Herkes Meclis Komisyonu’nun İmralı’ya gidip gitmeyeceğini tartışıyor.
Bu tartışma içinde PKK’lılara nasıl bir af düzenlemesi getirileceği ise gözden kaçıyor.
Allah’tan konuyu Cumhurbaşkanı Başdanışmanı ve Cumhurbaşkanlığı Hukuk Politikaları Kurulu Başkanvekili Mehmet Uçum yakından takip ediyor!
Bu konuya geçmeden önce bir söylentiyi ya da siyaset kulisini (artık nitelemek için hangi sıfatı kullanacağınız size kalmış) aktarayım…
Söylenenlere göre Meclis Komisyonu İmralı’ya gitmeyecek, İmralı sakini de Meclis’e gelmeyecekmiş. “Peki, ne olacakmış” derseniz, şöyle fısıltılar dolaşıyor. Efendim, önce Komisyonda yer alan ve Meclis’te grubu bulunan partilerden birer üye belirlenecekmiş. Sonra bu heyet İstanbul’da ya da yakın bir başka lokasyonda bir güvenlik kurumunun mekanına gidecekmiş. Öcalan da İmralı’dan alınarak bu adrese getirilecekmiş. Ve beklenen/tartışılan görüşme o adreste gerçekleşecekmiş. Haa bir de detay var bu yöntem hayata geçirilirse gelişmelerde gizlenmeyecek, kamuoyu ile paylaşılacakmış.
Dedim ya teyit edilmemiş, edilememiş bir söylenti/kulis. Yaşayıp göreceğiz…
Dönelim nasıl bir af ya da daha yaygın ve resmi kullanılan niteleme ile infaz düzenlemesine…
Yukarıda değindim gibi Uçum bir pazar yazısı daha kaleme aldı ve özetle şunları söyledi:
“… Olaylar, dönemlerin dinamikleri ve özellikleri tamamen farklı olsa da Cumhuriyet tarihimizde hayata geçirilmiş bir geçiş süreci kanunu dikkat çekiyor.
1925 yılında ve devamında devlete karşı gerçekleştirilen ve suç olan çeşitli vakalardan sonra TBMM’de 1239 sayılı Şark Mıntıkasında Muayyen Vilayet ve Kazalarda Ceraim Takibatı ile Cezalarının Tecili Hakkında Kanun isimli bir düzenleme yapılmıştır. Kanun, 14 Mayıs 1928 tarihli Resmi Gazete’de yayımlanmıştır.
… 1928 yılında TBMM’nin tek, özel ve geçici bir kanuni düzenlemeyi ihtiyaç olarak tespit edip bu kanunu çıkarması, önemli bir hukuk politikası olarak Cumhuriyet tarihimizde yerini almıştır. Bu tecrübe, bugünkü geçiş süreci hukuku açısından en azından sürece özgü tek, özel ve geçici bir kanun yaklaşımına esin olacak özelliktedir.”
Uçum’un bahsettiği yasanın kupürünü yanda görüyorsunuz…
Yasa, “hadiselere karışmış olanlar ile bu olayların başından 27 Kasım 1927 tarihine kadar geçen süre zarfında kanunda belirtilen il ve ilçelerde işlenen suç ve kabahatler dolayısıyla sanık veya mahkum olanlar hakkındaki soruşturmaların ve infazların ertelenmesini;
Ayrıca hukuken kaçak olan ve kanunun yayımı tarihinden itibaren üç aylık süre içerisinde başvuran sanık ve mahkumların ertelemeden yararlanmalarını;
Erteleme kapsamındaki suçların tabi olduğu zaman aşımı süresinin yarısı kadar süre içerisinde suç ve kabahat işlemeyenlerin önceki suçlarının da işlenmemiş sayılacağını” karara bağlıyor.
Ancak problem şurada ki bu yasa çıkmadan isyan elebaşısı olarak Şeyh Sait yakalanmış ve idam edilmiştir. Tabii ki Uçum’un altını çizdiği gibi “Elbette 1925’te yaşanan olaylar ile devamındaki koşullar, kendi bağlamı içinde değerlendirilir. Bugünkü şartlar ve dinamikler, tamamen farklı özelliklere sahiptir. Ayrıca tarihsel bir hukuki tecrübenin birebir bugüne örnek olması beklenemez.”
Ancak, birinde ele başını idam edip, sıkıyönetimin kaldırılmasının ardından isyana karışmış ya da karıştığı addolunan kişilerin cezalarının infazını durdurmak/askıya almak ile diğerinde isyanın ele başını görüşme masasına çağırmak arasında yaratacağı toplumsal tepkiler açısından hayli fark olsa gerek. İşte tam da bu nedenledir ki PKK’lılar için “infaz düzenlemesi” ve Öcalan ile Meclis heyetinin görüşmesi birbiriyle çelişik bir hal ve bu hal komisyonun önündeki en büyük duygusal engel…