Hiç düşündünüz mü, satranç tahtası bir şirket olsaydı nasıl görünürdü? Taşlar sadece tahtanın üstünde değil, ofisin koridorlarında dolaşıyor olsaydı, acaba hangi departmanı temsil ederdi? Gelin birlikte bu oyunu iş dünyasının gözlüğüyle izleyelim.
Görünmez ama vazgeçilmez güç
Satrançta piyon küçüktür, çoğu zaman gözden çıkarılır. Ama oyun onların omuzlarında başlar. Bir şirkette piyon, günlük işlerin yükünü çeken çalışanlardır. Sekreterden saha personeline, müşteri temsilcisinden lojistik elemanına kadar… Sessiz ama vazgeçilmezdirler.
Ve unutmayın: Piyon karşıya geçti mi vezire dönüşür. Yani şirketin içinden çıkan bir çalışan, azim ve sabırla en yüksek yönetim koltuğuna oturabilir. İş dünyasının en gerçekçi masalı bu değil mi?
Şirketin betonarme direkleri
Kale tahtada dümdüz gider, şaşmaz. Bu netlik bana hep finans ve muhasebeyi hatırlatır. Defterleri tutan, raporları dengeleyen, kimsenin kolay kolay dokunmak istemediği o kritik işler…
Kaleler olmadan şirket ayakta duramaz. Çünkü finans çökünce, en parlak fikir bile havada kalır. Kale sessizdir ama direk gibi ayakta tutar.
Sürpriz hamlelerin ustaları
At, satrançta “L” çizer. Kimsenin beklemediği yerden gelir. İşte bu yüzden bana hep pazarlama, reklam ve Ar-Ge ekiplerini hatırlatır.
Bir ürünün satılması için şaşırtıcı bir kampanya mı lazım? Ya da hiç düşünülmemiş bir icat mı? At devreye girer. Kutunun dışına çıkar, engellerin üzerinden atlar. Onlar sayesinde şirket bazen herkesi ters köşeye yatırır.
İnsan kaynaklarının sessiz stratejistleri
Fil çapraz gider. Doğrudan değil, yan yollardan ama uzun menzilli… İnsan Kaynakları da böyledir. Belki ürün satmaz, bütçe yönetmez ama çalışanların huzurunu, motivasyonunu sağlar. İşe alım, eğitim, kariyer planı… Herkesin yoluna bir şekilde dokunur.
Strateji ekipleri de fil gibidir. Günlük karmaşadan uzakta, geleceği görmeye çalışır. Doğru yerde devreye girdiklerinde, oyunun tüm dengesini değiştirirler.
Yönetimin sınırsız hareket alanı
Vezir satrançtaki en güçlü taştır. Hem düz hem çapraz, istediği yöne gidebilir. İş dünyasında vezir elbette CEO’dur.
Kriz anında müşteriye çıkar, toplantıda strateji kurar, satışlara el atar. Her yerde, her zaman olabilir. Ama oyunun tek amacı veziri korumak değildir. Onun görevi şahı yani şirketin varlığını savunmaktır.
Varlığın ve Markanın Kalbi
Şahın gücü sınırlıdır ama önemi sınırsızdır. Kaybedildi mi oyun biter.
Şirket için şah nedir? Marka değeri, varoluş, sürdürülebilirlik. Tabelası indirilen, güvenini kaybeden bir şirketin başka hiçbir taşı işe yaramaz. O yüzden herkesin görevi aslında şahı yani şirketin varlığını korumaktır.
Oyun nasıl oynanmalı? Şirketin Satranç Stratejisi
Taşları tanıdık. Peki oyun nasıl oynanmalı? İşte iş dünyasına uyarlanan satranç dersleri:
- Açılışta küçük ama akıllı adımlar: Piyonlarla dengeli bir başlangıç, uzun vadede başarı getirir.
- Taşların uyumlu dansı: Hiçbir departman tek başına yetmez. Senfoni için herkesin uyum içinde olması gerekir.
- Veziri yıpratmadan oyunu büyütmek: Yönetimi erken harcamak yerine, doğru zamanda devreye sokmak gerekir.
- Şahı korumak, hepimizin işi: Sadece yöneticilerin değil, her çalışanın sorumluluğu şirketin varlığını korumaktır.
- Fedakârlığın kazandırdığı zafer: Bazen küçük bir projeyi bırakmak, büyük resmi kurtarır.
- Geleceği gören hamleler: Günlük kazanç için değil, üç hamle sonrasını düşünerek hareket eden şirketler kazanır.
Son hamle
Satranç tahtasında herkesin rolü farklıdır ama amaç ortaktır: Şahı korumak. Şirketler de böyledir. Operasyon çalışanı da finansçı da pazarlamacı da CEO da… Hepimiz aynı oyunun parçasıyız.
Ve belki de satranç bu yüzden sadece bir oyun değil, iş hayatının küçük bir provasıdır. Şahı korurken aslında kendi geleceğimizi koruyoruz.
Bir dahaki sefere satranç oynarken taşlara sadece oyun gözüyle bakmayın. Belki de karşınızda küçük bir şirket var. Piyonla başlayan, veziriyle güçlenen, şahıyla hayatta kalmaya çalışan…
Bizim gibi.