Türkiye’de resmi verilere göre en yüksek gelirli grubun toplam gelirden aldığı pay, en düşük gelirlilerin aldığı paya göre daha fazla artıyor.
“Kulak kesen, mezar açan, bıçak çeken, bağımlı, kasklı, motorlu çocuk çeteleri…
Bir istatistik: Ne okuyup ne çalışan, boştaki gençlik oranında 2 ülke zirvede. Türkiye % 28,7; Kolombiya % 27,1.”
Gazeteci Kürşat Oğuz’un geçtiğimiz günlerde sosyal medya hesabından paylaştığı cümleler bunlar…
Meselenin biraz derinine inince karşımıza Türkiye’nin başka rakamları çıkıyor. Tabii en önce de gelir dağılımına ilişkin olanlar… Baştan söyleyeyim; bu rakamlar ve ortadaki tabloyu seçmen davranışları açısından ayrıca irdelemek lazım. Adil ve yeni bir gelecek kurma hayalinin peşindeki kitleler ile her türlü kamusal denetimi hiçe sayarak illegal bir yaşamın kökleşmesine hem aracılık eden hem onun öznesi olan kitleler arasındaki siyasal tercih farklılaşması hiç olmadığı kadar keskin…
Yine geçtiğimiz günlerde Türkiye İstatistik Kurumu (TÜİK) yeni yayınladığı bir istatistikle Türkiye genelindeki 26 milyondan fazla hanenin tamamının sosyoekonomik durumunu ölçümlediğini açıkladı.
Sosyoekonomik Seviye (SES) adı verilen ölçüm, hanehalklarının sosyal ve ekonomik statüsünü birlikte değerlendiriyor. Çalışmada "en üst", "üst", "üst altı", "üst orta", "alt orta", "alt" ve "en alt" olmak üzere yedi sosyoekonomik grup tanımlanıyor.
Buna göre Türkiye'de en üst ve üst sosyoekonomik seviye gruplarındaki hanehalklarının oranı büyük şehirlerde en yüksek.
İlçe düzeyinde en üst ve üst sosyoekonomik seviye gruplarındaki hanehalklarının oranının en yüksek olduğu ilçeler ise %4,1 ile Çankaya (Ankara), %2,4 ile Kadıköy (İstanbul) ve %1,9 ile Yenimahalle (Ankara).
En düşük yedi ilçe de sırasıyla Çamoluk (Giresun), Derebucak (Konya), Doğanşar (Sivas), Felahiye (Kayseri), Dikmen (Sinop), Pınarbaşı (Kastamonu), Bayramören (Çankırı) olarak sıralanıyor.
Verilere göre Türkiye'deki hanehalklarının %1,1'i en üst; %11'i üst sosyoekonomik seviyede. Buna karşın sadece en alt seviyedekilerin oranı %16'dan fazla.
Türkiye'de resmi verilere göre en yüksek gelirli grubun toplam gelirden aldığı pay en düşük gelirlilerin aldığı paya göre daha fazla artıyor.
Daha önce ODTÜ'de istatistik alanında araştırma görevlisi olarak çalışan Ozancan Özdemir, BBC Türkçe’ye yaptığı değerlendirmede TÜİK verilerinden yola çıkarak, 2015 ile 2024 arasında en düşük gelire sahip %20'lik grubun toplam gelirden aldığı payın sadece %0,2 artarken, en yüksek gelire sahip %20'lik grubun aldığı payın ise yaklaşık %2 arttığını vurguluyor.
"Yaklaşık 10 katlık bir fark var arada ki en yüksek gelire sahip %20'lik grup toplam gelirin neredeyse yarısına sahip (%48)" diye ekliyor.
TÜİK'in ilk kez yayımladığı çalışma, başta yöntemi olmak üzere farklı yönlerden eleştirildi.
Devrimci İşçi Sendikaları Konfederasyonu'nun (DİSK) araştırma birimi, TÜİK'in üç yılda bir yayımlamayı planladığı araştırmayla ilgili bazı sorunlar tespit ettiğini söyledi.
Kuruma göre bunlardan ilki, ölçüm amacının "net olarak belirtilmemiş" olması.
TÜİK hesaplamasında kullandığı eğitim skoruna %50, gelir skoruna %30 ve meslek skoruna %20 ağırlık verdiğini söylüyor.
DİSK, bunu "ölçülmek istenen bir eşitsizlik göstergesi ise eğitim değişkenine %50 gibi yüksek bir ağırlık verilirken gelir değişkenine yalnızca %30 pay ayrılması, eşitsizliğin ölçülmesi için yetersiz kalmaktadır" diyerek eleştiriyor.
DİSK çalışmada, hangi skor aralıklarının hangi SES grubuna karşılık geldiğinin açıklanması gerektiğini söylüyor.
"Örneğin, meslek sınıflandırmasında hangi meslek grubunun neden en yüksek değeri alırken, hangi meslek grubunun neden düşük değerlere karşılık geldiği belirtilmemiştir" diyor.
Nüfus bilimci Prof. Dr. Sutay Yavuz ise yine BBC Türkçe’ye yaptığı değerlendirmede, eğitimin tüketim düzeyi ve yaşam süresi gibi sosyoekonomik durumla doğrudan ilişki kurulabilir bir bileşen olduğunu hatırlatıyor. Diğer yandan insanların meslekleri dışında gelir elde edebilmeleri gibi faktörlerin bu bileşenlerin ağırlıklarına etki edebileceğini öngörüyor.
Bunlara ek olarak Türkiye'de 2025 1. çeyrek itibarıyla istihdamın dörtte birinin kayıt dışı olduğunu belirten DİSK, bu kişilerin verilerinin de hesaplamaya dahil edilmesi gerektiğini savunuyor.
Öte yandan Ekonomik İşbirliği ve Kalkınma Örgütü'nün (OECD) verilerine göre Türkiye, gelir eşitsizliğinin Şili'den sonra en kötü durumda olduğu ikinci ülke. (Bakınız OECD tarafından hazırlanan grafik)
Peki bir yandan gelir dağılımını bozan ekonomik politikalar, öte yandan bunun sonucu olarak derin yoksullaşma ve suça batan sokakların hayatın realitesi haline gelmesi karşısında kamu yönetimi ne yapıyor?
Bu sorunun cevabını da Prof. Dr. Binhan Elif Yılmaz veriyor:
“Uygulamadaki tasarruf genelgesine göre tasarruf edilmesi gereken tablodaki gider kalemlerine 2024 Temmuz ayında 14 milyar TL harcandı.
2025 Temmuz ayında ise toplamda enflasyonun altında yaklaşık yüzde 30’luk artışla 18,1 milyar TL harcandığı anlaşılıyor.
Ancak tasarruf edilmesi gereken haberleşme giderlerinde bir yıl içinde yüzde 66, lojman-sosyal tesis giderinde yüzde 120 ve taşıt giderlerinde yaklaşık yüzde 280’lik artış ortaya çıkmış.”