EZGİ TÜRKMEN-NİSANUR HEKİMOĞLU
Dolaylı ticaret riskinin yaptırımlar açısından değerlendirilmesinde dikkat edilmesi gereken ilk unsurun transshipment ülkeleri olarak sayılan ülkelere ticaret yapılıp yapılmadığı hususu idi. Bir önceki yazımızda bu durumun detaylarına değinmiştik. Bu yazımızda ise ikinci riski değerlendireceğiz.
Dolaylı ticaretin değerlendirilmesine ilişkin ikinci husus ise, doğrudan yaptırım ülkeleri ile ve hatta dolaylı olarak “transhipment” ülkelerinden biri ile ticarete girmese bile Türkiye’de yerleşik bir şirkete satış yapılan, ihracat/nakliye gibi yükümlülüklerin diğer Türk şirket üzerine bırakıldığı ticaret modelidir. Yani satıcı Türk şirketinin bir “intermediary”/aracı şirkete malları ihraç etmek üzerine ürün satması modelinden bahsetmekteyiz.
Yaptırımların kapsamı yalnızca dış ticaretle sınırlı değildir. Şirketlerin kendi ülkeleri içerisindeki ticaret modelleri de dolaylı yoldan yaptırım ihlali yaratabilir. Özellikle “EXW – iş yerinde teslim” gibi iş modelleriyle yürütülen operasyonlar, görünürde uluslararası işlem barındırmasa da aslında dolaylı riskler taşıyabiliyor.
Bu tür ticaret modellerinde ihracat yükümlülüğü alıcının (örneğin bir başka Türk şirketin) sorumluluğuna bırakılıyor. Bu şirketleri genelde operasyon içerisinde “intermediary”/aracı şirket olarak nitelendiriyoruz. Ürün, satıcının deposunda teslim ediliyor ve bu noktadan sonra ihracat süreci alıcının kontrolünde, yani süreç “intermediary”/aracı şirket üzerinden ilerliyor. Ancak bu yapı, satıcı şirketin ihracat belgelerinde yer almaması nedeniyle, bazı şirketlerde "sorumluluk dışındayız" algısına yol açabiliyor. Oysa ürünün nihai olarak yaptırım uygulanan bir ülkeye ulaşabileceği öngörülebilir bir durumdaysa, bu teslim modeli şirketi sorumluluktan kurtarmıyor ve satıcı pozisyonundaki Türk şirket için risk barındırıyor. Dolayısıyla bu tür işlemlerin varlığında, satıcı Türk şirketlerinin mutlaka yaptırım mevzuatına uyumlu şekilde bu işlemin taraflarını, muhteviyatını, alıcı yani “intermediary”/aracı şirketin bu ürünleri ne yapacağını, hangi sektörde kullanılmak üzere nereye satıyor olacağını, ürünlerin nihai varış lokasyonunu vs. gibi konuları araştırmak suretiyle güvenli bir ticaret gerçekleştirmesi yaptırım riskini asgari seviyeye düşürecektir. Özellikle de bu aracı şirketlerin hissedarlık yapısının ve nihai yararlanıcılarının kontrolü, şirket bünyesinde kontrol gücünün elinde bulunduran kişilerin kimler olduğu hususu, şirketinizin bir SDN yani yaptırım listesindeki bir kişi ile işlem yapmasının da önüne geçecektir.
Peki işlemlerde aracı, yani “intermediary” şirketleri nasıl tanırız? Yaptırım otoriteleri bu şirketlerin özellikleri hakkında yayımladıkları rehber dokümanlarda “red flag” olarak değerlendirilmesi gereken belirli nitelikler saymıştır. Örneğin aracı şirketin satın aldıkları ürüne ilişkin bir faaliyet geçmişinin olmaması, yakın zamanda kurulmuş olması veya yaptırım kararları sonrasında kurulmuş olması, serbest bölgelerde faaliyet göstermesi, kurumsal e-postalarının olmaması, yazılı sözleşme yapmaktan kaçınmaları, websitelerinin olmaması veya çok basit, resim gibi bir websitesi tasarımı olması gibi durumlar “red flag” sinyalleri olarak sayılmıştır. Bu durumların varlığında Türk şirketlerin ilgili işlemler için mutlaka risk analizinin gerçekleştirmesi gerekiyor. Buna ek olarak bu kişilerle imzalanan sözleşmelerde bazen “territory” tanımının kasıtlı olarak muğlak bırakıldığı durumlar olabiliyor veya ödeme araçları açısından üçlü protokoller teklif ediliyor. Bu durumların varlığı yaptırımlar açısından yüksek seviyede risk teşkil etmekte, işlemlerin hassasiyetle incelenmesini zaruri kılmaktadır.
Dolayısıyla, ihracatta tarafı olunan tüm işlemler, satıcı şirket doğrudan ihracatçı sıfatı taşımıyor olsa bile, dolaylı ticaret yönünden incelenmelidir ve dolaylı riskler de bertaraf edilmelidir. Zira ilgili yaptırım programına göre değişmekle beraber, yaptırım hedefi ülkelere doğrudan veya dolaylı bir satış, tedarik veya transfer işlemine “engage” / dahil olmak Türk şirketleri risk altına sokabilir. Özellikle de ticaretin sonucu yaptırım bölgelerini ilgilendiriyorsa, bu durum satıcı şirket veya o sektör özelinde bilinebilir bir durum ise Türk şirketlerinin, hukuki ve ticari sorumluluklarını anlamak adına her işlem için detaylı bir uyum ve risk analizi yapması kaçınılmazdır.
Yazıdaki meseleler hukuki görüş/mütalaa niteliği taşımamakta olup, ilgili mevzuata ilişkin genel bilgilendirmeyi içermektedir. Her işin ve operasyonun özel olarak incelenmesi gerekmektedir.