TOLGA DEMİRÖZÜ/ULUSLARARASI YATIRIMCILAR DERNEĞİ (YASED) BAŞKANI
5G, fiber altyapı ve veri merkezi alanlarındaki inisiyatiflerin neticelendirilmesini acil ve öncelikli görüyoruz.
Değerli okuyucular,
Uluslararası Yatırımcılar Derneği (YASED) olarak bu köşede sizlerle üçüncü kez buluşuyoruz.
Yılın ilk sekiz ayı bizim açımızdan yoğun geçti. Derneğimizin 44. Genel Kurulu’nu başarıyla tamamladık. Küresel ve ulusal ölçekte yoğun gelişmelerin yaşandığı bu dönemde, YASED’e önemli katkılar sunan Sayın Engin Aksoy’dan başkanlık görevini devraldım.
Bu yazımızda ilk olarak, geçtiğimiz süre içinde, küresel ölçekte uluslararası yatırımların son gelişmelerden nasıl etkilendiğini ve yatırımcı gündeminin nasıl değiştiğini ele alacağım. Bu çerçevede, önümüzdeki döneme ilişkin beklentilere ışık tutan Birleşmiş Milletler Ticaret ve Kalkınma Konferansı’nın (UNCTAD) yakın dönemde yayımladığı raporların yanı sıra YASED olarak yürüttüğümüz çalışmalardan da bazı bulguları paylaşacağım. Amacım, içinde faaliyet gösterdiğimiz dünyayı şekillendiren ve ülkemizi de yakından etkileyen gelişmeleri ve trendleri nasıl değerlendirdiğimizi sizlere aktarmak.
İkinci olarak da küresel konjonktürün Türkiye için doğurduğu fırsatlardan en iyi şekilde yararlanmak amacıyla ülkemiz iş ve yatırım ortamının iyileştirilmesine yönelik çalışmalarımızı içeren gündemimize değineceğim. Bu bağlamda, özellikle de YASED’in üyesi olduğu Yatırım Ortamını İyileştirme Koordinasyon Kurulu’nun (YOİKK) 2025 yılı Eylem Planı çerçevesinde ele aldığımız konuları ve önümüzdeki dönemde faaliyetlerimize yön verecek önceliklerimizi aktaracağım.
Uluslararası yatırımcıların gündemi: Jeopolitik baskılar, yeni denge arayışları
Türkiye lansmanına ev sahipliği yaptığımız, UNCTAD’ın 2025 Yılı Dünya Yatırım Raporu, küresel doğrudan yatırımların 2024’te 1,5 trilyon dolar düzeyinde gerçekleştiğini, yatırım akışlarına aracılık eden ekonomiler dışarıda bırakıldığında ise %11 düzeyinde bir düşüş olduğunu gösterdi. Bu gerilemede yalnızca ekonomik koşullar değil, artmakta olan jeopolitik gerilimler ve korumacı politikalar da etkili oldu. Ukrayna’daki savaş, Orta Doğu’daki çatışmalar ve Asya-Pasifik’teki stratejik çekişmeler, yatırımcı güvenini baskı altında tutarken, şirketler artan bölgesel bloklaşmalara göre pozisyon alma eğilimine girdi.
Dijital dönüşümde ülkeler arasındaki ayrışma hızlanıyor
Proje finansmanı sert şekilde daralırken, sıfırdan yatırımların; yarı iletkenler, elektrikli araçlar ve dijital ekonomi gibi stratejik sektörlere odaklandığını; yapay zekâ, veri merkezleri ve yarı iletkenler alanındaki sıfırdan yatırımların üç katına çıktığını gözlemledik. Birçok sektörün rekabetçiliğini doğrudan etkileyecek olan bu yatırımların az sayıda ülkeye yoğunlaşması, küresel yatırım dengesizliklerini artırma riski taşıyor.
Ülkeler, yüksek teknoloji ve know-how birikimi gerektiren bu yatırımların çekilebilmesi için, dijital altyapıları güçlendirmenin yanında düzenleyici çerçeveleri de yatırımcı dostu bir anlayışla daha liberal bir şekilde ele almakta. Türkiye’nin, Avrupa Birliği Genel Veri Koruma Tüzüğü’ne (GDPR) tam uyum alanında kaydettiği ilerlemeleri; AB’nin Veri Yasası, Siber Dayanıklılık Yasası ve Ticari Sırların Korunmasına Dair Direktif gibi yeni gelişmeleri de takip ederek bir sonraki aşamaya taşıması büyük önem arz ediyor. Yapay zekâ alanının da etik ve güvenlik kaygılarını gözetirken, ülkemizi yeniliğin ve teknolojik gelişmenin merkezlerinden biri yapma vizyonu çerçevesinde ele alınması gerekmekte. 5G, fiber altyapı ve veri merkezi alanlarındaki inisiyatiflerin neticelendirilmesini acil ve öncelikli görüyoruz.
