FARUK MALHAN - KOLEKSİYON MOBİLYA KURUCUSU (YARATICI EKONOMİLER YAZI DİZİSİ - 2)
İnsanın tarihinde değer olan, bilgi edinmek ve bilgiyi kullanmaktı. Ancak yeni milenyumla birlikte bu değer yerini yaratıcılığa bırakmaktadır.
Tasarım, ateşin bulunmasından, tekerleğin icadından -ki tekerleğin icadı, Attila Karaosmanoğlu’na göre küreselleşmenin ilk aşamasıdır- bu yana toplumların sosyoekonomik gelişimlerine değer katarak, evrimin doğal seçilimine değişimler getirerek toplum biçimlerinin evrimlerini etkilemektedir.
Tarih bizlere toplumların tüm aşamalarında üretici güçlerle hareketlendiğini göstermektedir. Yaratıcı ekonomiyi tanımlamak için ise önce naçizane konumlandırmak hatırlatıcı olacaktır.
Üretici güçleri dört farklı alt kümede betimleyebiliriz.
a) Teknik: Toplumun gelişim evrelerinde kullanılan donanımlar, makineler, usuller.
b) Coğrafya: Toplumun bağrı, içinde olduğu doğal fiziki ortam.
c) Tarih: Toplumun içinden geçtiği zaman tüneli, maddi olmayan varlıklar, kültür.
d) İnsan: Toplumun maddi ve maddi olmayan varlıklarını işleyen ortak aksiyon.
Ekonomi tarihinde teknik, coğrafya, tarih ve insan mahşerin dört atlısı olarak birbirini tamamlamıştır. Ancak modern dönemde teknik, toplumların maddi temeli olan coğrafyayı ve manevi temeli olan tarihi geri plana itebilmekte; insanın ortak eylemiyle birlikte ekonomide başat unsur haline gelebilmektedir. Sanayi Devrimi ile ortaya çıkan bu insan merkezli süreç zamanla bir yaratıcılık ivmesine dönüştü.
YARATICI ZİHNİN KULLANMADIĞI BİLGİ ATIL BİRİKİM OLDU
Esasında, yaratıcı ekonominin ortaya çıkış koşulları ve tarihsel gelişimi modern ekonomik büyüme, Sanayi Devrimi ile başlar. İnsanın tarihinde değer olan, bilgi edinmek ve bilgiyi kullanmaktı. Ancak yeni milenyumla birlikte bu değer yerini yaratıcılığa bırakmaktadır. Günümüzde dünyayı, finans kapitali yönlendiren, dönüştüren yaratıcı ekonomiler, teknolojiyi nasıl tasarladığımız, tasarladıklarımızı nasıl kullandığımızdır. Yaratıcı çağ, bilgi çağını geride bıraktı, yaratıcı zihnin kullanmadığı bilgi atıl birikim olarak elimizde kalır oldu.
Profesör İlhan Tekeli’nin hazırladığı tablo eski ve yeni yaklaşımı çok güzel özetlemektedir.*
YARATICI EKONOMİ SOSYOKÜLTÜREL YENİ YAKLAŞIMLAR SUNMAKTADIR
Bu değişim, ekonomi teorilerine de yansımıştır. Yaratıcı ekonomi, önceki büyüme teorilerini temel alarak sosyokültürel boyutlarla tanımlanan yeni yaklaşımlar sunmaktadır. John Locke’un toplumsal sözleşme kuramından Adam Smith’in rekabet ve iş bölümü anlayışına, Ricardo’nun karşılaştırmalı üstünlüklerine ve Alfred Marshall’ın dışsallıklardan doğan kümelenme teorisine kadar birçok klasik teori yaratıcı ekonomiye zemin hazırlamıştır. Avusturya Okulu, özellikle Böhm-Bawerk’in sermaye anlayışı ve Machlup’un bilgi ekonomisi analizleriyle yaratıcı ekonominin temelini oluşturmuştur. 1930’lu yıllarda Schumpeter yenilikçi girişim kavramını, yaratıcı üretimin piyasaya aktarımını ilk Viyana’da, açıklamış, sonraları ABD’de, Harvard’da sunumlar yapmış, konferanslar vermiş, yaratıcı ekonominin bayrağını açmıştır. Veblen, Commons, Coase, North kurumsal kuruluklara dayanan görüşleriyle yaratıcı ekonominin sosyopolitik temelini güçlendirmiştir. Paul Romer bilgiye dayalı içsel büyüme yaklaşımı ile yaratıcı zihinlerle yaratıcı ekonomiye geçişleri açıklamıştır. Robert Solow ise teknolojik ilerlemeyi yaratıcı evrelerle, icatlar, yenilikler üzerinden yaratıcı ekonomilere geçişleri ve büyüme modellerini açıklamıştır.
