Felsefe tarihimizin güçlü kalemlerinden Ahmet Arslan, 485 sayfalık çalışmasıyla yalnızca İbni Haldun’un düşünce dünyasını değil, bugünün akıl, tarih ve toplum anlayışına da ışık tutuyor.
Rüştü Bozkurt, kitabı bir “bağımsız akıl manifestosu” olarak değerlendiriyor.
Prof. Dr. Ahmet Arslan’ın yazdığı İbni Haldun kitabını Alfa Yayınları okuyucuya ulaştırdı. Bir yıl önce okuyucuyla buluşan kitabı, geçtiğimiz mart ayında yapılan ikinci baskısından okudum. Ahmet Arslan’ı kamuya açık söyleşilerinden izliyorum. Ülkemizin aydınlık yüzünün önde gelen temsilcilerinden biri. Zihninde netleştirdiği gerçeklikleri eğip bükmeden, korkunun gölgesinde karartmadan söyleyebilme özgüvenine sahip. Üzerinde çalıştığı ve 485 sayfalık bir kitap hâline getirdiği İbni Haldun ile Ahmet Arslan’ın yaşama bakışlarını örtüştüren yönlerin motive ettiği bu çalışma, emsallerinde az bulabileceğimiz bir içeriğe sahip.
Ülkemizde herkesin, dünya genelinde ise özellikle ABD ve İsrail karşısında kutsal değerlerini bile savunamayan İslam ülkeleri yöneticilerinin, entelektüellerinin, ülke sorunlarına ilişkin söz söyleyenlerin özenle okuması gereken bir kitap var elimizde.
Tarih bilincinin önemi
İbni Haldun kitabını okumaya başladığımda, Taha Akyol’un Şükrü Hanioğlu’yla yaptığı söyleşiden aldığım not zihnimi uyarıyordu:
“Bir toplumun tarihe yaklaşımı, onun çoğulculuk ve demokrasi seviyesini de ortaya koyuyor. Bunların gelişmiş olduğu toplumlarda ‘tarih’ değil, ‘tarihler’ olduğu, bunların aynı gelişmeleri farklı yorumlayabilecekleri kabul edilmektedir. Bu yaklaşım ‘tarihe’ ‘vazifeler’ vermemektedir. Buna karşılık, bu konularda yeteri kadar gelişmemiş toplumlarda, tarihe bir gerçeklik ideolojisi gibi yaklaşarak, ‘bulunacak/keşfedilecek’ tekil, tartışılmaz bir tarihin herkes tarafından benimsenmesi talep edilmekte, bir yorum dayatmakta ve farklı görüşler yasaklanmaktadır. Böylesine örneklerle kutsanan, tartışılmayan, ‘tekil’ tarihe ‘görevler’ de verilmektedir.”
Günümüzün tarihçisi olan Şükrü Hanioğlu, yapılması gerekenin tarihe bir “gerçeklik ideolojisi” olarak yaklaşılmasını terk ederek onun bir “inşa faaliyeti” olduğunu ve bunun farklı biçimlerde yapılabileceğini kabul etmektir diye görüşlerini özetliyor.
Ahmet Arslan da İbni Haldun’un tarih felsefesini anlatırken, bugün “tarih yazma anlayışına” ne denli yaklaştığını örneklerle okuyucuya iletiyor. Bir tanıtım yazısında bütün ayrıntılarını anlatmak mümkün değil. Olay ve olguların “derin iç yüzüne” sinerek, “şeylerin aslını” arayarak, “anlama” için yoğun çaba göstererek, “ayrıntıdaki nedenlerin” izini sürerek, “neden ve niçin”leri sorgulayarak tarihi inşa etme çabasını belgeliyor.
İbni Haldun, “Ümran bilincini” yükseltmede, mülk, devlet, kazanç, geçim yolları, sanat ve bilim gibi insana ve toplumsal yaşama özgü her şeyin gerçek sorgulamalara dayalı bir tarih anlayışının etkili olacağını belirtiyor.
İbni Haldun’un “Ümran Bilimi” ve “asabiye” konusunda yaptığı analizler, 500 yıl öncesinden bugüne ışık tutuyor.
Ne kadar yazı ustası olursak olalım, Ahmet Arslan’ın çalışmasının ayrıntılarını bir yazıya sığdıramayız. O zaman gelin, İbni Haldun kitabını kendini kamu aydını ve ülke yöneticisi olarak görenlerin neden okumaları gerektiğinin gerekçelerini paylaşalım.
Bağımsız aklın gözü
Ahmet Arslan’ın kaynaklardan süzerek bize ilettiklerini, daha doğrusu bizim kitabı okurken çıkardığımız dersleri özetleyelim:
- İbni Haldun’u yüzyıllar ötesinden bugüne taşıyan, düşüncelerini değerli kılan ilk özellik, aklını herhangi bir şeye emanet etmemesi. Kitabın her satırında karşımıza “bağımsız akıl gözü” çıkıyor.
- İbni Haldun’un bir şeye emanet edilmeyen bağımsız aklını, kendinden önce bilime katkı yapmış İslam bilginleri kadar antik Yunan düşünce insanlarını da okuma ve anlama merakıyla besliyor.
- İbni Haldun’u kendinden önce yaşamış düşünce insanlarından ayıran temel özelliklerden biri de, gözleyebildiği kadar evreni, yaşadığımız dünyayı ve insan doğasını “saha gözlemlerinden” sağladığı deney, deneyim ve birikimle değerlendiriyor olması.
- İbni Haldun, tarihçi ve sosyoloji biliminin kurucu önderlerinden biri. İnsanların topluluk ya da toplum örgütlenmesinde güç yaratılmasını, egemenlik oluşturulmasını, geçim örgütlenmesinde üretim ve bölüşüm ilişkilerini “doğal” ve “zorunlu olan” odağından bakarak yorumlamanın üretkenliğini kanıtlıyor.
- İbni Haldun, “doğal-duyusal cisim ve varlıkları” gözlemleyerek ulaştığı genellemeler kadar, “doğaüstü, duyusalüstü, tinsel varlıkları, metafiziği” de sorgulayarak bir arada yaşamın dengelerinin kurulmasına da ışık tutuyor.
Sözünü ettiğimiz kitabın her satırı, her paragrafı, her sayfası ve bütünü, bilinçli bir etkilenmeyle vazgeçilmez ideallere kendini angaje eden, zamana kıyarak çalışan, “Şeytanın ayrıntıda saklı olduğu” bilincini yükselten, alıcı bir ruhla anlamaya çaba gösteren insanların yaşamı nasıl “anlamlı” hâle getirebileceğinin somut örneği. Söylediği sözün, yazdığı cümlenin bir değer üretmesini isteyen herkesin okuması gereken bir eser.