CEVDET ALEMDAR
Çerkezköy’de, Gaziantep’te, Konya’da, Tuzla’da ve daha pek çok yerde… Sanayinin ateşini diri tutmaya çalışan, emeğini ve sermayesini üretime adayan insanlara “İş yapış şekillerinizi değiştirmelisiniz” derseniz, bazıları size boş gözlerle bakar. Onların sesleri, beyaz badanalı, hafif is kokan imalathane duvarlarında yankılanır: “Dışarıda bu kadar zorluk varken, siparişler gelmezken ya da gelse de maliyeti karşılamazken… Yıllardır mal sattığımız müşterileri başka ülkelere kaptırırken… Bizim önceliğimiz şirketi ayakta tutmak. Sermayemizi de, zekâmızı da buna harcıyoruz.”
Bu iş insanlarına, “Veri toplayarak ve bilgisayarlarla bu verilerden öngörüler, yeni iş yapma biçimleri geliştirebilirsiniz” derseniz, bilginize -belki- saygıyla ama mesafeli yaklaşırlar. Çünkü çok iyi bilirler ki: Bilgi bir kapıdır, ama o kapıyı açacak anahtar akıldır. Onlar da sorar: “Peki bu yeni kapı nereye açılır, gerçekten işe yarar mı? O kapının anahtarı nedir?”
İşte bu yazı, bu iki soruya yanıt arıyor.
Veriyle ne kazanılır?
Etrafınızdan, şirketinizin içinden ya da dışından topladığınız veriyi kullanarak verimliliğinizi artırırsınız. Bu toprakların mayasındaki dil ile söylersek: Ahiliğin Marifet Kapısını aralarsınız.
Finans departmanınız daha hızlı rapor üretir.
Üretim hattınızda hatalı ürünü daha çabuk ve ucuza yakalarsınız.
Makinelerinizin ne zaman arıza çıkaracağını daha iyi tahmin edersiniz.
Müşterilerinizin önümüzdeki dönemdeki siparişlerini daha isabetli öngörürsünüz.
Peki tüm bunlarla, verimlilik ve ötesinde ekonomiye çok büyük katkınız olur mu? Bu ne kadar mümkün? Tartışmalı. Örneğin Daron Acemoğlu’na göre bu yöntemlerin ABD ekonomisine katkısı önümüzdeki 10 yılda sadece %0,7 civarında olacak (MIT Sloan kaynağı).
Peki, Türkiye için? Çünkü biz sanayide rekabetimizi daha çok operasyonel mükemmellik ve verimlilik üzerinden kuruyoruz. Başkalarının icat ettiklerini daha hızlı ve daha ucuza üretebiliyoruz. Bunun iyi ya da kötü olduğunu söylemiyorum. Ama bugün rekabetçiliğimizin ağırlık merkezi bu. Böyle olunca, yeni yöntemlerin bazı işleri daha hızlı, daha ucuz yapması Türkiye’deki bir sanayici için çok değerli olabilir. Nitekim, Türkiye’nin önde gelen üniversitelerinde yapılan çalışmalarda yeni veri oluşturma ve kullanma yöntemlerinin Türkiye milli hasılası üzerinde yıllık %5’e varan olumlu etkilerinden bahsediliyor.
Elbette “Konu sadece verimlilik değildir, bu yeni yöntemler iş yapış şekillerini kökten değiştirir” diyenler de var. Haklılar. Üstelik bu değişim bugün bile, otonom araçlarda, platform işlerde yaşanıyor.
Elbette, öncelik hep kısa dönem olmamalı. Siz de bunu çok iyi biliyorsunuz. Çok da uzak olmayan bir gelecekte ne bildiğimiz üretim, ne de bildiğimiz müşteri ilişkileri aynı kalacak. Bu noktada, Gebze’de 500 kişi çalıştıran, iki yıl önce cirosunun yarısından fazlasını Almanya’ya yapıp, bugün yapamayan iş insanı “Terimleri, kavramları bir kenara bırakın.” diyebilir. Biz kapının anahtarlarına bakalım.
Peki nedir bu yöntemler?
Veri toplamak ve ondan çıkarım yapmak nasıl olur? Bunun cevabı, Türkiye İstatistik Kurumu’nun da katkı verdiği EuroStat analizlerinde mevcut. Aşağıdaki tabloda hem veriyi kullanan yeni teknolojilerin örneklerini görebilir, hem de Avrupa’daki 27 ülke ile Türkiye’deki imalat sanayi performansını karşılaştırabilirsiniz.
Tabloda görüldüğü gibi, yeni çağda işleri farklı yapmanın 7 kategorisi var: kalite kontrolden fiziki robotlara kadar. Bu alanlarda Avrupa’da en çok kullanılan teknoloji görüntü tanıma ve görüntü işleme. Unutmayın, tablo yalnızca üretim alanına odaklı. Türkiye’de ise en çok kullanılan yöntemler ile yazılı metin madenciliği ve fiziksel robotlar.
Analiz bize şunu da söylüyor: Avrupa’daki şirketler yeni yöntemleri Türkiye’den daha yoğun kullanıyor. Ama güzel bir haber var: 2021–2024 arasında Türkiye, 7 kategorinin 6’sında Avrupa’dan daha hızlı ilerlemiş. Henüz geçemesek de, Türkiye imalat sektörü yeni veri işleme ve ondan çıkarım oluşturma alanında ciddi bir hız kazanmış durumda. Yeterli mi? Henüz değil. Çünkü rakamların toplamı hâlâ çok küçük. Ama bardağın dolu tarafı şu: Uyum hızımız yüksek ve önümüzde yapılacak çok iş var.
Özünde, tablodaki oranlara çok da takılmayın. Zaten çok düşükler. Bu yöntemleri üretimde kullanan şirketlerin sayısı ne Avrupa’da ne de Türkiye’de toplam şirketlerin yüzde beşini dahi geçmiyor. Ama tabloda geçen eylem alanlarına ve örneklere bir göz gezdirin. Çünkü şirketinizde bu alanlarda atacağınız her adım, sizi biraz daha rekabetçi yapacaktır.
“Bu yazıyı, ‘yapay zekâ’ ya da ‘dijital’ gibi her şeyi kapsayan kalıplara sığınmadan, meseleyi özünden kavramaya çalışarak bitirmek bana büyük bir keyif verdi. Dilerim size de aynı açıklığı hissettirmiştir.