Bir zamanlar mahalle bakkalının önünde içilen gazoz, paylaşılan dedikodu, alınan ekmeğin yanında verilen selam… Oradaki o sıcak sohbetleri, modern bir marketin çeşitliliğiyle birleştiren bir yer hayal edin. İçeri girdiğinizde sizi bir görevli değil, neredeyse bir ev sahibi karşılasın. İşte Metro Türkiye'nin yeni nesil mahalle marketi BonVeno, tam da bu hayali gerçeğe dönüştürmeyi hedefliyor.
BonVeno Genel Müdürü Eda Özkan ile markanın 50. dükkânı olan Aslı'nın BonVeno'sunda buluştuğumuzda, onu rafları bir anne şefkatiyle kontrol ederken buluyorum. Karşımda bir yöneticiden çok, mahallesine gözü gibi bakan candan bir komşu duruyor. BonVeno’nun hikâyesi, onun anlatımıyla bir market zincirinden çok daha fazlasına dönüşüyor. “Niye her mağazaya bir isim veriyorsunuz?” diye soruyorum; gülümseyerek yanıtlıyor:
“Çünkü biz mahalleliyiz, sahipleniyoruz. BonVeno sadece günlük alışverişi kolaylaştırmakla yetinmiyor; aynı zamanda mahallede bir buluşma noktası, bir sosyalleşme alanı yaratıyor. Mağazanın içinde ve dışında oturma alanları var… Sanki eski usul mahalle bakkalı, ama modern bir dokunuşla.”
Mağazaların isimleri BonVeno’nun ruhunu yansıtıyor. İlk mağaza Mert’in BonVeno’suymuş, çünkü Mert ilk mağazanın müdürü. Acıbadem’deki Fulya’nın BonVeno’su, mağazanın mimarının adını taşıyor. Gayrettepe’de Nurdan’ın BonVeno’su, kategori müdüründen geliyor. Bulunduğumuz Aslı’nın BonVeno’su ise hem 50. mağaza hem de ilk basın toplantısının yapıldığı yer. “Aslı Avrupa Yakası’nda oturuyor, ama her zaman aynı mahalleli olacak değil ya” diyor Eda Hanım gülerek.
Soruyorum “Faruk’un BonVeno’su da olsun mu?” diye. “Valla, ilk fırsatta!” diye yanıtlıyor yine gülümseyerek.
Peki, BonVeno ismi nereden geliyor?
“Esperanto’da ‘hoş geldiniz’ demek. Okunması da yazılması da kolay, global bir marka olsun istedik.”
Metro’nun gücünü arkasına alan bu konsept, Türkiye’de doğmuş. Halen Çekya ve Romanya’da da var, ama Türkiye 63 mağazayla en hızlı büyüyeni. İlk tabelayı da biz asmışız, Bostancı’da iki buçuk yıl önce. Mağaza isimleri sadece birer etiket değil; çalışanlarla, müşterilerle kurulan duygusal bağın bir parçası. BonVeno, Metro Türkiye’nin sürdürülebilirlik vizyonunu mahallelere taşımayı da amaçlıyor. Metro’nun 2012’den beri sürdürdüğü Coğrafi İşaretli Ürünler projesinin sonucu Ezine peyniri, Antep fıstığı veya Malatya kayısısı gibi yerel lezzetler BonVeno raflarında yer buluyor. Bu ürünlerin satışı, yerel üreticilerle yapılan iş birlikleriyle çiftçilere destek olurken, müşterilere yüzde 100 izlenebilirlik garantisi sunuyor; bir ürünün rafa kadar olan yolculuğunu takip edebiliyorsunuz.
Peki, BonVeno’yu farklı kılan ne?
“Bir kere, market alışverişini yeme-içme seçenekleriyle birleştiriyor. 120 metrekarelik bir mağazada bin 500’e yakın ürün var, hatta 45 metrekarelik minik mağazalarda bile çeşit bol. Metro’nun çeşitliliğini ayağınıza getiriyoruz.”
