Fon seçiminin ilk adımı, yatırım yapılacak varlık sınıfını doğru belirlemek. Yatırımcıların kendi risk profillerini doğru tanımlamaları da en az varlık tipi kadar önemli.
Finansal piyasalarda birikimlerini değerlendirmek isteyen tasarruf sahipleri için yatırım fonları giderek daha önemli bir adres hâline geldi. Portföy yönetim şirketlerinin uzman kadroları tarafından, riski dağıtma prensibiyle yönetilen bu yapılar, yatırımcılara tek tek hisse, tahvil ya da döviz seçme zorunluluğu olmadan geniş bir yatırım evrenine erişim imkânı sağlıyor. Ancak bugün piyasada 1500’ün üzerinde farklı fon bulunması, doğru seçimi her zamankinden daha zor kılıyor. Bu nedenle yatırımcının risk, getiri ve vade tercihine uygun fonu seçebilmesi, sağlıklı bir yatırım stratejisinin temelini oluşturuyor.
Fon seçimi, makro resmi doğru okuyabilmekle başlıyor
Fon seçiminin ilk adımı, yatırım yapılacak varlık sınıfını doğru belirlemek. Bunu yaparken yalnızca geçmiş getirilere odaklanmak yerine, mevcut ekonomik koşullar ve beklentiler üzerinden değerlendirme yapmak gerekiyor. Örneğin faiz artışının beklendiği bir dönemde orta veya uzun vadeli borçlanma araçları fonlarını tercih etmek, kur yatay seyrederken CDS yükselişi öngörülüyorsa Eurobond fonlarına yönelmek doğru olmayabilir. Buna karşılık, faiz indirimlerinin olacağı ya da yabancı yatırımcı girişinin hızlanabileceği dönemlerde BIST30 ve bankacılık ağırlıklı hisse fonları daha isabetli tercihler olabilir. Yani fon seçimi, makro resmi doğru okuyabilmekle başlıyor.
Yatırımcıların kendi risk profillerini doğru tanımlamaları da en az varlık tipi kadar önemli. Mevduat gibi sabit getirili ürünlere alışkın bir yatırımcının, volatilitesi yüksek hisse senedi veya yabancı hisse fonlarında karşılaştığı geçici kayıplara tahammül edemeyip zararı realize etmesi çok sık rastlanan bir durum. Fonlardaki risk seviyesinin 1’den 7’ye yükseldikçe arttığı unutulmamalı; risk seviyesi yüksek fonlar bir hafta içinde %5-10 kazandırırken ertesi hafta aynı ölçekte düşüş de yaşayabilir. Bu nedenle özellikle yüksek riskli fonlarda geçmiş performansa bakarak seçim yapmak yatırımcıyı yanlış yönlendirebilir.
Geçmiş performans, aynı getirinin sağlanacağı anlamına gelmez
Geçmiş performans, fon yönetim tarzı hakkında fikir verse de gelecekte aynı getirinin sağlanacağı anlamına gelmez. Bu yüzden fon seçerken portföy içeriği, kullanılan finansal araçlar ve bu araçların mevcut piyasa koşullarındaki potansiyeli daha belirleyici olmalıdır. Daha istikrarlı yapıya sahip para piyasası veya kısa vadeli borçlanma araçları fonlarında geçmiş getirilerin geleceğe daha yakın seyredebileceği düşünülebilir; ancak riskli fonlarda bu ilişki zayıf olabilir.
Fonun başarılı yönetilip yönetilmediğini değerlendirmede ise en rasyonel kriter, fonun kendi karşılaştırma ölçütünü (benchmark) geçip geçemediğidir. TEFAS üzerinden fonların belirli dönemlerde BIST100, BIST30, Altın, Mevduat, TÜFE vb. endekslerine karşı nasıl performans sergilediği görülebilir. Bir fonun uzun vadede kendi ölçütünü istikrarlı şekilde geride bırakması, fon yöneticisinin başarı düzeyine dair güçlü bir göstergedir.
Fon büyüklüğü ve yatırımcı sayısı da zaman zaman seçim kriteri olarak öne çıkıyor. Büyük fonlar likidite avantajı sunarken, küçük fonlar piyasa koşullarına daha esnek uyum sağlayabiliyor. Yatırımcı sayısının yüksek olması fonun bilinirliği açısından olumlu değerlendirilebilir; ancak fonu değerlendirirken bu kriterin, risk yapısı, portföy kompozisyonu ve strateji gibi temel unsurların gerisinde kalması gerektiğini söylemek mümkün.
Sonuç olarak fon seçimi, “en çok kazandıranı bulmak”tan çok daha fazlası. Yatırımcı önce kendi risk-getiri dengesini anlamalı, ardından da beklentilerine uygun varlık sınıfı ve stratejiye yönelmelidir. Doğru fonu seçmek; hem daha sağlıklı bir yatırım yolculuğu hem de uzun vadede daha sürdürülebilir bir getiri profili anlamına gelir.
DÜZELTME NOTU
Geçtiğimiz hafta paylaştığım yazıda , portföy yönetim şirketlerinin Yatırımcı Tazmin Merkezi (YTM) kapsamına girdiğine dair bir ifade kullanmıştım. Mevzuatı yeniden detaylı inceleyince bu bilginin doğru olmadığını gördüm. Bu teknik karışıklık için tüm okurlarımdan içtenlikle özür dilerim.
Sermaye piyasası mevzuatında “yatırım kuruluşu” ifadesi iki farklı kavrama işaret ediyor: Bunlardan ilki kolektif yatırım kuruluşları (yatırım fonları), ikincisi ise yatırım kuruluşları (banka ve aracı kurumlar). YTM yalnızca yatırım kuruluşlarının, yani aracı kurumların yükümlülükleri için devreye giren bir güvence mekanizmasıdır.
Portföy yönetim şirketleri yatırım kuruluşu olarak sınıflandırılmadığı için YTM kapsamına dahil değildir.