19 Mart 2025 tarihinden bu yana yaşanan gelişmeler finansal istikrarı tehdit eder boyuta ulaştı. Enflasyonla mücadeleden ziyade finansal istikrarı sağlamak daha önemli hale geldi.
Türkiye’nin yine yeniden enflasyonla mücadelesi 2 seneye yaklaştı. Geçen iki sene süresince sadece Merkez Bankası üzerinden para politikası araçları ile yürütülen bir enflasyonla mücadele programı izliyoruz. Programın maliye politikası bacağının olmadığını, kayıt dışı ekonominin ortadan kaldırılmasına yönelik adım atılmasını değil de kayıt dışında yakalananın vergilendirilmesine yönelik bir strateji izlendiğini hep ifade ettik.
19 Mart 2025 tarihinden bu yana yaşanan gelişmeler finansal istikrarı tehdit eder boyuta ulaştı. Enflasyonla mücadeleden ziyade finansal istikrarı sağlamak daha önemli hale geldi.
Merkez Bankası’nın 17 Nisan 2025 tarihindeki rutin toplantısında Para Politikası Kurulu, politika faizi olan bir hafta, vadeli repo ihale faiz oranını yüzde 42,5’ten yüzde 46’ya yükseltmiş ve ayrıca Merkez Bankası gecelik vadede borç verme faiz oranını yüzde 46’dan yüzde 49’a, gecelik vadede borçlanma faiz oranını ise yüzde 41’den yüzde 44,5’e çekmişti.
17 Nisan 2025 faiz artırımı sonrasında ağırlıklı ortalama fonlama maliyeti ise politika faizinin üzerinde ve yüzde 48,82 seviyesinde.
Toplantı sonrası Merkez Bankası’ndan 3 Mayıs 2025 tarihinde TL’yı cazip kılmak ve kaybolan rezervleri yeniden yerine koymak amaçlı olarak makro ihtiyati çerçeveye ilişkin düzenlemeler yapıldı.
Temel strateji piyasada TL bırakmama ve dolara gidişi bu şekilde önleme ile ihracat bedellerinin Merkez Bankası’na asgari satış oranını 10 puan artırarak giden rezervin yerine yenisini koyma olarak belirlenmiş gözüküyor.
19 Mart 2025 sonrası ticari kredi maliyetleri yaklaşık 10 puan arttı. Ancak şirketler tarafında maliyetinden ziyade likiditeye ulaşımda ciddi sorunlar var ve bu durum nakit akışını durdurma noktasına her an gelebilir. Her gittiğimiz toplantıda, şirket temsilcileri ile yapılan sohbetlerde nakde ulaşamadıklarını, işletme sermayesi için bile nakit temininde çok zorlandıklarını hep duyuyoruz. Sorun çok büyük.
Son yaşanan siyasi gelişmeler ve akabinde bu sürecin iktidar tarafından sonlandırılmayacağına ilişkin yaygın kanı içeride yerleşiklerin yeniden TL’den dolara dönüşlerini hızlandırmış durumda. Bir yandan likidite sorunu diğer yandan dolarizasyon finansal istikrarı tehdit eder boyuta ulaştı.
Sorun ekonomik olmaktan çıkıp siyasi olunca Merkez Bankası’nın kontrol alanı dışına bir anda çıkılıyor. Hazine ve Maliye Bakanı motivasyon amaçlı ‘program yürüyor’ dese de program ciddi bir akamete uğramış durumda.
Merkez Bankası fonlamasının ortalamada koridorun üst bandına yakınsayan oranı Merkez Bankası tarafından 17 Nisan 2025 tarihinde yapılan faiz artırımının yeterli olmadığı kanaatini oluşturuyor bende.
Dolarizasyonun devamı ve rezervlerin kaybının devamı halinde ikinci bir faiz artırımı artık çok uzak bir ihtimal gibi durmuyor. Ancak bir taraftan da haziran ve temmuz gibi piyasa bir faiz indirimi bekliyor. Beklentileri bu noktadan çevirebilmek çok güç.
İşin bu kısmı finansal istikrar kısmı ve bence şu an için enflasyon hedefinden çok daha önemli.
Enflasyona gelince;
5 Mayıs 2025 tarihinde, 19 Mart 2025 ve devamında yaşanan olaylar sonrası merakla beklenen nisan ayı TÜİK enflasyonunu gördük. TÜİK her zamanki gibi şapkadan tavşan çıkardı ve en iyimser beklentilerin bile altında yüzde 3 olarak nisan ayı enflasyonunu açıkladı.
TÜİK’e göre yıllık enflasyon ise mart ayındaki yüzde 38,1 seviyesinden nisanda yüzde 37,86’ya geriledi. Fakat çekirdek enflasyon göstergeleri aylık manşet enflasyondan daha fazla artmış durumda. Hem mal enflasyonunda hem de hizmet enflasyonunda artış dikkat çekici. Enflasyon artış oranının TÜİK tarafından yüzde 3’te tutulmuş olması bile bu tabloyu değiştirmeye yetmemiş.
Merkez Bankası’nın nisan ayı Para Politikası Kurulu toplantısında politika faizini yüzde 46’ya çıkardığından az önce bahsetmiştim. Yüzde 46 politika faizini esas aldığımızda politika faizinin yıllık tüketici enflasyonunun 8,14 puan üzerinde olduğunu görüyoruz.
Ancak kur hareketini kesemeyen Merkez Bankası’nın fonlamayı koridorun üst bandına (yüzde 49) yakın yüzde 48,82 seviyesinden yaptığını da yine yukarıda belirtmiştim. Bu fonlama faizini dikkate aldığımızda TÜFE-faiz makasının 10,96 puan olduğu net bir şekilde görülüyor.
Çekirdek enflasyondaki yükseliş ise beklentilerdeki bozulmayı daha net görmemize yardımcı oluyor.
Merkez Bankası tahmininde Medyan (ortanca) değer yüzde 24. TÜİK enflasyonunun nisan ayında yüzde 3 gelmesi ile 2025 yılının ilk dört ayının enflasyonu kümülatif yüzde 13,36 oldu. Ortanca değer olan yüzde 24’e ulaşmak için gelecek 8 aydaki enflasyonun kabaca 10,64 olması lazım. Bu da aylık bazda ortalama yüzde 1,33 enflasyon demek. Bu olur mu? Hemen olmaz demeyin. TÜİK varsa olabilir.
6 Mayıs 2025 tarihinde TCMB nisan ayı aylık fiyat gelişmeleri raporunu yayınlandı.
Raporda Merkez Bankası; ‘Mevsimsellikten arındırılmış verilerle aylık artışlar, tüketici fiyatlarında bir önceki aya kıyasla yataya yakın seyrederken, B ve C endekslerinde güçlenmiştir. B endeksini oluşturan gruplarda, temel mal ve işlenmiş gıdada belirgin olmak üzere, fiyat artışlarının yükseldiği gözlenmiştir. TCMB bünyesinde takip edilen göstergeler, nisan ayında enflasyonun ana eğiliminde aylık bazda yükselişe, üç aylık ortalamalar olarak ise yataya yakın bir seyre işaret etmiştir’ diyerek aslında bir uyarıda bulunuyor.
Hem finansal istikrar hem de enflasyonda hedeflere ulaşabilmek için görev siyasi iktidara düşüyor. Normalleşme adımları atılmadığı taktirde sil baştan en başa dönme ihtimalimiz her geçen gün artıyor.