Lagarde, küresel ölçekte ele alındığında, bazı ülkelerin iklim pahasına da olsa petrol fiyatlarını düşürmeye ve enerji güvenliğini güçlendirmeye çalıştığını belirtti.
Avrupa Merkez Bankası Başkanı Christine Lagarde, Norveç Merkez Bankası tarafından düzenlenen İklim Konferansı’nda 21 Ekim 2025’te “Avrupa'nın Yenilenebilir Enerjiye Geçişi” başlıklı bir konuşma gerçekleştirdi.
Enerji güvenliği konusu çok önemli hale gelmiş durumda. İklim Değişikliğini de sanırım en yakından hisseden ülkelerden biriyiz. Rusya – Ukrayna savaşı hala çözümsüz ve ABD’nin Rusya petrollerini alan ülkelere yönelik baskısı artarak devam ediyor. Enerji güvenliği konusu, ısınmak ve evlerde kullanımı bir tarafa (hanehalkı tüketimi), şirketlerimizin küresel rekabetten geri kalmamaları adına da çok önemli.
O nedenle Avrupa Merkez Bankası Lagarde’ın konuşmasındaki geçmişe yönelik öz eleştiriden alınacak dersler olduğunu düşündüğüm için bu sütunlara taşıdım.
Başkan Lagarde, Avrupa’nın güvenli enerjiye ihtiyacı olduğunu çünkü jeopolitik gerçekliğin değiştiğini belirterek başladı konuşmasına. İklim gerçekliği değişmediği için Avrupa’nın sürdürülebilir enerjiye ihtiyacı olduğundan hareketle hem hanehalkı hem de işletmeler için uygun fiyatlı enerjiye ihtiyaçları olduğunu belirtti.
“Yenilenebilir enerjiye geçiş maliyeti beklenenden yüksek”
Buraya kadarki tespitler bizim için de geçerli. Üstelik yenilenebilir enerji kaynakları açısından Avrupa’nın pek çok ülkesinden daha avantajlı konuma da sahip Türkiye.
Küresel ölçekte ele alındığında, bazı ülkelerin iklim pahasına da olsa petrol fiyatlarını düşürmeye ve enerji güvenliğini güçlendirmeye çalıştığını, diğerlerinin ise güvenilir ve temiz enerji sağlamak için yenilenebilir enerjiye yöneldiklerini ancak bu geçiş maliyetinin beklenenden yüksek olduğunu belirtti Lagarde. Sanırım burada iklim pahasına fosil yakıtlara yönelim eleştirisi isim vermese de Çin ve Amerika’ya yönelik.
Lagarde’ın da konuşmasında belirttiği gibi yenilenebilir enerjiye dayalı bir sisteme geçiş, büyük bir yatırım hamlesi gerektiriyor. Politika yapıcılar bu tür yatırımların gelişebileceği bir ortamı ne kadar hızlı yaratabilirlerse, geçişin o kadar kolay ve daha az maliyetli olacağı kesin.
Lagarde: Enerji güvenliğini ihmal etmenin bedelini ödedik
Konuşmanın bütününde bence en önemli kısım, Lagarde’ın Avrupa’nın Rusya-Ukrayna savaşından önceki döneme ilişkin olarak öz eleştirisiydi.
Şöyle söyledi Lagarde:
“…..Rusya'nın Ukrayna'yı işgalinden önce, Avrupa enerji politikasının iki hedefine öncelik vermişti; sürdürülebilirlik ve uygun fiyat.
Avrupa Birliği, 55 Hedefleri kapsamında, enerji tüketimindeki yenilenebilir enerji payını 2030 yılına kadar yüzde 45'e kadar çıkarmayı hedefliyordu. Aynı zamanda, gaz ithalatının neredeyse yarısı Rusya'dan geliyordu. Bu kombinasyon, enerji maliyetlerini kontrol altında tutarak Avrupa'nın rekabet gücünü artırdı. Enerji, enerji yoğun endüstriler için nispeten ucuz kaldı ve yenilenebilir enerji üretiminin düşük olduğu ve gazın yedek olarak kullanıldığı kesintili dönemler, önemli bir fiyat oynaklığına yol açmadı.
Ancak nihayetinde üçüncü hedefi, yani enerji güvenliğini ihmal etmenin bedelini ödedik. Jeopolitik bağlam değiştiğinde, bunun ekonomimiz üzerindeki etkileri ağır oldu.
Merkez bankacıları olarak göz ardı edemeyeceğimiz sonuçlarla karşı karşıya kaldık.
İlk olarak, enflasyonda bir artış gördük. Fiyatlar hem yüksek hem de dalgalı olduğunda, enerjinin yalnızca doğrudan enerji maliyetleri üzerinde değil, aynı zamanda girdi olarak enerjiye bağımlı diğer tüm mal ve hizmetler üzerinde de büyük bir etkisi olabilir.
Euro Bölgesi'nde enerji enflasyonu 2022'de yüzde 37'ye fırlayarak, o yılki genel enflasyonu rekor seviye olan yüzde 8,4'e taşıdı. Buna karşılık, ECB enflasyonu kontrol altına almak için tarihindeki en hızlı parasal sıkılaştırmayı uygulamak zorunda kaldı.
Artan enerji fiyatları ikinci bir sonuca yol açtı; Avrupa’nın rekabet gücü üzerinde kalıcı bir olumsuz etki yarattı. Enerji şokunun akut evresi geçmiş olsa da yeni jeopolitik gerçeklik Avrupa'nın enerji maliyetleri üzerinde kalıcı bir etki bırakarak, Avrupa'nın diğer bölgelere kıyasla konumunu zayıflattı.
AB'deki elektrik fiyatları, Amerika Birleşik Devletleri'ndekinin yaklaşık iki buçuk katı, doğalgaz fiyatları ise neredeyse dört katı daha yüksek. Bu fark, firmaların nasıl yatırım ve inovasyon yaptıklarını ve hatta nerede konumlanmayı seçtiklerini şekillendiriyor.
ECB araştırması, Avrupalı firmaların enerji şoklarına yanıt olarak sermaye ve Ar-Ge harcamalarını, ABD'li rakiplerinin aksine, önemli ölçüde azalttığını gösteriyor. Avrupalı firmalar yabancı rekabetle mücadele ederken, daha yüksek enerji fiyatlarının sanayisizleşmeye bile katkıda bulunabileceği yönünde endişeler artıyor. Avrupa'nın geçmişteki hataları, geleceği için de zorluklar yaratıyor.
Daha yüksek enerji fiyatları, Avrupa'nın gelecekteki üretkenliği artıracak yeni teknolojileri tam olarak benimsemesini zorlaştırabilir.
Avrupa'nın yapay zekâdan en iyi şekilde yararlanabilmesi için ucuz ve bol enerjiye erişim hayati önem taşıyacak. Uluslararası Enerji Ajansı (IEA), veri merkezlerinden gelen elektrik talebinin 2030 yılına kadar iki katından fazla artacağını öngörüyor. Bu nedenle, Avrupa'nın endüstriyel rekabet gücünü korumak ve uzun vadeli büyümeyi sürdürmek istiyorsak enerji maliyetlerini düşürmemiz gerekiyor.
Ancak bunu diğer hedeflerden ödün vererek yapamayız. Enerjimizin güvenli olduğundan ve iklime olan bağlılığımızı kararlılıkla sürdürdüğümüzden emin olmalıyız.”
Ne dersiniz? “Merkez Bankası faiz indirecek mi? Ne kadar indirecek?” kısır döngüsü içinde acaba daha başka önemli şeyleri kaçırıyor muyuz?