mudo onursal başkanı mustafa taviloğlu: sanat ayrıntılı bakmayı öğretti, krizlerde binalar sattım, tablolarımı hiç satmadım
Türkiye’nin en ünlü, adından en çok söz ettiren sanatseverlerinden Mustafa Taviloğlu, sayısı 2 bin 500’ü (Bir Koleksiyoner Hikâyesi adlı son sergisinde 2 bin 412 olarak açıklandı) bulan resim koleksiyonunu ilginç bir yöntem ile teminat altına almayı planladı. Taviloğlu, “En büyük hedefim benden sonra koleksiyondaki eserlerin korunması. Şirketimin 3 hissedarından biriyim. Yüzde 33 hissedarlığım var. Hissedarlığımı buraya (koleksiyonlara) devretmek istiyorum, benim yerime koleksiyonum şirkete hissedar olsun. Hisselerimin kazancı onları güvence altında tutar” dedi.
Koleksiyon yapmaktan ziyade ben sanat ortamını sevdim, sanatçılarla paylaştığım anlardan hep büyük keyif aldım. Değişik insanları, kültürleri tanımak bana hep büyük haz verdi. Ben sanatsal bir ortam yaratmak gayretindeyim, yaşamın akışının içinde olsunlar isterim. Mudo Concept mağazasında yer alan galerinin, sergi mekânı olarak çok iyi bir alternatif sunduğu düşüncesindeyim. Hep daha iyi nasıl olabilir, daha fazla ne yapabilirim, bunun peşindeyim.
Uzun süredir iletişim halindeydik. Bodrum’daydı. İstanbul’a dönüşünün ilk günlerinde buluşacak, KİTAP için söyleşi yapacaktık. Nihayet tarih ve yer saptandı, bir araya gelmek için sözleştik.
Türkiye’nin köklü, yenilikçi perakende markası Mudo’nun kurucusu, Onursal Başkanı Mustafa Taviloğlu ile görüşmek için geçen 28 Ekim günü Maslak Mudo Concept mağazasının yolunu tuttum. Kararlaştırdığımız saatten biraz erken gidip mağaza içinde hizmet veren Petra Restoran’da kendisini beklemeye başladım.
Birkaç dakika sonra, söyleşimiz boyunca hiç eksiltmeyeceği güleryüzüyle kapıdan giren Taviloğlu, karşılaştığı herkesle selamlaştı, hal hatır sordu, el sıkıştı. Hep ve iyi konuşan, yerinde duramayan yaşsız insan, arkasına kattığı beni, çalışanlarına tavsiyelerini ve eleştirilerini esirgemediği hızlı bir mağaza turundan sonra aynı zamanda ofis ortamı da sunan ikinci kata çıkardı.
Ben, Bodrum’dan döndüğünü zannederken, o birkaç saat önce Madrid’den geldiğini söyledi kısa hoşbeş arasında. Real Madrid–Barcelona maçını izlemeye gitmişti. Oğlunun (Ömer Taviloğlu) doğum günü hediyesiydi. Maçın sonucunu nasıl karşıladığını sorduğumda, “Çok sevindim, ben Real Madrid’den çok Arda’cıyım, Arda’yı tutuyorum. Bir hatası dışında çok iyi oynadı.” sözleri ile 82 yaşına bastığı bilgisini, notlarım arasına almayı ihmal etmeyerek sadede geldim.
Mustafa Taviloğlu ile sanat konuşacaktık. Türkiye’nin en çok imrenilen birkaç koleksiyonerinden biriydi ve 903 sanatçının sanatsal değeri çok yüksek sayıları 2 bin 500’ü bulan, eserine sahipti. Yarım asrı aşan süredir hep kalpten yapıyordu uğraşını, hiç tablo satmamıştı. Her birini ilk günkü heyecanıyla sevdiği eserlerini sergilemeyi çok seviyordu. Paylaşmayı sevdiğini ifade ederek açıklıyordu bu durumu. Farklı alanlarda da koleksiyonları vardı yanı sıra. Sayıları üç bine ulaşan deniz objesi koleksiyonuna sahipti örneğin. Çanakkale seramikleri, toprak altı ürün, fes, gümüş tombak koleksiyonlarını da büyük bir mutlulukla yapıyordu. Ayrıca bir kitabı çıkacaktı Mustafa Taviloğlu’nun. Ayrıntılarını, hazırlıklarını yürüten yazar İlkay Baliç’ten öğrenme fırsatı bulduğum kitap adından çok söz ettirecekti.
