Ömer Dinçer’in yeni kitabı Kapı Yayınları’ndan çıktı: Hatıralarla Yönetim Ahlâkı: Devlet ve İnsan Arasında. Dinçer bu kitapta akademi, bürokrasi ve siyasetteki birikimlerini paylaşıyor. Geleneksel ve modern yönetim ilkelerine dayalı kaliteli yönetimin, kaynak kullanımındaki verimi artırmadaki etkileri konusunda okuyucuya ayrıntılı bilgiler sunuyor.
Osman Ulagay’ın 82 yıllık ömründen kesitler paylaştığı kitabından söz ederken, “çok değişik koşullardan geldiğimiz halde medeniyet tasavvurlarımızın örtüştüğünü” yazdım. Ömer Dinçer’le benzer koşullardan geldiğimiz halde medeniyet tasavvurumuzun bileşenlerinde farklı yönler var. O farklılıkları, düşünce zenginliği üretmenin kaynaklarından biri olduğunu kavrayışımızdan ötürü, yarım yüzyıla yakın arkadaşlığımız ve dostluğumuz kesintisiz sürdü. Ulagay ve Dinçer’le “insan odaklı bakış” söz konusu olduğunda, ayrışan düşüncelerimiz, örtüşenler yanında çok ihmal edilebilir düzeyde kalıyor.
Ömer Dinçer, Hüner ile Guher kitabında Ezop tekniğini kullanarak yaşadığımız dönemi analiz etmek isteyenlere yaşamın içinden gözlemlerini paylaşarak anlamlı ipuçları vermişti. Kapı Yayınları’nda çıkan yeni kitabı, Devlet ile İnsan Arasında: Hatıralarla Yönetim Ahlâkı, günümüzdeki kuruluş ve kurum yöneticilerinin geleneksel ve modern yönetim ilkelerinden nasıl saptıklarını, mesleki kariyerinin ve siyasi birikiminin zenginliğiyle zihninin düz aynalarında yansıtıyor.
Ömer Dinçer’in yeni kitabını alıcı ruhla okuyacak olanlar:
- Geleneksel yönetme öğütleri ve modern yönetim ilkelerini,
- Sahada gelenek kökenli ve çağdaş ilkeleri önemsemeyen aşırı pragmatist tutumun yol açtığı kaynak israfını,
- Toplumsal algıda tutarsızlıkları: Mehmet’in ve memleketin yararlarını dengelemeyen popülist eğilimleri,
- Birey, topluluk, toplum, kurum ve kararları etkisizleştiren ve verimsiz hale getiren saplantıları,
- Geleceği “kurma ufku” yerine “harcama körlüğü”nün toplumumuzun gelişmesi ve refahının artmasına koyduğu engelleri kavrayabilir.
Ömer Dinçer bir akademisyen olarak “yönetim bilimi” uzmanıdır. Uygarlık tasavvuru içinde “inancın önemi” ağırlıklıdır. İnanç odaklı bakışı, “gelenek gücüne” ya da “geleneğin koruyucu ve güven yaratıcı” etkilerine özel ilgi duymaktadır. Kitapta, inanç odaklı gelenek önderlerinin belirlediği ilke ve kurallar yer almaktadır. Bu yer alışta, geleneğin tutucu, engelleyici yönünü oluşturan “gelenek taassubu”na prim verilmemekte; ortaya konan ilkelerin yaşadığımız zamanın ruhunu da yansıtıp yansıtmadığına bakılmaktadır.
İnanç odaklı ve geçerliliği olan ilke ve kurallar, ortak ve yerleşik kültürde ağırlıklı olduğu için, anlatılanların “kolay ve sindirilebilir” olmalarını sağlamaktadır. Geçmişin düşünür ve filozoflarına yapılan atıfların bir başka etkisi de elitler yerine daha geniş halk kesimine erişebilmeyi kolaylaştırmasıdır. Bizim gibi geleneksel kültürün baskın olduğu toplumlarda, geniş kitlelerin “rasyonel otorite” olarak kabul ettiği düşünür ve filozofların sözlerini paylaşarak Dinçer, kendi mahallesine erişme çeperlerini aşarak, toplumun geniş kesimlerine sesini duyurmak istiyor.
