Sorunlarımız bizden sonraya ertelenerek büyüyor. Çünkü sorunlarımız yapısal ve yapısal değişiklikleri yapabilmek için ne takâtımız ne de tahayyülümüz var!
Hiç bir konuda sakin, uzlaşıya açık dolayısıyla karşındakini dinlemeye yatkın, bırakın politik olarak insan olarak çözümün parçası olmaya istekli bir tutum içinde değiliz.
Sırayla bir kaç örnek vererek ne demeye çalıştığımı anlatmayı deneyeyim…
Geçen ay tv’lerde, sosyal medyada bir anket tartışıldı. ASAL’ın anketinde soru şu, “Ekonomik sorunları/Türkiye’nin mevcut sorunlarını kim (hangi siyasi parti) çözer?”
Yanıtlar manidar…
Ankete katılanların yüzde 34,7’si “hiçbiri” demiş. Yüzde 26’sı “Ak Parti”, yüzde 17,5’i ise “CHP” yanıtını vermiş.
Yani, yine anketlere göre ortalama oy oranı yüzde 34’lerde çıkan CHP’ye oy vereceğini belirten seçmenin yarısı memleketin sorunlarını çözeceğine inanmıyor. AK Parti için de durum benzer.
Politik bir temeli olmayan kutuplaştırma siyasetinin ortaya çıkardığı tablo bu…
Bu anketin tartışmaları bitmeden, İzmir Büyükşehir Belediyesi’ndeki toplu sözleşme görüşmeleri gündeme oturdu. Sonunda grev kararı alan sendika, çöpleri elleriyle toplamaya çalışan belediye başkanı fotoğrafı çıktı ortaya… Sendika DİSK’e bağlı Genel-İş, belediye başkanlığı CHP’de…
Derken bir başka anketin ön bilgileri dolaşmaya başladı ortalarda… Bu ankete göre Suriye’deki gelişmeler ve PKK’nın kendini feshetmesi iktidar partisini yüzde 35’lere çıkarmış. “Kimi cumhurbaşkanı olarak görmek istersiniz” sorusunun yanıtlarında ise Dışişleri Bakanı Hakan Fidan uzak ara önde görünüyormuş…
Dönelim bir başka başlığa…
Malum Türkiye’de siyaset uzun süre yolsuzluk ile mücadeleyi vadederek yol aldı. Özellikle ANAP iktidarından DYP-SHP koalisyonuna geçerken gündemin en önemli konularından biriydi yolsuzluk konusu. AK Parti’nin ilk iktidar yıllarında da yolsuzluk, yasaklar ve yoksulluk mücadele edilecek konular arasında yer alırdı. Ama yolsuzluk meselesi Ekrem İmamoğlu’na operasyon yapılana kadar neredeyse unutulmuştu.
Şimdi iktidara yakın medya organlarında bu mesele sabahtan akşama kadar konuşuluyor, tartışılıyor. Bu yayınlara maruz kalanların meseleye objektif bakabilme ihtimalleri hemen hemen yok gibi. Tablo böyle olunca İmamoğlu ile onu destekleyenlerin ortalıkta gözükmemesi lazım. Ama tam tersi, bu “yolsuzluk” nedeniyle yapıldığı söylenen, seri halde gözaltılar ve tutuklamalar içeren, sayfa sayfa iddiaların dillendirildiği operasyonlar İmamoğlu için güçlü bir politik kimliğin inşa edilmesine olanak sağlıyor. Her geçen gün İmamoğlu da onun arkasında yer alan CHP de iddiaların gerçek olup olmadığı sorgulanmadan, ciddiye alınmadan güçleniyor. Normal şartlar altında (siz isterseniz normal bir ülkede diye okuyun) aslında tam tersinin olması gerekmez miydi?
Üstelik iddiaların ve soruşturmanın durumu sadece muhalefetin değil Cumhur İttifakı ortağı MHP’nin de eleştirilerine hedef olmaktan kurtulamıyor. Hatırlayın, 17/25 Aralık rüşvet ve yolsuzluk operasyonlarının ardından AK Parti, yapılanları “seçilmiş hükümete darbe” olarak nitelendirmiş, kendi karşısına yerleştirdiği “kirli ve karanlık” yapı nedeniyle avantaj da sağlamıştı. Ama aynı zamanda süreç ülkenin yolsuzluk algısını tamamen değiştirmişti. İşte tam da bu yüzden AK Parti’nin yolsuzluk iddiası ve yargının bağımsız olduğuna ilişkin inanç o dönem tüketildiği için bugün seçmen üzerinde istediği etkiyi yaratmıyor.
Bu kargaşa yetmemiş olacak ki bir de CHP Kurultayı var gündemde. Muhalif seçmen “iktidara geliyoruz” inancı içinde, Kılıçdaroğlu’na yükleniyor. Gerçekten yarın seçim olacağına ve seçimin kazananının da muhalefet olacağına iman etmişler. Oysa ortada Kılıçdaroğlu ile ilgili bir durum yok. Çünkü konuyu gündeme getiren, kurultayda oy kullanmak için çıkar sağladığı iddia edilen kimi siyasetçilerin kendi partilerini yargıya şikayet etmesi ile başladı. Fakat konu o kadar dallanıp budaklandı ki muhalefet partisi, kendi derdinden muhalefet yapamaz hale gelecek neredeyse.
Benzeri bir durum iktidar kanadında da yaşanıyor…
İktidarın en büyük destekçilerinden biri olan Yeni Şafak gazetesi sık sık Merkez Bankası’nın faiz kararlarını eleştiriyordu. Son olarak hedefte Maliye Bakanı Mehmet Şimşek vardı. Maliye Bakanı, ekonomi programını, parti içindeki muhalefete rağmen ilerletmeye çalışıyor. Halen umudu var. Bu nedenle Yeni Şafak’ın düşük faizli kredi talebi nedeniyle eleştiriye uğrasa da bunlara takılmıyor. Erdoğan, Bakan Şimşek’in arkasında biraz da mecburi olarak çok sıkı duruyor ve bunu da her yerde hissettiriyor.
Toparlarsak; iktidar da muhalefet de, seçmen de seçilen de, siz de biz de bir doğrultu tutarlılığını kaybetmiş görünüyoruz. Herkes, her kesim kendi derdinde, kendi vicdanı ile baş başa. Sorunlarımız bizden sonraya ertelenerek büyüyor. Çünkü sorunlarımız yapısal ve yapısal değişiklikleri yapabilmek için ne takâtımız ne de tahayyülümüz var!
Ne diyor Çetin Balanuye?
“Herkes şu ya da bu ölçüde suçludur, ama suçluluk duygusu hiç de eşit hissedilmez.
Kiminin gülüp geçeceği bir suç başkasının ömür boyu sürecek intiharının sebebi olabilir.
Yalnızca gelir değil, vicdan da eşitsiz dağılmıştır.”