Siyaset ekonomiye tamamen hâkim olmuş durumda ve ne yazık ki herhangi bir geri adım düşüncesi de yok. Siyasetin programa tam destek vermesi böyle bir ortamda nasıl oluyor ben pek anlayamadım.
Hazine ve Maliye Bakanımızın günler öncesinden duyurulan televizyon röportajını merak ve heyecanla bekledim.
Öyle ya; 19 Mart 2025 tarihinde Ekrem İmamoğlu’nun tutuklanmasından bugüne Merkez Bankası’nın rezerv kaybı 55 milyar dolara ulaşmıştı. 20 Mart 2025 tarihinde acil bir ara toplantı ile TCMB; gecelik vadede borç verme faiz oranının yüzde 46’ya yükseltilmesine (koridorun üst bandı) karar vermişti. Fonlamayı politika faizinden yapmayıp, koridorun üst bandından yaparak piyasadaki oynaklığı sınırlamak üzere TL ve döviz likiditesine yönelik tedbirler almıştı. Daha bir gün öncesine kadar (18 Mart 2025) biz Merkez Bankası’nın 17 Nisan 2025 toplantısında faizleri 250 baz puan daha düşüreceğini öngörüyorduk. Yani politika faizi için beklenti yüzde 40 olması yönündeydi.
Fakat yaşanan tutuklama kararı sonrası gelen ilk rutin Merkez Bankası toplantısında; Para Politikası Kurulu, politika faizi olan bir hafta vadeli repo ihale faiz oranının yüzde 42,5’ten yüzde 46’ya yükseltilmesine karar verdi. Ayrıca, Merkez Bankası gecelik vadede borç verme faiz oranını yüzde 46’dan yüzde 49’a, gecelik vadede borçlanma faiz oranını ise yüzde 41’den yüzde 44,5’e yükseltti. Beklenen Politika Faiz Oranı yüzde 40 iken gerçekleşen yüzde 46 oldu. TCMB’nin fonlamasının büyük kısmı yüzde 49’dan yani koridorun üst bandından geçiyor. Ortalama fonlama faizi yüzde 48 civarında olmuş. TL varlıkları yeniden cazip hale getirmek için mevduat faizi düşsün istenmiyor ancak kur buna rağmen yükseliyor. Hane halkının döviz mevduatları hızlı bir şekilde artıyor. Yeniden bir dolarizasyona dönüşün kuvvetli sinyalleri var.
18 Mart’ta yüzde 28,10 olan 10 Yıllık Tahvil Faizi, Sayın Bakanın konuştuğu gün yüzde 35,27’ye ulaştı. 18 Mart’ta yüzde 39,18 olan Gösterge Tahvil Faizi (2 Yıllık), Sayın Bakanın konuştuğu gün yüzde 47,36 idi.
Türkiye’nin 5 yıllık CDS’leri 18 Mart 2025 tarihinde 242 baz puanda iken Sayın Bakanın konuştuğu gün 360 baz puana dayanmıştı.
Ticari kredi faizleri 10-11 puan artış göstermiş ve şirketlerin krediye ulaşımında ciddi sorunlar var. Şirketlerin sesi duyulmuyor.
Gördüklerini ve yaşadıklarını hiç çekinmeden her defasında söyleyen İstanbul Sanayi Odası Başkanı Erdal Bahçıvan, Nisan ayı olağan meclis toplantısında yaptığı konuşmada;
‘Özellikle geçen cuma günü önemli derecelendirme kuruluşlarından S&P'nin yaptığı açıklamada belirtilen noktalar önemlidir. Rating notumuzda istikrarlı bir iyileşme beklenirken, son açıklamada mevcut notumuzu korumamızın bile riske girebileceği uyarısı gelmesi dikkat çekici. Ülkemizin enflasyonla mücadelesinden asla ve asla taviz verme lüksü yoktur. Ama bunu söylerken, enflasyonla mücadele konusundaki en ağır sorumluluğun yüklenmiş olduğu sanayi sektörünün; sorumlusu olmadığı ve hak etmediği böylesine yüklü bedelleri ödemesi noktasındaki kapasitesinin de sınırının da sonuna geldiğinin her kesim tarafından iyi bilinmesi gerekiyor. Özellikle emek yoğun sektörlerimizin kaderlerine terk edilmemesi, bu sektörlerimizin yıllar içinde edindiği üretim kültürünün hasar görmemesi konusunda dikkatli ve özenli davranılmalı” diyerek reel sektörün artık dayanma gücü kalmadığını söylüyor.