İçine, sevgisini doyasıya yaşadığı biricik torunlarının ve dostlarının girdiği, sıklıkla çalan telefonuyla yer yer kesilen, nefis çorba, pilavüstü tavuk ve falafel’in eşlik ettiği samimi bir sohbet yaptık. Mustafa Taviloğlu ile başka türlüsü olmazdı zaten diye düşündüm, bitimine yakın. Son bir iki soru derken, hedeflerini öğrenmek istediğim Taviloğlu, “En büyük hedefim, koleksiyonum kaybolmasın ve devam etsin isterim” dedi. Hemen peşinden, sanırım kendini uzunca süredir epey düşündüren bu konuda çözüm yolu bulduğunu ifade ederek heyecanla karışık, “Sizin feyzinizle aklıma geldi. Şirketimin üç hissedarından biriyim. Yüzde 33 hissedarlığım var. Hissedarlığımı buraya (koleksiyonlara) devretmek istiyorum, benim yerime koleksiyonum şirkete hissedar olsun. Kârı onlara (koleksiyonlara) versinler. Ben yaşasa idim bu paramı almayacak mıydım?” cümlelerini kurdu.
Sizleri, koleksiyonerliğe gönlünü ve ömrünü vermiş Mustafa Taviloğlu’nun, içinde tablolarına ilişkin bu ilginç “gelecek teminatı” fikrinin de olduğu açıklamalarıyla baş başa bırakıyorum:
ailesi istanbul’daydı 10 yıl yatılı okudu
Bu yere gelmemde aileme müthiş şükran borçluyuz. Mutaassıp bir aileden geliyoruz. Fatih Kıztaşı’nda doğdum, büyüdüm. Dönemin en önemli yeri idi. İlkokul ikinci sınıfta, ailem Şişli Terakki Lisesi’ne yatılı gönderdi. Gidiş o gidiş. 10 yıl yatılı okudum. Yatılı okumak bana çok şey öğretti. Ailemiz armatör, varlıklı, Karadenizli, mutaassıp bir aileydi. Okuldan sonra bir daha eve dönmedim. Hafta sonları giderdim, mektepten sonra ayda bir gider oldum. Kendime ait muhitim oluştu. Balığı Boğaz’da tuttum, Büyükdere’de sattım. Gazoz sattım. Dedem bir manava vermişti, karpuz sergilerinde çalıştım, kapalı sinema salonunda bir yıl yer göstericiliği yaptım. Mısır Çarşısı’nda oyuncak sattım. Ailem varlıklı olmasına karşın hayatımı kendim kazandım.
yere kadar cam vitrin ilk billboard reklam
1964’te bir tanıdık vasıtasıyla döneminin AVM’si sayılabilecek, önemli bir ticaret merkeziydi, Fitaş Pasajı’na gittim. Orada Gürün Han’ın sahibi Doğan Gürün ile 12 m2’lik bir yer kiraladık. Önceleri hediyelik eşyalar ve plaklar sattık. 1968’de Fransa’ya gittim. 68 olayları dönemi. Oradaki gençlikten çok etkilendim. Mudo markası ile Türkiye’de ilk baskılı tişört ve parça boya yıkama pantolonu yaptım. Film afişlerine reklam yapıyorduk. 12 afişi yanyana koyduk, birleştirdik, Allah nasip de etti, renk ayrımı tuttu. İlk billboard’ı (reklam panosu) ben yaptım. İlan panolarını İstanbul Boğazı’nda motorlarla tanıtarak billboard’ları ilk kez bir reklam mecrası olarak kullandım. Yere kadar cam olan vitrinler yaptım, herkes şaşırdı.
