Bana öyle geliyor ki BM daimi üyeleri ortaya çıkan sorunların politik ve ticari sorunların çözümü konusunda aslında çok da istekli değil.
80’inci Birleşmiş Milletler Genel Kurulu 23-29 Eylül 2025 tarihleri arasında ‘’Birlikte daha iyi: Barış, kalkınma ve insan hakları için 80 yıl ve daha fazlası’’ temasıyla toplanıyor.
Barışa ilişkin söylemler yıllardan bu yana hemen her platformda çokça söylenmesine karşılık barış ortamının bir türlü sağlanamaması Birleşmiş Milletler (BM) gibi kuruluşları da çokça sorgulanır hale getirdi.
UNCTAD ya da açık ismiyle Birleşmiş Milletler Ticaret ve Kalkınma Konferansı, gelişmekte olan ülkelerin küresel ekonomiye daha etkili ve adil bir şekilde katılmalarına yardımcı olmak amacıyla 1964 yılında kurulan bir BM kuruluşu. UNCTAD çalışmaları, uluslararası ticaret, yatırım, borç hafifletme ve yaratıcı ekonomi gibi alanlara odaklanarak, gelişmekte olan ülkelerde ekonomik büyümeyi ve yaygın refahı teşvik etmeyi amaçlıyor.
UNCTAD raporu: Politika belirsizliği nadiren tesadüfidir
UNCTAD’ın her ay yayınladığı Küresel Ticaret Güncellemesi başlıklı raporunu hep takip ederim.
Eylül 2025 raporu başlığı ‘’Politika Görüşleri: Ticaret politikası belirsizliği küresel piyasaları etkiliyor’’. Bir taraftan savaşlar diğer taraftan ticarete yönelik engeller son dönemlerde en çok konuştuğumuz konular haline geldi. Herkesin aynı şeyleri konuşup ortaya bir çözüm çıkmaması şaşırtıcı olabilir. UNCTAD Küresel Ticaret Güncellemesi Eylül 2025 raporunda buna ilişkin ilginç bir tespit var sizlerle paylaşmak istedim:
Rapor diyor ki;
Politika belirsizliği nadiren tesadüfidir. Karmaşık bir dünyada yönetişimin kasıtlı veya kaçınılmaz bir sonucudur. Hükümetler, değişen iç önceliklere ve artan küresel baskılara yanıt verdikçe, politikalarını sık sık yeniden düzenlemek zorunda kalırlar. Bu politika ayarlamaları, gerekli olsa da genellikle hem değişikliklerin ölçeği hem de uygulama zamanlaması konusunda belirsizlik yaratır. Uluslararası arenada, bu belirsizlik genellikle takip önlemlerinin dalga etkileriyle daha da artar ve küresel öngörülebilirliği gölgeleyen bir geri bildirim döngüsü yaratır. Dahası, politika belirsizliği her zaman kararsızlığın bir yan ürünü değildir. Stratejik bir araç olabilir. Hükümetler, tepkileri ölçmek veya müzakerelerde avantaj elde etmek için belirsizliği kullanabilirler. Bu taktik, müzakere çıkarlarına hizmet etse de bir bedeli vardır: firmalar ve yatırımcılar için riski artırır ve uluslararası koordinasyon mekanizmalarının güvenilirliğini zayıflatır.
2025 itibarıyla, ticaret politikası belirsizliği eşi benzeri görülmemiş seviyelere ulaştı.