Bu süreç, yalnızca büyük buluşlara değil, mikro yeniliklerin günlük yaşama uygulanmasına katkı yapmaya başlamıştı. Büyüme sürecinde teknolojik buluşları değerlendiren girişimciler, yüksek işçilik maliyetlerinin yarattığı koşullara odaklanmıştı. Sermayenin emeğin yerini doldurma çabası öncelik kazanmıştı. Böylelikle, Genel Amaçlı Teknolojiler (General Purpose Technologies-GPT), geniş kullanım alanı ve yenilik potansiyeliyle yaratıcı ekonominin temelini oluşturdu. Bilgi ve iletişim teknolojileri, geçmiş deneyimlerin rehberliğinde daha kısa sürede uygulanabilmiş ve üretkenliği artırmaya başlamıştı.
Bu süreçte, bireysel özgürlük ve fikri mülkiyet hakkı gibi kurumsal yapıların yanı sıra sınırların açılması ve sermaye hareketliliği, tasarımla modern büyümenin itici gücü kazanıldı. Bilgi ve yenilik, kurumlar ve yaşam tarzları birlikte değişti. Chicago Üniversitesi iktisatçıları, günümüzde bilginin ve yeniliğin etkisini insan sermayesinin büyümedeki rolünü detaylı biçimde analiz etmiştir. Schultz’un bireysel eğitime yatırım yaklaşımı ve Lucas’ın insan sermayesi-gelir ilişkisi, yaratıcı ekonominin teorik altyapısını oluşturur. Peter Drucker’ın “bilgi çalışanı” tanımıyla birlikte bilgi ekonomisi, klasik üretim faktörlerine alternatif bir büyüme modeli sunar. Machlup’un bilgi-bilişim ayrımı, Porat’ın bilgi ekonomisinin sektörel analizi ve Castells’in sosyolojik yaklaşımları, yeni üretim ve tüketim biçimlerini açıklamada yaratıcı ekonomiyi destekler. Ancak bilgi ekonomisi daha dar bir çerçevede kaldığı için yaratıcı ekonomi, bu gelişmeleri daha bütüncül, yenilikçi, ağsal bir yaklaşımla birleştirdi. Yenilik (innovation) onu gerçekleştiren firmaya büyük rekabet gücü, pazar hakimiyeti sağlıyordu. Gelişen pazarlar ve yeniliklerle pazarın karlılık oranlarını düşürüyor, sektörler, firmalar yıkıma uğrayabiliyordu. Firma sahipleri, işçileri, mühendisler açıkta kalabiliyordu.
Bu çerçevede yaratıcı ekonominin ana başlıkları; telif hakları, kurumsal çerçeve, küresel rekabet, yenilik dalgaları, yaşam tarzı, yaşam standardı, kullanıcı katılımı ve yaratıcı iş gücüdür. Bu faktörlerin tümü, üretici ve tüketici yönleriyle yaratıcı sınıfı tanımlar. Faktörler içinde bulundukları ağ ile tanımlıdır. Böylesi gelişmelerde rekabet; ülkeler, şirketler değil, şehirler ve bölgeler arasında da yaşanır. Bu nedenle yaratıcı ortamların desteklenmesi, bölgesel stratejilerde öncelik hâline gelmiştir. Avrupa’da ve ülkemizde kurulan bölge kalkınma ajansları bu düşüncenin ürünüdür.
