Yeniköy Kemerköy Enerji Sürdürülebilirlik ve Kurumsal İletişimden Sorumlu Genel Müdür Yardımcısı Burak Işık
Sabancı Üniversitesi İstanbul Uluslararası Enerji ve İklim Merkezinin (IICEC) "Dünyada ve Türkiye'de Enerji Güvenliğinin Bugünü ve Yarını: Kritik Minerallerde Riskler ve Çözümler" temasıyla düzenlediği IICEC Konferansı’nda Uluslararası Enerji Ajansı (UEA) Başkanı Fatih Birol önemli açıklamalarda bulundu. Konuşmasının en sonunda en önemli konu olarak iklim krizi ile mücadeleye değinen Birol gelecek dönemde iklim konusundaki en büyük üç riski sıralarken elektrikli araçları, klimaları ve en son olarak da veri merkezlerini saydı. Orta büyüklükteki bir veri merkezinin 100 bin hanenin tüketimine eş bir elektrik tüketimi gerçekleştirdiği günümüz dünyasında yapay zekâ ve sürdürülebilirlik üzerine bir köşe yazısı yazmak da benim için kaçınılmaz oldu.
Yapay zekâ sadece hız, verimlilik ve maliyet avantajı mı demek?
İş hayatımızın gündeminde birinci sırada yapay zekâ bulunuyor ve çoğu zaman hız, verimlilik ve maliyet avantajı üzerinden tartışılıyor. Oysa asıl mesele bu değil. Asıl mesele, yapay zekânın şirketlere nasıl kararlar aldırdığı ve bu kararların hangi değerleri yansıttığı, hangi değerler setine göre yapay zekâ sonuçlarının hayata geçirildiği.
Benzer bir dönüşümü sürdürülebilirlikte de yaşadık. Bir dönem raporlama yükümlülüğü ve sürdürülebilir finans, bir dönem yönetim sistemleri, bir dönem de kurumsal iletişim başlığı olarak ele alındı. Bugün ise giderek daha net biçimde görülüyor ki sürdürülebilirlik, şirketlerin ne ürettiğinden, nasıl ve hangi amaçlara odaklı olarak yönettiğine kadar birçok konuyu anlatıyor. Yapay zekâ ile sürdürülebilirliğin kesişim noktası da tam olarak burada anlam kazanıyor.
Yapay zekâ ile sürdürülebilirliğin kesişimi, teknolojiyle değil; liderlikle ilgilidir.
Yapay zekâ doğru kurgulandığında sürdürülebilirlik hedeflerinin güçlü bir hızlandırıcısı olabilir. Enerji tüketiminin öngörülmesi, kaynak kullanımının optimize edilmesi, tedarik zincirlerinde çevresel ve sosyal risklerin görünür hâle gelmesi gibi alanlarda önemli bir potansiyel sunar. Hatta sürdürülebilirlik raporlamasında bile çok önemli adımlar atabilir. Ancak bu potansiyel otomatik olarak gerçekleşmez. Yapay zekâ sürdürülebilirliği destekleyebilir, fakat sürdürülebilirliği, sürdürülebilir olmayı seçemez. O seçim hâlâ yöneticilere aittir.
Bu nedenle yapay zekâ yatırımları yalnızca “ne kadar verim sağladığı” üzerinden değil, “hangi sonuçları normalleştirdiği” üzerinden de değerlendirilmelidir. Daha düşük maliyet mi, daha düşük etki mi? Daha hızlı büyüme mi, daha dengeli bir gelecek mi? Yapay zekâ bu sorulara cevap vermez; ancak cevapların tüm sonuçlarını açıkça ortaya koyabilir.
Yapay zekâ sürdürülebilirliğin çözümü mü?
Yapay zekâ çoğu zaman sürdürülebilirliğin çözümü olarak sunulurken, kendi çevresel etkisi yeterince tartışılmıyor. Veri merkezlerinin artan enerji ihtiyacı, dijital altyapının karbon yükü ve teknoloji yatırımlarının dolaylı etkileri; yeni bir sürdürülebilirlik sınavı yaratıyor. Bir yandan emisyonu azaltmayı hedeflerken, diğer yandan enerji tüketimini artıran sistemler kurmak; yalnızca teknik bir çelişki değil, yönetsel bir tercihtir. Bu noktada fark yaratan unsur teknoloji değil, aslında yönetişimdir. Yine Fatih Birol’un konuşmasından bir bilgi paylaşmak istiyorum. UEA’nın verilerine göre veri merkezlerinin hayata geçirilmesi için kritik olan çiplerde kullanılan madenlerin üretiminin %92 oranında Çin’in kontrolünde olduğu belirtiliyor. Neredeyse tek bir kaynağa bağlı olarak kurulan veri merkezlerinin dünyanın geleceği için oluşturabileceği riskleri göz ardı edemeyiz.
Yapay zekânın en güçlü etkisi operasyonlarda değil, karar alma süreçlerinde ortaya çıkıyor. Algoritmalar yöneticilerin yerine karar veremez; ancak alınan kararların sonuçlarını net bir şekilde ortaya koyabilir.
Pek çok lider bugün benzer bir eşikte duruyor. Yapay zekâ destekli bir sistem, önlerine iki seçenek koyuyor: Biri kısa vadede daha hızlı, daha kârlı ve daha “parlak”. Diğeri ise daha dengeli, daha ölçülü ve uzun vadeli etkileri gözeten bir yol. Yapay zekâ bu iki seçenek arasında tercih yapmaz. Ancak hangisinin neden daha cazip göründüğünü tüm açıklığıyla gösterir. İşte sürdürülebilirlik tam bu noktada devreye girer. Çünkü bu artık bir teknoloji kararı değil, bir liderlik beyanıdır.
Sürdürülebilirlik bir liderlik beyanıdır.
Tüm bu dönüşümün merkezinde hâlâ insan var. Yapay zekâ ne kadar gelişmiş olursa olsun, onu nasıl kullandığımız kurum kültürüyle belirleniyor. Kısa vadeli kazancı ödüllendiren, uzun vadeli etkiyi görmezden gelen yapılarda; en gelişmiş sistemler bile sürdürülebilir sonuçlar üretemez. Buna karşılık, insanı merkeze alan, şeffaflığı ve sorumluluğu önceleyen liderlik anlayışlarında teknoloji güçlü bir kaldıraç etkisi yaratır. Yapay zekâ bu kurumlarda bir tehdit değil, kurumsal olgunluğun bir göstergesine dönüşür.
Yapay zekâ ile sürdürülebilirlik arasındaki ilişki bir teknoloji meselesi değildir. Bu ilişki, liderlerin neyi ölçmeye değer gördüğü, neyi başarı olarak tanımladığı ve hangi bedeli kabul edilebilir bulduğuyla ilgilidir. Geleceğin güçlü şirketleri, yapay zekâyı yalnızca daha hızlı ve daha kârlı olmak için kullananlar olmayacak. Daha adil, daha verimli ve daha sorumlu kararlar alabilenler öne çıkacak. Çünkü yapay zekâ çağında sürdürülebilirlik, liderliğin tam da kendisidir.
.