Yeşilköy’ün çok kültürlü sokaklarından radyoların altın çağlarına, gazino sahnelerinden plak stüdyolarına uzanan bir hayat… Murat Beşer’in kaleme aldığı Nesrin Sipahi biyografisi, Türk müziğinin hanımefendisinin sansasyondan uzak, zarafetle örülü yaşam öyküsünü gözler önüne seriyor.
Soğuk hastane odasının kederini dağıtmak için duvara asılmış panoya bakıyorum. Tam o sırada telefonuma gelen SMS’in sesiyle, zamanın durduğu o ağır hava dağılıyor.
“Ah yine o menekşe gözler aralı
Oya kirpiklerde yaşlar sıralı
Uyu ey gönlümün nazlı meralı
Susun garip kuşlar ötmeyin susun
Yetimler güzeli yavrum uyusun”
Mesaj, Savaş Ay ağabeyden. Babamın kanser tedavisi gördüğü, umutlarımızın iyice azaldığı günlerdi. Savaş ağabey de kanserdi. Bestesi Kadri Şençalar’a, güftesi Ali Vecdi Bingöl’e ait “Ninni” adlı bu şarkıyı bana babam için mi, yoksa kendi için mi yolladığını düşündüm. Şarkıyı Savaş Ay’ın annesi Şükran Ay da söylemişti. Ama ben, sıkı bir Türk sanat müziği dinleyicisi olan annem sayesinde ya da o dönemlerini Veys FM’ini tüm gün kendisine yoldaş yapan Nazım eniştem sayesinde, Müzeyyen Senar’dan hatırlıyordum. Savaş ağabey, derdime ortak olmak istemişti belli ki… Kendisi, babamdan sadece yirmi gün önce aramızdan ayrıldı.
murat beşer’in kitabıyla sessiz bir yolculuk
Bugün yine benzer bir dönemden geçerken, elimdeki kitabın sayfalarını çeviriyor; okumaya, kafamın içindeki sesi susturmaya çalışıyorum. Kitap, Murat Beşer’in İletişim Yayınları’ndan çıkan çalışması: Nesrin Sipahi. Kapakta “Sahnelerin, Radyoların, Plakların Hanımefendisi” ve “Müziğimizin Yüz Akı” yazıyor. “Müziğimizin Yüz Akı” ifadesi, meslek büyüğümüz Burhan Felek’in Nesrin Sipahi için kullandığı bir söz.
Beşer’in kitabı, Türk müziğinin hanımefendisinin sansasyondan uzak aile, sanat ve kariyer yolculuğunu, anekdotlarla örerek anlatıyor.
yeşilköy’den gazino ışıklarına…
1934 yılında doğan Nesrin Sipahi, Yeşilköy’ün çok kültürlü atmosferinde büyüyor. Hatta çocukluğunu geçirdiği ev, yıllar sonra Yasemin Yalçın’ın “İnce İnce Yasemince” programında Sürahi Nine karakterini canlandırdığı ev oluyor. Türkçe konusundaki titizliğini aşılayan kişi ise Ankara Devlet Konservatuarı Tiyatro Bölümü öğrencisi ağabeyi Nihat Akçam. Onun ilk eşi, tiyatromuzun unutulmaz ismi Yıldız Kenter’le yapılan sohbetler de Nesrin’in ufkunu açıyor.
İstanbul Radyosu, ardından Ankara Radyosu derken; eşi Aldemir Bey ve iki oğlu ile sakin süren yaşamına tezat, gazino sahneleri ve hem yurtiçinde hem yurtdışında geçen turneler başlıyor. Kitapta, Odeon Plak’tan İzmir Fuarı’na kadar müzik tarihimizin önemli duraklarına uzanan pek çok anekdot yer alıyor.
zeki müren’den tatlıses’e
Örneğin, Nesrin Sipahi’ye ilk gazino teklifinin, Ankara Radyosu’nda zaman zaman kendi yerine geçtiği Zeki Müren aracılığıyla geldiğini öğreniyoruz. Yine bir başka ilginç detay; İbrahim Tatlıses’in, assolist Nesrin Sipahi’nin alt kadrosunda yer alarak ilk kez bir fuarda sahneye çıkması… Ya da Azerbaycanlı bir beyin cerrahının İzmir’e tesadüfen geldiğinde kendi yazdığı şarkının Nesrin tarafından söylendiğini fark edip, onu Sovyet döneminde Rusya’ya ve Türkî Cumhuriyetlere davet ettirmesi…
kadınlar matinesi
1960’ların başında, gazinolarda Çarşamba günleri kadınlara özel matineler başlatılıyor. Bu uygulama, elbette işletmeler için yeni bir gelir kapısıydı. Ancak kitaptaki şu bölüm, Muzaffer Akgün’e duyduğum saygıyı artırdı:
“Kadınlar matinesinin mucidi Sevim Çağlayan’dı; fakat bu iş sonradan Nesrin’in üzerine kalmıştı. Çünkü Muzaffer Akgün, ‘Ben Cumhuriyet kadınıyım. Ayrı bir kadın matinesi diye bir şey bilmem, kadın-erkek bir arada olacak. Ben onun için Çarşamba matinesine gitmiyorum. Sadece Pazarları giderim’ demişti.”
O dönem “Türkülerin Anası” olarak anılan Akgün, Yeşilçam filmlerinde de rol almıştı; “Ayşecik Boş Beşik” gibi filmler bunlardan bazılarıydı.
Unutmadan söyleyelim, geçen yıl aramızdan tam 90 yaşında ayrılan Nesrin Sipahi, aslında neredeyse her hafta bir stadyum insan tarafından yeniden ve yeniden anılıyor. 1974 yılında o dönemin Fenerbahçe futbolcularıyla kulübün bilinen ilk marşı olan sözleri Fecri Ebcioğlu'na ait Yaşa Fenerbahçe'yi söylemişti.
beyazperdede kısa bir deneme
Assolistlerin Yeşilçam’a adım attığı yıllarda, Nesrin Sipahi de yalnızca bir kez sinema filminde yer aldı: 1965 yapımı Kalbimdeki Serseri. Kadroda Tamer Yiğit, Necdet Tosun ve Sami Hazinses gibi isimler vardı. Ancak amatör yapımcılar, yazılmamış senaryolar ve eşinin kıskançlığı, bu serüvenin başlamadan bitmesine neden oldu.
Buna rağmen, Ümit Yaşar Oğuzcan’ın şiirinden Avni Anıl’ın bestelediği nihavent eser “Biraz Kül Biraz Duman”ı plağa okudu. Bu şarkı, aynı isimli Ertem Göreç filmiyle aynı dönemde vizyona girerek Tamer Yiğit ve Gönül Yazar’ın başrolünde sinema salonlarını doldurdu. Biz de Kitap Dergimizin ağustos sayısını, o unutulmaz şarkının sözleriyle kapatalım:
Biraz Kül, Biraz Duman…
“Biraz kül
Biraz duman
O benim işte
Kerem misali yanan
O benim işte
İnanma gözlerine
Ben, ben değilim
Beni sevdiğin zaman
Ah, o benim işte
O benim işte”