önüme değil, ileriye bakarım
Fark edilenlere baktım, çok iyi görürüm, bakmam, görürüm, izlerim, dinlerim. Küçük Prens kitabındaki gibi yüreğimle görürüm. Arkamda gözüm vardır derim. Ne demektir? Ben hissederim, bir yere bakarken arkamdakileri hissederim. Farkındalığım çoktur. İyi şeyler yapmak isterim. Örneklere bakarım. Önüme bakmam, ileriye bakarım. Önümde olan zaten önümüzdedir, yapılmamışı yapmayı severim, yapılmıştan kaynaklanarak. Yapılmıştan daha iyi ne olabilir diyerek düşünürüm. Fark edilenlerden olmak istedim. Hiçbir şeyin mucize olmadığını gördüm hayatta. En çok da gençliğe ve geleceğe güvenirim.
ilk tablo, ilk günkü heyecan
Mudo bir sanatsal yolculuktur aynı zamanda. İlk sanat dokunuşumdur. Farklı olanı, estetik olanı yapma gayretidir. Mağaza sanata çok yakınlaştırdı. 1968’de Fransa’ya gidip geldiğimde müzeleri, galerileri gördüm. Oradaki kuyruklardan etkilendim. Eşimin teyzesinin kocası, eniştemiz, Fransa’nın en meşhur naif galerisinin sahibiydi: Galeri Mona Lisa. Camaltı ressamların mümessiliydi. Ondan etkilendim. İlk kez resim almaya başladığım 1970’li yıllarda, ileride hayatımın önemli bir parçası haline gelecek bir koleksiyona başladığımı bilmiyordum. Benim ailemde böyle bir kültür yoktu. Bizim evimizde yoktu ama eşimin ailesinin evinde resimler vardı. İlk tablomu 1973’te satın aldım. Bir Necdet Kalay eseri, Yahşi Baraz’dan 10 bin liraya aldım. Hâlâ durur, ilk günkü heyecanla bakarım.
sergilemeyi severim çünkü paylaşmayı severim
Sanat koleksiyonumu oluştururken de hiçbir ekole bağlı kalmadım, zaten ilk sahip olmaya başladığım dönemlerde koleksiyoner olacağım aklıma gelmemişti. Birkaç kişiden ibaretti koleksiyonerlik. Hiçbir sanatçıda ısrarcı olmadım, gözüme güvenerek aldım. Ancak şimdi geriye dönüp baktığımda görüyorum ki, denize ve balığa olan tutkum koleksiyonuma da sirayet etmiş. Koleksiyonumdaki en az 300–400 eserde deniz-balık teması geçiyor. Zaten balık ve deniz üzerine de koleksiyonculuğum var. 3 bine yaklaşıyor, deniz artıklarından, objelerinden, üretilen eserlerden meydana gelen koleksiyonum. Ayrıca Çanakkale seramikleri, toprak altı ürün, fes, gümüş tombak koleksiyonlarım da var. Çeşitli bürolarımızda ve mağazalarımızda sergilerim. Sergilemekten büyük mutluluk duyarım. Çünkü paylaşmayı severim.
gözüme, beğenime ve dostlarıma güvenirim
Koleksiyonerliğe ilk başladığım yıllarda Yahşi’nin bana çok katkısı oldu. Tablo seçimi yaparken danışmanlık o tarihte de almadım, şimdi de. Kendi gözüme, beğenime ve dostlarıma güvendim. İlk yıllarda Türk resim sanatının çok önemli ustalarının eserlerini sahiplendim. Necdet Kalay’dan, Fikret Mualla’ya, Hoca Ali Rıza’dan, Süleyman Seyyid’e, İbrahim Çallı’ya, Nazmi Ziya’dan, Hale Asaf’a, Ali Avni Çelebi’ye, Fikret Mualla’ya, Bedri Rahmi Eyüboğlu’na, Zeki Faik İzer’e çok sayıda değerli sanatçının ürünlerini koleksiyonuma kattım. Pek çok sanatçıyı yakından tanıma şansım oldu. Sanatçılar ve kurumlardan sonra koleksiyonerliği sanatın üçüncü ayağı olarak görüyorum. Dengeli bir sanat piyasasından söz etmek için koleksiyonerlik olmazsa olmazdır. Bu durum koleksiyonere de sorumluluk yüklüyor.