Dinçer, yönetim bilimi üzerinde uzmanlaşmış akademisyen olarak, geleneksel yönetim ilkelerinin zamanın ruhuna uygunluğu kadar, güncel koşulların dayattığı, yönetimin dinamik bir olgu olduğu gerçekliklerden hareket ederek çağdaş yönetim ilkelerine de başvuruyor. Dinçer, amacın maddi ve kültürel zenginlik üreterek yaşamı kolaylaştırma olduğu ilkesinden yola çıkıyor. Değişen koşulların gerektirdiği yeni ilke ve kurallarla birikim yeteneğini koruyarak uzun dönemli geleceğin güven altına alınabileceğini de okuyucuya duyuruyor.Eğer işinizde etkili biçimde yönetmek istiyorsanız, gelenek ile gelecek arasındaki geçiş süreçlerini iyi yönetmek ve uyum sürecini etkili yönetmek zorundasınız. Dinçer’in çalışması, her iki alanda da okuyucunun farkındalık düzeyini yükseltmek, katılımcı ve kapsayıcı bir anlayışla yönetmenin olumlu etki yapmasını sağlamak ve uygulamaları çoğaltmak için iyi sentezlenmiş, netleştirilmiş düşünceleri okuyucunun ilgisine sunuyor.
Hatıralarla Yönetim Ahlâkı: Devlet ve İnsan Arasında kitabın başından sonuna işlediği merkez düşünce şöyle: Yönetim insan içindir. Mehmet ile memleketin yararları her zaman örtüşmez. Kaliteli yönetim, Mehmet ile memleketin yararlarını dengeleyebilendir. Yönetim insan içindir; ama insanlar bir memlekete sahipse bağımsız yaşayabilir. Ömer Dinçer kitabının her noktasında okuyucuyu şuna ikna etmeye çalışıyor: Yönetimin odağında insan yaşamını kolaylaştırma olmalıdır. İnsan refahını artırmak için sistemin gücünü ve etkilerini asla ihmal etmemek gerekir. Her toplumda gücü elinde tutan yönetenler ile yönetilenler olacaktır. Önemli olan yönetimin kalitesini artırmaktır; bu da bireylerin yararı ile devletin yararını dengeleyen, aşırı ve noksan değerlendirmelerden kaçınan, şeffaf, hesap verebilir, kurumlara saygılı, denge-denetim mekanizmalarını içselleştirmiş ve yüzleşme özgüveni olan yöneticilere sahip olma anlamındadır.
Kitabın içindekiler listesine baktığımızda, hukuk devletinin temel ilkesi yasalara uymaktan, doğru düşünmeye, tarafsızlıktan, genel çıkarla özel çıkarın dengelenmesine, makam rantından bürokrasiyle mücadeleye kadar 28 bölüm yer alıyor.
“Doğru sözler hoş olmaz, hoş sözler doğru…” diyen Tao’nun bir saptamasını paylaşan Dinçer, Mevlânâ’nın, “Gerçek dostu olanların aynalara ihtiyacı yoktur” uyarısına anımsamamızı sağlıyor. Yönetim kültüründe “ortak çalışma ve toplantı kültürü”nün olmamasından yola çıkarak, ben merkezci, tek sesli bir yönetime kayma eğiliminin tuzaklarını da yaşanmış, denenmiş örneklerle anlatan bir çalışmayı roman tadında okunur sade bir dille kaleme almış yazar. Sorgulamasının ve istişarenin önemi, saplantının tuzaklarının yarattığı israf kitabın her yerinde hissediliyor.
Ömer Dinçer’in kitabı, üst düzey örgütlenme olan devlet yönetiminden, küçük, orta ve büyük işyerleri yönetimine uzanan, geçim örgütlenmesinin ağ yapısını anlamaya ve anlamlandırmaya çalışan deney ve deneyimlerin harmanlandığı bir çalışma.
Yazarın bütün söylediklerine “katılmamız” gerekmez. Kendisi de böyle bir imada bulunmuyor. Önemli olan toplumsal gücü yaratan dinamikleri iyi anlayarak net bilgiye ulaşmak, elimizin menzilindeki olanak ve kısıtları iyi koordine etmek ve güçleri odaklayarak etkili sonuçlar almak. Bir toplum, gelecek yaratma ufkuna sahipse, başta insan kaynakları olmak üzere yeraltı ve yerüstü kaynaklarını, bilimsel ve teknolojik birikimlerini kullanır; birikim yeteneğini geliştirerek uzun dönemli geleceğini güven altına alır. Bu açıdan bakınca, Hatıralarla Yönetim Ahlâkı: Devlet ve İnsan Arasında yararlanabileceğimiz bir dizi bilgiye erişebiliriz. Can Yücel’in dilimize çevirdiği şiirde dendiği gibi: “En uzak mesafe ne Afrika’dır/ Ne Çin/ Ne Hindistan/ Ne seyyareler/ Ne de yıldızlar geceleri ışıldayan / En uzak mesafe iki kafa arasındaki mesafedir/ Birbirini anlamayan!”
Gelin hep birlikte Ömer Dinçer’i anlamaya çalışalım.