‘YARATICI SINIF’ ORTAYA ÇIKTI
Yeni Yaratıcılık Endeksi (NCI), yaratıcı ekonominin ölçülmesini sağlayan ve önceki modellerin eksiklerini gideren bir araç olarak tasarlanmıştır. John Howkins, yaratıcı iş gücünü ve yaratıcı endüstrileri tanımlarken;. Florida’nın 3T modeli (Talent – Technology – Tolerance: Yetenek, Teknoloji, Hoşgörü) yaratıcı potansiyelin ölçümünde temel alındı. Ancak yaratıcı ekonomi yalnızca kültür sektörüne indirgenemez. Jane Jacobs’un kentsel yaşam ve insan ilişkilerine dayalı gelişme modelinden esin almakla ve Florida’nın 3T modeli temel alınmakla birlikte, içerdiği göstergeler çok daha kapsamlıdır. Artık Richard Florida’nın altını çizdiği bir “yaratıcı sınıf” ortaya çıkmıştır.
2006–2007 Eurostat verileri kullanılarak Almanya’daki 37 şehirde yapılan analizde, kişi başına GSYİH ile NCI arasında 0,71’lik yüksek korelasyon tespit edilmiştir. Benzer analizler, 89 Avrupa şehri ve Çek Cumhuriyeti bölgelerinde de yapılmış ve yaratıcı potansiyel ile ekonomik başarı arasındaki ilişki doğrulanmıştır. Yaratıcı bölgeler daha fazla gelir, daha iyi istihdam, daha fazla konut üretimi gibi göstergelerde öne çıkmıştır. Yaratıcı işlerde çalışan işçilerde göreceli gelir artışları gözlenmiştir. NCI, politika yapıcılara yaratıcılığı destekleyen stratejiler geliştirme konusunda güçlü bir araç sunmuştur.
SONUÇ
Yaratıcı ekonomi, klasik büyüme teorilerini ve modern toplumsal dönüşümleri bir araya getiren yeni bir paradigma sunmaktadır. Bilgi ve yenilik, kurumlar ve yaşam tarzları, ekonomik başarının belirleyicisi hâline gelmiştir. Yeni Yaratıcılık Endeksi, bu çerçevenin ölçülebilir olduğunu ortaya koymakta ve bölgesel rekabet stratejilerinin bu anlayışla şekillendirilmesi gerektiğini göstermektedir. Yaratıcılık sadece bireysel gelişimler değil, beraberce yaratmak, takım, atölye çalışmaları, şehirlerin, bölgelerin hatta ülkelerin rengi, oldukça ülkesel kalkınma motoru oldu. 2000’lerin başında ortaya atılan “yaratıcı sınıf” kavramı, bu gücü tanımlıyor: Sanatçılar, tasarımcılar, mühendisler, bilgi teknolojileri, yazılımcılar, donanımlar, basın, yayın, fikir işçileri... Hepsi bir arada ekonomik ve kültürel üretimin yeni kahramanları. Richard Florida’nın önerdiği “3T modeli” (Talent-Technology- Tolerance: Yetenek, Teknoloji, Hoşgörü) bu yaratıcı potansiyeli ölçmek için bir temel sunmaktaydı ama daha yeni araçlara ihtiyaç vardı. Bu yüzden geliştirilen Yeni Yaratıcılık Endeksi, Avrupa’daki pek çok şehirde uygulandı. Almanya’da yapılan bir araştırmada, yaratıcı potansiyeli yüksek şehirlerin ekonomik göstergelerinin de daha güçlü olduğu saptandı. Yani bilgiden öte yaratıcı fikir zengini şehirler, ekonomik olarak da daha zengindi. Bu dönemde ABD açık ara yaratıcı kişilere ortamlar, olanaklar açtı. Artık ABD insanı yenilikleri bekler, alert özellikler gösterir olmuştu.