sanat eserlerim yaşamın içinde olsun isterim
Koleksiyonumda yer alan eserlerle ilgili hiç ayrım yapmadım, yapamam. Hepsi çok özel ve anlamlı, benim için. İlk günkü heyecanı ve değeri yaşatıyor bana. Her eseri ayrıntılı inceleyerek, ince ince bakarak, sorarak aldığım için aramda bir bağ var, tümüyle. Evimde çok sayıda eser bulunuyor. Bunun dışında Mecidiyeköy ve Tuzla ofislerde birer galeri katı var. Bu galerilerde son 10 senede aldığım işler sergileniyor. Aynı zamanda ofislere de sanat eseri asıyoruz. Çalışma alanlarımız sanatla iç içedir, bu durumdan son derece mutluyum. Koleksiyon yapmaktan ziyade ben sanat ortamını sevdim, sanatçılarla paylaştığım anlardan hep büyük keyif aldım. Değişik insanları, kültürleri tanımak bana hep büyük haz verdi. Ben sanatsal bir ortam yaratmak gayretindeyim, yaşamın akışının içinde olsunlar isterim. Mudo Concept mağazasında yer alan galerinin, sergi mekânı olarak çok iyi bir alternatif sunduğu düşüncesindeyim. Hep daha iyi nasıl olabilir, daha fazla ne yapabilirim, bunun peşindeyim.
binalar sattım ama tablo satmadım
Taviloğlu Koleksiyonu adı altında kitaplarım oldu. 1994'te ilk koleksiyon kitabını çıkardım. Çok beğenildi. Şimdi elden ele dolaşıyor. Birkaç koleksiyon kitabı daha yapacağım. Eserlerime olan ilgim, heyecanım ilk gün aldığımda nasılsa, bugün de aynıdır. Benim gözümde hepsinin değeri aynıdır. Ticareti değil, duygusu üzerinde durdum hep ve hiç satış yapmadım. Hep ekledim. Evet, hiç satış yapmadım. Bir kez bir arkadaşımla ortak resim almıştık. Benim o arkadaşa bir ödemem vardı, onun yerine tabloyu verdim, o kadar. Binalar sattım ama tablo satmadım. Fazla yatırım yaptım, iki kez krize girdim. Bankalara fazla borçlandım. İpotek oldu, hepsini çözdüm. Bir sürü bina sattım. Örneğin bu binanın arsası benimdi (Bulunduğumuz Mudo Concept’in içinde olduğu Maslak Giz 2000’i kastediyor). Can Elgiz ki iyi dostumdur, müteahhit oldu. 6,5 kat bana kaldı. Altısını sattım, yarımını tuttum.
Şirketteki hıssedarlığımı buraya (koleksiyona) devretmek ıstıyorum
En büyük hedefim, koleksiyonum kaybolmasın ve devam etsin isterim. Aile ile satılmamasına mutabık kaldık. Devam ettirilmesi lazım. Bundan sonraki hedefim bu, Allah bana ömür verirse başaracağım. Dünya örneklerini araştırıyoruz. Nasıl devam eder? Şirketimiz çok köklüdür. Kazanacağına inanıyorum. Hissedarlığımı buraya devretmek istiyorum, benim yerime koleksiyonum hissedar olsun. Kârı onlara (koleksiyonlara) versinler. Ben yaşasa idim, bu paramı almayacak mıydım? Bütün şirketin tamamını verdim çocuklarıma. Tamamını almadılar. Yüzde 33 hissedarım. Diğer hisseler kızım ve oğlumda. Çok iyi yetiştiler, onlara çok güveniyorum. Sizin feyzinizle aklıma geldi bu çözüm (Bana bakıyor). Koleksiyonlarım satılsın istemiyorum, devam etsin isterim. Ha, bir şartla satılabilir. Örneğin Hoca Ali Rıza var 20 tane. Bir tane satar, 20 tane genç alır. 80 tane Fikret Mualla var, iki tane bu sene satar, iki tane bir dahaki sene de satar. Budamak gibi koleksiyonu geliştirir.
"hüsnü özyeğin, çalışmak, çalışmak, çalışmak" diyor...