Yeşil dönüşümdeki küresel yavaşlama gelişim imkanı sunuyor
Dijital gündemde yoğun gelişmeler yaşanırken, yeşil gündemin ivme kaybettiğini, Sürdürülebilir Kalkınma Amaçları ile uyumlu yatırımların küresel ölçekte yüzde 25 ila 30 düzeyinde gerilediğini, yenilenebilir enerji ve altyapı yatırımlarında da ciddi bir düşüş yaşandığını gözlemledik. Tüm bu gelişmelere rağmen, yeşil dönüşümün uluslararası yatırımlar nezdinde halen ikinci büyük alan olarak önemini koruduğunu unutmamalı, dünyadaki bu yavaşlamayı ülkemizin bu alandaki rekabet gücünü arttırmak için bir fırsat penceresi olarak değerlendirmeliyiz.
İklim Kanunu’nun yürürlüğe girmesiyle Ulusal Emisyon Ticaret Sistemi (ETS) için çerçeve belirlenmiş oldu. Bundan sonraki aşamada tahsis yöntemleri, geçiş takvimi, piyasa işleyişi ve kapsam gibi ikincil düzenlemeler kritik hale geliyor. Bu düzenlemeler, ihracatçılarımızın AB’nin Sınırda Karbon Düzenleme Mekanizması (SKDM) karşısında öngörülebilirlik kazanmasını ve dönüşüm yatırımlarının hızlanmasını sağlayacak. Sürdürülebilirlik gündeminde öne çıkan, döngüsel ekonomi ve atık yönetimi alanında yürütülen çalışmalar da özellikle AB’nin ambalaj atıkları ile ilgili yeni düzenlemeleri karşısında ihracatçılarımız için belirleyici olacak.
Bir kez daha vurgulamak gerekirse, küresel ölçekte sürdürülebilirlik yatırımlarında yavaşlama yaşansa da, Türkiye’nin bu alanda net ve öngörülebilir hedefler koyması ve ifade ettiğim konularda ilerleme kaydetmesi bize rekabet avantajı sağlayacak.
Türkiye için fırsat: Tedarik zincirlerinde yeniden konumlanma
Uluslararası yatırım hacminde küresel düzeyde bir daralma gözlemlesek de Türkiye’nin güçlü olduğu otomotiv, makine ve tekstil gibi sektörlerde sınır ötesi yatırım projeleri ivmesini sürdürüyor.
ABD’nin gümrük vergileri konusunda attığı adımların; imalat sanayindeki yatırımların bölgesel ve sektörel dağılımının yeniden ela alınmasına, şirketlerin; pazar erişimi, maliyetler ve regülasyonlar arasındaki dengeyi gözeterek, tedarik zincirlerini yeniden yapılandırmasına neden olduğunu görüyoruz.
AB ise SKDM, Dijital Ekonomi ve AB Rekabetçilik Pusulası gibi girişimlerle, cazibesini koruma arayışını sürdürüyor.
Bu süreçte, Gümrük Birliği’nin güncellenmesini ve AB’nin STA imzaladığı ülkelerle yürüttüğümüz STA müzakereleri yoluyla ticaret asimetrisinin giderilmesini önemli buluyoruz. Yenilenen Pan-Avrupa-Akdeniz Tercihli Menşe Kurallarının ülkemizce onaylanması, bu yılın kazanımlarından biri olarak öne çıkıyor. Gümrük Kanunumuzun yeni AB Gümrük Kodu ile uyumlaştırılmasının da gümrük operasyonlarının dijitalleşmesi açısından bir gereklilik olduğunu düşünüyoruz.
Tedarik zincirlerindeki dönüşümden ülkece daha fazla yararlanmak için yatırım yeri arzının kolaylaştırılmasının önemini her fırsatta dile getirmekteyiz. Organize Sanayi Bölgeleri ve Endüstri Bölgelerinde yer alan mevcut yatırım yerlerinin tahsis süreçlerini kolaylaştıran Sanayi Bölgeleri Atlası sisteminin devreye alınmış olmasını çok kıymetli buluyoruz. Bu konularda sağlanacak iyileştirmelerin, Dünya Bankası tarafından hazırlanan B-Ready endeksinde ülkemizin “iş yeri lokasyonu” kategorisinde daha yüksek puan almasını sağlayacağını ve dolayısıyla endeksteki genel performansımıza olumlu yansıyacağını söyleyebiliriz.
