BİLGEHAN ENGİN
UTİKAD BAŞKANI

Dünyanın geleneksel retoriğinin tepe taklak olması giderek daha çok çarpıcı hale geliyor. İlk akla gelen örneği paylaşmak istiyorum: Kasım ayında Johannesburg’da G20 toplandı. Toplantı sırasında Fransa Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron, zirve kurulunu, G20’nin gelecek verimlilik ve etkinliği hakkında uyarmak zorunda kaldı, zira katılması gereken dünya liderlerinin 1/3’ü toplantıya çeşitli gerekçelerle katılmamıştı. Hatırlanacağı gibi ABD Başkanı Donald Trump zirveyi boykot etti. Nedeni ise Afrikalıların beyazlara karşı sistematik bir şekilde uygulamakta olduğu “beyaz soykırımıydı”. Dolayısıyla Güney Afrika’da bu zirveyi düzenlemek “tümden yüzkarasıydı”. Trump’ın bu boykotu etkili oldu ve Meksika, Arjantin ve Endonezya Cumhurbaşkanları da benzer gerekçelerle zirveye gitmedi. Çin Başkanı Xi Jinping de bu furyaya katılıp, G. Afrika’ya gitmeyince 2025 zirvesi biraz buruk geçti.
Elbette “beyaz soykırımı” tartışmalarına girmeyeceğiz. Ancak işte tam da böyle bulanıklaşan bir dünyadayız. Kavramların iç içe geçtiği, dolayısıyla kafaların karmakarışık olduğu bir dünya.
Yine de zirvede, ticaret savaşlarının parçaladığı küresel ekonomik düzenin yerini alan bölgesel ekonomilerin etki alanları enine boyuna tartışıldı. Anlıyoruz ki; zaman zaman yükselişi sekteye uğrasa da genel olarak müthiş bir dinamizm sergileyerek halen yükselen ekonomi oyuncuları arasında sayılan Türkiye açısından, zaten değerli olan coğrafi konumunun, bölgesindeki ticaret koridorlarının yenilenmesi ve çeşitlenmesiyle daha büyük bir değere evrilebileceği artık maddi bir gerçek. Öyle ya; bölgeselleşme varsa, Çin gibi tek bir ana tedarikçi değil, her bölgenin ana ve ara tedarikçileri ve çeşitli tedarik kanalları olmalı. Sırf bu açıyı derinleştirdiğimizde, başka hiçbir veriyi dikkate almadan dahi Türkiye’nin hangi ekonomik bölgenin “friendshore” u olabileceği bütün netliğiyle karşımıza çıkıyor: Elbette ki AB.
Sadece Avrupa ve Kafkaslar coğrafyasını gözlerimizin önüne getirdiğimizde artık şunu görebiliriz: Türkiye, AB’ye çok önemli bir kapının anahtarını sunabiliyor. 2025’te Azerbaycan, AB’ye Rus gazına alternatif sunan en önemli enerji tedarikçisi haline geldi. Güney Kafkasya’daki jeopolitik kartların yeniden karılması, AB’nin enerji rotalarını çeşitlendirmesine ve lojistikte yeni koridorlar açmasına neden oldu.1 Bu gelişme ışığında, enerjinin en büyük açmaz olduğu AB için, Zengezur Koridoru’nun her iki ucunda oturan ülkeler Azerbaycan ve Türkiye pozitif ayrışıyor olacak. (AB için en büyük ikinci açmazınsa düzensiz göçmenler olduğunu düşündüğümüzde, Türkiye’nin ne denli kritik bir partner olduğunu anlamak daha da kolaylaşır. Ancak Türkiye bu alanda elindeki kartları ne denli etkili oynadı? Bu noktanın çok ayrı bir tartışma konusu olmasından dolayı burada duruyorum.) AB’nin enerji kapısının anahtarı Azerbaycan’daysa, bu enerjinin tedariki Türkiye üzerinden olmalı. Bir başka deyişle Gürcistan mutlaka devre dışı bırakılmalı. Ümit edelim ki 2025 yılında Türkiye böyle bir anahtarı eline almış olsun ve 2026 ve ötesinde bunu tutmaya devam etsin.
2023’ten bugüne gelirken, şunu vurgulayabiliriz: Rusya-Ukrayna gerilimi ile Türkiye’nin dengeli dış ilişkileri ve enerji yollarındaki rolüyle jeopolitik duruşu güçlendi. Tahıl koridoru ve Karabağ’daki gelişmeler, Türkiye’nin lojistik kaldıracı ile arabulucu ve sorun çözücü ülke olmasına yol açtı. Aynı başarıyı 2026’da Suriye’de gösterebilirse, Türkiye Suriye’nin yeniden inşasından pay almanın çok ötesine, Doğu Akdeniz çanağındaki enerji satrancının da ana oyuncularından birisi olabilir.
Türkiye bölgesindeki gelişmelerin kendisine sunduğu büyük fırsatlara odaklanırken, elbette ki kendi makroekonomik göstergelerinde alarm veren yüksek enflasyon, genç işsizliği, cari açık, yavaşlayan sanayi üretimi ve azalan tarım üretimi gibi kritik konuların çözümünü ertelememeli. Zira fırsatların gerçekleşmesi aynı zamanda güçlü bir ekonomik performansa bağlı. Bu anlamda 2026 sadece ekonomik büyüme değil, diğer temel göstergelerde de övünülecek ilerlemelerin olduğu bir yıl olmalı.
1Güney Kafkasya'da Jeopolitik Yeniden Yapılanma: Karabağ Savaşı Sonrası Tırmanan Rusya-Azerbaycan Gerginliği - KAPDEM