16 Temmuz akşamına kadar veri operasyon şirketi Astronomer hakkında hiçbirimiz bir şey bilmiyorduk. Şimdi ise CEO ve İK Direktörünün ilişkisinden dolayı tüm dünya Astronomer'ı biliyor. Bu sizce iyi mi yoksa kötü bir şey mi?
Yeni CEO, yaptığı açıklamada "Bizim tercih edeceğimiz şekilde olmasa bile, Astronomer her evde tanınır bir isim haline geldi." dedi. Reklamın iyisi-kötüsü olmaz derler ama o kısımları artık geçtiğimiz bir döneme geldiğimizi düşünüyorum. Bu olaydan dolayı aldığı işlerin ve iş hacminin etkileneceğini sanmıyorum.
"Sosyal medya bizim dünyayı algılama ve hayatı yaşama şeklimizi değiştirdi"
Astronomer'ın CEO'su ve İK Direktörü arasında görünmez bir bağ var. Bu görünmez bağ aslında görünen liyakati öldürüyor. Bu durumda Astronomer'ın çalışan kitabını mı okuruz yoksa dedikodu defterini mi okuruz?
Çok karmaşık bir durum. Bugün bir kurumsal firmanın Yunan Mitolojisi'ndeki çok başlı Hydra canavarı gibi çok fazla kafası var ve bir kafayı kestiğiniz zaman yerine yenileri geliyor. PR tarafından tutun, şirketin verdiği hizmetlere kadar değerlendirilmesi gereken çok şey var. Halka arz olmamış bir yazılım şirketi olduğu için şirketin burada ödeyeceği herhangi bir bedel olduğunu düşünmüyorum. Bence bu olay şöyle okunmalı: İş kültürlerimiz pandemiden beri çok ciddi şekilde değişmek durumunda kaldı. Ancak bu değişiklik kendi evrimini henüz tamamlanmış değil. Özellikle internet, sosyal medya ve kitle iletişim araçları bizim dünyayı algılama ve hayatı yaşama şeklimizi değiştirdi. Bugün Astronomer bir yazılım firması değil de evimizde kullandığımız herhangi bir ürünü satan bir yer olsaydı, çok ciddi bir boykot ve inanılmaz bir linçle; borsaya açık olsaydı müthiş bir zararla ve hissedarlarına açıklaması gereken sayfalar dolusu savunmayla karşı karşıya kalırdı.
Her şeyin PR'dan oluştuğu bir toplumun içerisinde, her şeyin sosyal medyada, hangi postta nasıl gözüktüğünün düşünüldüğü yerde kurumlar da böyle düşünüyorlar. Astronomer bu konuyla ilgili bir bedel ödemiyor olabilir ancak bu durumların bize şunu söylemesi lazım: Hiçbir şirket, hiçbir iş, burada gördüğümüz durumdan ayrı olarak değerlendirilemez.
Pandemi hepimizi, şirketleri ve şirket kültürünü etkiledi. Kültür bir koku veya iklimse bu üst kattan yayılıyor. İK Dİrektörü kültürü oluşturan ve çalışanlara yayan bir kişi ama kendisi buna çok karşıt bir hareket yapıyor. Bu durumu şirket kültürü açısından nasıl değerlendirirsiniz?
Beyaz yakalı kültürü dediğimiz şey, insanların bir parçası olmak istediği bir kültürdü. Çok uluslu bir sermaye şirketinde çalıştığınız zaman, yurt dışıyla beraber global ölçekte iş yapabilmesi şunun turnusol kağıdıydı: Çevik hareket edebilen, etik değerlerine sahip çıkan, bütünsel olarak güçlü olduğunun delaletiydi. Ancak şu anda sosyal hayatlarımızda da olduğu gibi kendi olduğumuz hal ile kendimizi ifade etmeye çalıştığımız halin arasındaki makas her geçen gün büyüyor. Firmaların da nasıl gözüktüğü, esasında nasıl olduğundan çok daha kıymetli hale gelmeye başladı. Bu durumu, samimiyetsizliğin ve bu açılan makasın bize kendisini gösterme şekillerinden birisi olarak düşünüyorum.
"Kuvvetler ayrılığı sadece devletler için değil şirketler için de önemli"
İnsan Kaynakları, rolü gereği CEO'ya haddini bildiren bir konumdadır, CEO ondan biraz çekinir ve birçok uygulamayı yapamaz. Burada ise şirket içinde görünür olmayan bir yakınlık söz konusu. Bu durum terfileri de işten çıkarmaları da etkiler. Siz ne düşünüyorsunuz?