Bu artış, ekonomik ve ekonomik olmayan faktörlerin bir karışımını yansıtmakta. Sanayi politikası ve kritik hammaddeler için rekabet, destekleyici ticaret önlemlerinin uygulanmasını teşvik ederken, ticaret dengesizlikleri konusundaki sürekli endişeler, düzeltici ticaret önlemleri çağrılarını artırmakta. Ticaret politikası ayrıca, iç siyasi, güvenlik ve çevresel hedefleri tek taraflı olarak takip etmek için giderek daha fazla kullanılmakta ve bu da ticaret ortaklarından tepkiler almakta. Kural bazlı ticaret sistemleri zayıfladığından, bu değişimleri sınırlayacak çok az şey kaldı. Daha da önemlisi, ülkeler ticaret kurallarını güncelleme ihtiyacıyla karşı karşıya kaldıkça, stratejik belirsizlik ticaret politikası yapım sürecinin daha yaygın bir özelliği haline gelebilir ve bu da ticaret politikası belirsizliğini daha da artırabilir.
Aslında temel soru şu herhalde: Ülkeler gerçekten küresel ölçekte ortaya çıkan sorunları ister ticaret ister politik olsun, çözme isteğindeler mi?
Belirsizlik finansal piyasalara da yayılıyor
Yine rapora göre;
Ticaret politikası belirsizliği, küresel ekonomi üzerinde büyük bir yük olarak ortaya çıkıyor ve etkileri gümrük vergileri ve sınır kontrollerinin çok ötesine uzanıyor. Etkisi en çok üç alanda görülüyor:
- Daha yüksek maliyetler, daha yavaş büyüme, çarpık rekabet: Öngörülemeyen ticaret politikaları, sınır ötesi ticaretin maliyetini ve karmaşıklığını önemli ölçüde artırıyor. Şirketler, aşırı stok bulundurmak, kayıplara karşı korunmak ve tedarik zincirlerini sürekli olarak yeniden yapılandırmak zorunda kalıyor ve tüm bunlar verimliliği düşürüyor ayrıca operasyonel maliyetleri artırıyor. Etki, özellikle küçük firmalar ve savunmasız ekonomiler için ciddi boyutta. Değişen politikalar nedeniyle büyük pazarlara erişim belirsizleştiğinde, bu aktörler sermaye çekmekte, ihracat stratejilerini sürdürmekte ve büyüme için gereken üretim kapasitesini oluşturmakta zorlanıyor.
- Finansal ve makro istikrara yönelik riskler: Belirsizlik ticaret akışlarıyla sınırlı kalmıyor, finansal piyasalara da yayılıyor. Ani politika değişiklikleri döviz kurlarını sarsabiliyor, sermaye akışlarını istikrarsızlaştırabiliyor ve kredi koşullarını sıkılaştırabiliyor. Bu senaryoda yatırımcı güveni zarar görür ve özellikle gelişmekte olan ekonomilerde ticaret finansmanına erişim daralır. Zamanla bu durum enflasyonist baskıları besleyerek faiz oranlarının yüksek kalmasına neden olabilir. Birçok ülke için, daha yüksek borçlanma maliyetleri ve daha zayıf yatırımların birleşimi mali kırılganlığı derinleştirir ve bu da büyüme ve kalkınma politikaları için alanı daraltabilir.
- Güvenin aşınması ve öngörülemezlik döngüsü: Belki de en zararlı olanı, ticaret ortakları arasındaki güvenin aşınması. Zayıf veya seçici olarak uygulanan kurallar, belirsizliği körükler ve geçici önlemleri teşvik ederek adil ve ayrımcı olmayan ticaret uygulamalarına olan inancı aşındırır. Mevcut anlaşmaların güvenilirliği azaldıkça, hükümetler tek taraflı eylemlere daha kolay yönelir. Bu da misillemeyi körükleyebilir, değer zincirlerine yayılabilir ve belirsizlik döngüsünü daha da sertleştirebilir; daha geniş sosyoekonomik zorluklarda küresel iş birliğini sağlamayı daha da zorlaştırır.
Özetle bana öyle geliyor ki BM daimi üyeleri ortaya çıkan sorunların politik ve ticari sorunların çözümü konusunda aslında çok da istekli değil.
Bütün bu gelişmelerden en çok zarar görenler ise gelişmekte olan ülkeler.