Taze meyve-sebze, Metro’nun meşhur coğrafi işaretli peynirleri, vegan ürünler, lahmacunlar, sucuklar, orada da ısıtıp yiyebileceğiniz hazır yemekler ve niceleri… Hedef, müşteri ne isterse onun rafta olması. Fiyatlar mı? “Bazen Metro’dan ucuz, bazen pahalı olabilir,” diyor Eda Hanım “ama kalite-fiyat dengemizi müşterilerimiz beğeniyor.”
Fiyatlara bakıyorum; beş lahmacun 156 lira, hayat kurtarıcı. Sandviçler 95 lira, doyurucu, öğrenciler için ideal. “Öğle arasında iş yerlerinden, akşamüstü torununu alan nenelerden herkes burada” diyor Eda Hanım.
Anketlerde en çok ürün çeşitliliği övülüyormuş, ikinci sırada kalite-fiyat dengesi, üçüncü sırada konsept, dördüncü sırada oturma alanları. Yorumlar böyle devam ediyormuş…
Eda Özkan’ın enerjisi, BonVeno’nun genç ruhuna da yansımış. “İlk İşim O” projesi, bunun en güzel örneği. 18-22 yaş arası gençler, lise mezunu olmaları yeterli, mahallelerindeki BonVeno’da part-time çalışabiliyor. “Eskiden çocuklar meselâ terziye çırak verilirdi, biz bunu modernize ettik” diye anlatıyor Eda Hanım. Temmuz 2025’te başlayan proje, 15 gençle start almış, hedef her mağazada en az mahalleli bir genç istihdam etmek.
Bir gencin hikâyesi aklımda kalıyor: Bakırköy’de oturuyormuş Kadıköy’de BonVeno’nun sosislisini yemiş, “Keşke bizde de olsa” demiş. Bir ay sonra Bakırköy’e mağaza açılmış, genç de projeyle işe başlamış. “Böyle hikâyeler bizi heyecanlandırıyor” diyor Eda Hanım. “Bu çocuklar sorumluluk öğreniyor, iş hayatını tanıyor. Para kazanmaktan daha değerli bu.”
Eda Özkan mesleğinin duayenlerinden. “Genç bir ekibiz, eski usul düşünmüyoruz” diyor. Mağaza dizaynından ürünlerin sergilendiği şeffaf kabinlere, kahve makinesinin yerleştirilmesine kadar her detaya kafa yormuşlar. “Böreği herkes satar, ama biz bulunduğu kabinin ışığını bile düşündük” diye anlatıyor.
Hedef, yıl sonuna kadar 100 mağaza. Şimdilik İstanbul odaklılar, çünkü “burada müşteri yolculuğunu daha iyi gözlemliyoruz” diyor Eda Hanım. Ama diğer şehirlere de yayılacaklarını söylüyor…
Konuşmamıza rafları dolaşarak devam ediyoruz. Giriş için “burası hızlı tüketim alanı,” diyor, “kahveni, böreğini al, git.” Taze meyve-sebze reyonu, Metro’nun meşhur tava yoğurdu, vegan ürünler, bitki bazlı sucuklar… Kahve reyonunda filtre kahve, Türk kahvesi, kapsüller… Süt reyonunda organik süt, bitki bazlı süt… “Herkesin ihtiyacına uygun bir şey var” diye çeşitliliğe dikkat çekiyor.
Kadın-erkek çalışan oranını yüzde 50’de tutmaya özen gösteriyorlar. “İki mağazamız tamamen kadın çalışan” diyor “kadınların çok yönlülüğü işimize renk katıyor.” BonVeno gibi gastronomik sosyalleşme mekânları, sadece alışveriş değil; bir davet, bir buluşma, bir hikâye sunmayı amaçlıyor. Mahalle kültürünün modern yorumuyla, yemeğin etrafında örülen ilişkiler yeniden canlanıyor.
Sohbetimiz bitiyor, ama Eda Hanım’ın enerjisi bitmiyor; “sucuk ekmek ikram edelim mi?” diye soruyor. Akşam yemeğe davetliyim, diyor ve sosisli veya sucuklu sandviç görüntüleri, raflardaki ürün zenginliği gözlerimin önünde, kahve kokuları burnumda, Eda Hanım’ın “mahallemizi sadece bugün değil, yarın da güzel tutmak istiyoruz” sözleri kulaklarımda BonVeno’dan ayrılıyorum…