Fakat ben Hazine ve Maliye Bakanımızın bütün yayın boyunca konuşmasını dinleyince konuşma bittiğinde ülkemizin bir kere daha Norveç düzeyinde olduğunu anladım ve mutlu oldum.
İçeride yaşanan sorunlara hemen hemen hiç değinmemesi, riskleri ön plana çıkarmaması, aşırı iyimser bir havada olması ve rezerv çıkışını küresel gelişmelere bağlaması, bunun da normal olduğunu söylemesi hiç normal gelmedi bana.
Elbette gelişen ülkeler dahil onlarca ülkeden kaynak çıkışı oldu. Bizden de olması normal ancak bizden kaynak çıkışının temel kaynağı belli. Siyaset ekonomiye tamamen hâkim olmuş durumda ve ne yazık ki herhangi bir geri adım düşüncesi de yok. Siyasetin programa tam destek vermesi böyle bir ortamda nasıl oluyor ben pek anlayamadım.
Onca zorluklarla yaratılan rezervlerin temel dayanağı olan, uğruna yüksek faize katlandığımız, yabancılara kur garantisi verdiğimiz ‘Carry Trade’ in ise Hazine ve Maliye Bakanımızın belirttiği şekliyle ekonomi yönetiminin temel dayanağı olmadığını milyarlarca dolar rezerv kaybettikten sonra öğrenmiş olduk.
Sayın Bakan, "Programa çok güçlü bir destek var" derken "Bizim gündemimiz vatandaşın gündemi, hayat pahalılığıyla mücadele ve yapısal dönüşüm. Özetle bir taraftan yapısal dönüşüm bir taraftan da dezenflasyon programı. Kaygı daha çok program devam eder mi? noktasında. O konuda zerre kadar tereddüt yok." diye de ekledi. Enflasyon hedeflerinde bir sapma olmadığını, yıl sonu enflasyonunun Merkez Bankasının tahmin aralığında gerçekleşeceğini de ifade etti. Ben ortada bir yapısal reform falan göremiyor. Üstelik program neredeyse ikinci yılına girmek üzere.
Bugünden yılsonunu bu kadar keskin tahmin etmek çok zor. Sanırım enflasyonla mücadeleye en büyük destek sıklıkla belirttiğim gibi yine TUİK’ten gelecek.
Enflasyonun tahmin aralığında kalması ise Merkez Bankası’nın kontrol edemeyeceği alanlara bağlanmış. Küresel ticarette yavaşlama ve petrol fiyatlarında geri çekilme. Ancak mesela ülkede yaşanan ‘zirai don’ ve bunun enflasyona olumsuz etkilerinden hiç bahsetmedi Sayın Bakan.
Özetle çizilen tablo pespembe. Elbette siyasetçiler halka moral vermek, geleceği daha güzel göstermek isterler. Bu çok normal. Ancak ekonomi gibi teknik bir konuda, konuyu takip edenlerin de teknik bilgilerinin oldukça kuvvetli olduğu bir ortamda, en doğru iletişimin doğruyu söylemek olduğunu düşünürüm hep.
Riskleri hiç dikkate almadan hem olumlu yönden bakarak yakın geçmişte çokça hüsrana uğradık.
Kimsenin yeniden bir fedakarlığa, uzun gelecekte vaat edilen gelişmelere gidecek takati kalmadı.