Fonlar, taşıdıkları varlıkların doğasından kaynaklanan riskleri barındırır. Bunlardan en çok karşılaşılanları piyasa, karşı taraf, likidite ve kaldıraçlı işlem riskidir.
Türkiye’de yatırım fonu piyasası her geçen yıl büyüyor. Hem yatırımcı sayısındaki artış hem de fon çeşitliliğindeki genişleme, finansal sistemin olgunlaştığını gösteriyor. Fakat artan ilgiyle birlikte, fonların doğası ve işleyişine dair bazı yanlış algılar da güçleniyor. En sık karşılaşılanı ise şu: “Fonlarda risk sıfırdır.” Oysa durum tam olarak öyle değil.
Fonların güvenli yapısı nereden geliyor?
Yatırım fonları, Sermaye Piyasası Kurulu (SPK) tarafından lisans verilen ve denetlenen portföy yönetim şirketleri tarafından kuruluyor. Her fon, kendi malvarlığına sahip bağımsız bir yatırım aracıdır. Portföy yönetim şirketi finansal sıkıntıya girse dahi, fon varlıkları bu durumdan etkilenmez. Çünkü tüm fon varlıkları Takasbank veya yetkili saklama kuruluşlarında ayrı hesaplarda tutulur.
Katılma payları da Merkezi Kayıt Kuruluşu (MKK) nezdinde yatırımcı adına kaydedilir. Yani elinizdeki fonlar, dijital ortamda size ait olarak kayıt altındadır. Bu sistem sayesinde fon yatırımcısı, diğer birçok finansal ürüne kıyasla çok daha şeffaf ve korunaklı bir yapıda yer alır.
Portföy yönetim şirketinin yükümlülüklerini yerine getirememesi durumunda, Yatırımcı Tazmin Merkezi (YTM) devreye girer. 2025 yılı için bu güvence limiti 1,6 milyon TL olarak belirlenmiş durumda. Ancak bu, fonun zarar etmesi hâlinde değil, portföy yönetim şirketinin yükümlülüğünü ihlal ettiği durumlarda geçerlidir. Yani piyasa kaynaklı bir değer kaybı yaşanırsa tazmin mekanizması devreye girmez.
Riskler neden kaçınılmaz?
Fonlar düzenli ve denetimli bir çerçevede faaliyet gösterse de, taşıdıkları varlıkların doğasından kaynaklanan riskleri barındırır. Bunlardan en çok karşılaşılanları piyasa, karşı taraf, likidite ve kaldıraçlı işlem riskidir. Piyasa riski, faiz oranları, döviz kurları veya hisse senedi fiyatlarındaki dalgalanmalar nedeniyle fonun portföyündeki varlıkların değer kaybetmesiyle ortaya çıkar. Bunu özellikle hisse senedi fonlarına yatırım yapan yatırımcılar maalesef son 1 yıllık dönemde tecrübe etti. Ancak henüz çok karşılaşmadığımız riskler de var. Örneğin, Karşı taraf riski, fonun yatırım yaptığı borçlanma aracı veya türev ürünün karşı tarafının yükümlülüğünü yerine getirememesi durumunda oluşur. Bu durum para piyasası fonlarında dahi oluşabilir. Sonuçta borç verilen kurum veya piyasa borcu ödemezse bu fon tarafında kayba yol açabilir. Likidite riski, fonun portföyündeki bazı kıymetlerin —özellikle özel sektör tahvilleri veya yan hisseler gibi— istenilen zamanda makul fiyattan satılamaması hâlinde görülür. Fon getiride ve kağıt üzerinde karlı gözükmekle beraber nakde çevrim konusunda problem, fona da negatif yansır. Bunu geçmişte BIST100 dışı hisse senetleri fonlarında kısmen görmüştük. Bunlara ek olarak bazı fonlar, getiriyi artırmak için kaldıraçlı işlemler kullanır; bu strateji kazancı büyütebildiği gibi, ters yönde hareketlerde zararı da artırabilir. Tüm bu risklerin yanı sıra, fonun büyüklüğü, portföy çeşitlendirmesi ve yöneticisinin stratejik yaklaşımı da getiride önemli rol oynar. Dolayısıyla yatırımcı, bir fonun sadece performansına değil, risk yönetim kültürüne de mutlaka bakmalıdır.
Yatırımcıların en sık yaptığı hata, fon seçimini sadece geçmiş getirilere göre yapmaktır. Oysa doğru seçim, yatırımcının vade hedefi, risk iştahı ve finansal beklentileriyle uyumlu olmalıdır. Buna ek olarak fonun içeriği ve stratejisi de yatırımcı için tercih kriteri arasında yer almasında fayda var. Fonlar güvenlidir, evet ama risksiz değildir.