Mustafa Taviloğlu anlatıyor:
“İşbirliğini takdir ettiğim (kişi), kitabının arkasında üç şey yazıyor. Özün özüdür kitapların arkası, bilirsin. Hayatta üç şey bilirim: birincisi çalışmak, ikincisi çalışmak, üçüncüsü de çalışmaktır diyor Hüsnü Özyeğin. Bu beni nasıl etkilemesin? Çalışmak mecburiyetindeyim. O zaman istediğinizi söyleyebiliyorsunuz, dünyada en iyi şey konuşabilmektir. Ernest Hemingway’in İhtiyar Balıkçısını bilirim (yazarın Pulitzer Ödülü aldığı, yaşarken yayımlanan son eseri). Sonunda elinde balığın kılçığı da kalsa...” (Bu sözlerinden sonra balığı ve denizi çok seven Mustafa Taviloğlu ile Sait Faik Abasıyanık üzerine de konuşuyoruz.)
sanat mağazası
Mudo Concept’in Maslak mağazası, Aralık 2018’de kapılarını açtı. Dünyanın en iyi 7 perakende mağazası arasında olma hedefiyle hizmete giren Maslak Mudo, 6 bin 500 metrekare alan üzerinde yaşam ürünleri, ev/konut/açık alan eşyaları satışı gerçekleştiriyor. Mustafa Taviloğlu’nun deniz ve balık tutkusunun göstergesi “Rastgele” sergisinin açılışa renk kattığı mağaza, sanat eserleri ve koleksiyonlardan parçaları kalıcı olarak da ihtiva ederek, ziyaretçisinin beğenisine sunuyor.
mudo kitabından sonra mustafa taviloğlu’nun yaşam öyküsü baharda çıkacak
Mudo’da üç ayrı koldan yürüyen etkinlik ve kitap projeleri geliştirildi. İlk fazda yer alan Bir Koleksiyon Hikayesi-Taviloğlu Koleksiyonu dizi sergisinin ilki İstanbul Mecidiyeköy’de Altınmarka Grubu bünyesineTarihi Likör Fabrikası’nda sanatseverlerle buluştu. “Altınmarka Perakende” tarafından satın alınan ve sanatın da içinde olduğu projeleriyle anılacak Tarihi Likör Fabrikası’yla birlikte koleksiyondaki 903 sanatçının imzasını taşıyan 2 bin 412 eserin sergileri, 7 ayrı mekânda gerçekleşti. Mustafa Taviloğlu etkinlikle ilgili olarak, farklı mekânlarda sergilemenin 1994 yılından beri hayalinde olduğunu söyledi.
İkinci proje Mudo şirketine yönelikti. Şirket yönetimi, Türkiye’de perakende markası olarak Mudo’nun 60 yıllık yolculuğuna ışık tutan bir kitap projesi geliştirmişti. Dünyalı Olmak/Mudo’nun Reklam Tarihinde Bir Yolculuk adı verilen, yazar Gökhan Akçura imzasını taşıyan kitap yayına hazırlandı. Kitap için 6 Kasım tarihinde İstanbul Minoa Pera’da bir tanıtım toplantısı organize edildi.
Ve son olarak baskı süreci devam eden ikinci bir kitabın hikâyesini sizlerle paylaşmak isteriz. Hazırlığı üç yıldır sürüyor. Yazar İlkay Baliç tarafından üzerinde çalışılan biyografi kitabında Mustafa Taviloğlu’nun yaşamı konu ediliyor. Rizeli bir ailenin ferdi olarak İstanbul Fatih’te dünyaya gelen Mustafa Taviloğlu’nun semtinden, Şişli’deki okuluna uzanan, yazları Büyükdere’de, kışları Eminönü’nde babasının armatörlük bürosunda, manifatura dükkanında, Mısır Çarşısı’nda geçen çocukluğundan başlıyor kitabın öyküsü.
Yazar İlkay Baliç, modanın değil, bir yaşamın kesitlerinden oluşturuyor kitabın içeriğini. Taviloğlu ile yoğun görüşmelerin ardından derlenen bilgiler, anılar, eşi Lüshet Taviloğlu ile yürütülen albüm incelemelerinden elde edilen fotoğraflar eşliğinde kitaba yansıtılacak. İlkay Baliç, modanın değil, Mustafa Taviloğlu’nun tarihi ve tarifi olduğunu söylüyor kitaba ilişkin. Tek bir yere odaklanmayan, sıçramalarla, her şeyi aynı anda yaşayan, vazgeçmeyen, deneyen, yeni yollar keşfeden, dünyayı tanıyarak öğrenen, öğreten kişiliğin hikâyesi yer alıyor, adı henüz belirlenmemiş olan, gelecek yılın bahar aylarında yayımlanması planlanan biyografi kitabında…