Ülkemiz coğrafi konumu ve lojistik ağlarla entegrasyonu sayesinde bölgesinde lider bir transit ticaret üssü olma potansiyeline sahip. Bu potansiyelin değerlendirilebilmesi için lojistik altyapının geliştirilmesi ve transit ticarete ilişkin gümrük süreçlerinin hızlandırılmasına yönelik iyileştirmeler yapılması gerektiği düşünüyoruz.
Türkiye’nin yatırım ortamında operasyonel maliyetler öncelikli
Bu dönemde, teşvik sisteminin güncellenmesine yönelik hazırlanan “Yatırımlarda Devlet Yardımları Hakkında Karar”ı da önemli bir gelişme olarak görüyoruz. Yazımın başında da belirttiğim gibi uluslararası yatırımlar için küresel rekabetin daha da arttığı bu dönemde, artan maliyetlere dönük olarak destek mekanizmalarının geliştirilmesine, yatırımcıyı yatırıma yönlendiren doğru, yenilikçi ve rekabetçi teşvik unsurlarına her zamankinden daha fazla ihtiyaç var. Teşvik sistemimizin, ülkemizin yatırım cazibesini öne çıkaran bir yapıya kavuşması büyük önem taşıyor.
Bizler de YASED olarak yatırım kararlarını doğrudan etkileyen operasyonel maliyetlerin desteklenmesini öncelikli görüyor, özellikle bu kararlarda belirleyici olan ve faiz, amortisman ve vergi öncesi karı doğrudan etkileyen operasyonel maliyetlerin desteklenmesinin önemini vurguluyoruz. Bunun yanında, teşvik süreçlerinin hızlanması, prosedürel yüklerin azaltılması ve tek durak mekanizmalarının devreye alınması, yatırımcıların karar alma süreçlerini kolaylaştıracak.
Kamu-özel sektör iş birliği her zamankinden daha önemli
Küresel düzeyde belirsizliklerin arttığı, içeride ise sıkı para ve kur politikalarının devam ettiği bu dönemde, yatırım ortamını iyileştirmenin yalnızca teknik düzenlemelerle değil, aynı zamanda güçlü kamu-özel sektör iş birliği ile mümkün olabileceğini düşünüyoruz. YASED olarak biz, yalnızca politika izleyicisi değil, çözüm ortağı olma anlayışıyla sahada aktif rol üstleniyoruz.
Bu çerçevede, yeni dönem Yönetim Kurulu olarak Cumhurbaşkanı Yardımcısı Sayın Cevdet Yılmaz, Sanayi ve Teknoloji Bakanı Sayın Mehmet Fatih Kacır ve Cumhurbaşkanlığı Yatırım ve Finans Ofisi Başkanı Sayın A. Burak Dağlıoğlu ile bir araya gelerek üyelerimizin önceliklerini ve Türkiye’nin yatırım potansiyelini küresel eğilimler ışığında değerlendirdik. Ticaret Bakanlığımız ve Hazine ve Maliye Bakanlığımız ile Gelir İdaresi Başkanlığımız ile gerçekleştirdiğimiz geniş katılımlı çalıştaylarımızla yatırım ortamını daha rekabetçi hale getirecek somut önerilerimizi paylaşıyor ve uygulanmaları için birlikte çalışıyoruz. Bu önerilerin gerek YOİKK bünyesindeki çalışmalar kapsamında gerek hazırlıkları süren Orta Vadeli Program (OVP) gibi temel politika belgelerinde yer almasını da önemli buluyoruz.
2025’in ilk yarısında Türkiye’ye gelen UDY yüzde 27 artışla 6,3 milyar dolara ulaştı. Bu artış önemli olmakla birlikte, küresel yatırımlardan yüzde 1,5 pay alma potansiyelimizin gerisinde kalıyor. Bu nedenle, ifade ettiğim tüm politika alanlarında, kamu-özel iş birliği içinde somut adımların hızla hayata geçirilmesi kritik önem taşıyor.
Bizler uluslararası bilgi ve deneyimimizle ülkemizin kalkınma sürecine katkı sağlamayı sürdüreceğiz. Önümüzdeki dönemde de kamu-özel sektör istişare mekanizmalarının daha hızlı sonuç üretmesi, YASED’in öncelikli gündemlerinden biri olmaya devam edecek.
Bir sonraki yazıda görüşmek dileğiyle…