piyasalarının sağlıklı işlemesi ve yatırımcı güveninin sürdürülmesi açısından kritik bir rol oynuyor. Şirketlerin kâr dağıtım politikalarını açıklıkla belirlemesi ve bu politikalara bağlı kalmaya özen göstermesi, her zaman kazançlı bir yaklaşım olarak öne çıkıyor.