Astronomer'daki İK Direktörünün sohbetinin iyi olduğu insanları belirli pozisyonlara almadığını ya da daha sık görebileceği bir yere değişiklik yapmadığını nereden bilebiliriz? Kuvvetler ayrılığı sadece devletler için değil şirketler için de özellikle İK gibi çalışanların haklarıyla ilgili hareket etmesini beklediğimiz yerde daha önemli oluyor.
Bundan birkaç sene önce Blizzard firmasının içinde üst düzey yöneticilerin kadın çalışanlara uyguladıkları baskılar ve taciz gündeme gelmişti. Bunları CEO'nun desteğini alarak yaptıkları ortaya çıkmıştı.
Kuvvetler ayrılığının olmaması sizin iyi niyetinizi önemseyen bir şey değildir. Bunun birbirinden farklı olması gerekir. Çalışan insanlar ve herkes için de bunun böyle olması gerekir. Bu ilişkiden hiçbir negatif durum çıkmadığını varsayalım, çalışanın kafasındaki "Ya varsa?" sorusuyla nasıl başa çıkacaksınız?
"Dedikodu toplumumuzda bir tutkal ama çok da tehlikeli"
Aslında dedikodu toplumları bir arada tutan ve insan ilişkilerini oluşturan bir şey. Siz ne düşünüyorsunuz?
Bizimki gibi ayıbın ortaya dökülmesi yerine ayıbı örtmenin erdem olarak görüldüğü toplumlarda bu durum sessiz erozyona sebebiyet veriyor. Antropologlara sorduğumuz zaman bugün sahip olduğumuz teknolojileri bile beyin gelişimimizden sosyo-kültürel alanlarımızın gelişmesine kadar insanların dedikodu yapmasına borçluyuz. Bir işe yeni başladıysanız en güzel bağlantıyı sigara arasında önceki gelen başka insanları çekiştirerek kurarsınız. Dedikoduyu beslemeyen biriyseniz arkadaş görüşmelerine çok fazla dahil edilmemeye başlarsınız, yemeğinizi yalnız yersiniz. Dedikodu bir tutkal ama öte yandan çok ciddi bir şekilde yangını kolaylaştıran şeylerden bir tanesi. Çünkü o tutkal çok ciddi bir yanıcı madde. O yüzden şeffaflık, bizimki gibi kültürlerde de global ölçekte de kısa, orta, uzun vadede en fazla kazandıran şeylerden bir tanesi.
"Siz kendi kemerinizi sıkmaya hazırsanız insanlar da hazır"
Liderlerin hem davranış hem hesap verebilirlik konusunda bazı standartları koruması gerekiyor. Liderin böyle bir davranışı yapmış olması kurum içerisinde neyi doğurur?
Biz MasterCamp liderlik okulumuzda Harvard Business School'un modellerini kullanıyoruz. Liderlik kavramının öğretilmesi ve bu kavramın çıkış noktasına baktığınız zaman askeri düzeni görüyorsunuz. Yani 1970'lere kadar liderlik, nizami ordular haricinde öğretilen bir kavram değil. Biz bugünkü liderlik kavramlarımızın hepsini ordudaki askeri liderlik donelerinden öğrendiklerimizle hayata geçirdik. Askeri düzen vb. şeylere baktığımızda siz insanlara "Siz savaşın, ölün. Ben burada oturayım." gibi bir durumun çok ciddi şekilde çözülmeye gideceği aşikâr. Benim bugün de MasterCamp çatısı altında çalışma fırsatı bulduğum ve kendimi çok şanslı saydığım üst düzey yöneticilere baktığımızda da bunu görüyoruz. Komutan, askerleriyle birlikte yemek yer. Çünkü aynı şartları paylaşırlar.
Sene sonunda 800 kişiyi işten çıkarıyor olmanıza rağmen 15 milyon dolar bonus alıyorsanız bunu hak ettiğinize dair ödemeniz gereken bedeller de başka şekilde olabiliyor. Atatürk'ün de sözü: "Kendiniz yapmayacağınız hiçbir emri askerlerinize vermeyiniz." diyor. Şirket yapısı içinde de bunu görüyoruz. Siz kendi kemerinizi sıkmaya hazırsanız insanlar da kemer sıkmaya hazır.
Bundan 7 sene önce Nintendo firması Japonya'da işten insan çıkarmak yerine C-level'da 1/4 oranında ücret kesintisi yaptı. C-level'daki herkese soralım, ücretinin %25'inden kim feragat edebilir? Nintendo'nun bu yaklaşımı hoş ama Japonlar da fazla çalışmaktan en fazla ölen ırk.
HASAN GÜMEN, NELERDEN İLHAM ALIYOR?