Şirketler cephesinde biz faiz, kur ve düşük kârlar sarmalında hayata devam etmeye çalışırken, yeşil dönüşüm ve yapay zeka hem rekabette hem de üretim modellerinin değişiminde çok önemli hale geldi.
Türkiye yaklaşık 2 yıldır enflasyonla mücadele programı adı altında para politikasının etkin olduğu, kuru belirli bir seviyede tutarak maliyet enflasyonunu önlemeye çalışan bir politika seti uyguluyor. Enflasyonla topyekûn bir mücadele olmadığını hep söyledik. Maliye Politikasının destek olmadığı, kamunun keyfi harcamalarının son sürat devam ettiği, merkezi yönetim bütçesi içerisinde faiz ödemelerinin uzun bir dönem sonra yeniden en önemli kalem haline geldiği bir sürecin içerisinden geçiyoruz.
İşletmelerimizin pek çoğu yıllardır verilen ucuz krediyle uyuşmuş halde. Rekabet, ucuz üretim için teknolojiye yatırım yapma, işgücünü verimli kullanma, maliyet yönetimi, risk yönetimi gibi kavramlardan çok uzak bir şekilde hayatta kalmalarının tek şartı olarak ucuz işgücü ve zayıf TL’nin katkısından medet umuyorlar.
Deniz bitip kara göründüğü için (krediye ulaşımın zorlaşması, yüksek kredi maliyetleri ve enflasyon muhasebesi vb. nedeniyle) koca koca şirketlerin aslında ne kadar kötü yönetildiğini de bu dönemde görmüş olduk.
Şirketler cephesinde biz faiz, kur ve düşük kârlar sarmalında hayata devam etmeye çalışırken, iki konu hem rekabette hem de üretim modellerinin değişiminde çok önemli hale geldi. Bunlardan ilki yeşil dönüşüm ve karbon ayak izi uygulamasına geçiş iken diğeri tüm dünyanın tartışmasız bir şekilde gündeminde olan yapay zekâ ve yapay zekâ destekli üretim.
Şirketlerimizin bu iki konuya ne kadar hazırlıklı oldukları ayrı bir tartışma konusu elbette ama toplum olarak ne kadar hazır olduğumuzu da sorgulamak gerekiyor.
Dünya, sınır teknolojilerini konuşuyor
Yapay zekâ konusu sadece moda bir terim değil. Biz daha yapay zekâ ve üretimin yapay zekâ ile yeniden şekillenmesini tanımaya ve anlamaya çalışırken dünya, içinde yapay zekânın da olduğu bütünleşik bir teknolojik değişimi ‘sınır teknolojileri’ni konuşuyor.
Sınır teknolojileri, yapay zekadan yeşil hidrojene ve gen düzenlemeye kadar güçlü bir dönüştürücü potansiyele sahip olan ve ekonomik kalkınma, sürdürülebilirlik ve yönetişim için yeni fırsatlar sunan gelişmiş ve yeni nesil teknolojiler bütünü. (UNCTAD, 2018). Sınır teknolojileri, blok zincir ve ‘yapay zekâ'dan (AI), nesnelerin internetine (IoT) ve sanal gerçekliğe (VR) kadar her şeyi içeriyor.
Bu teknolojiler karmaşık sorunları çözmeye yardımcı olmakla birlikte, zaman alıcı girişimlerin daha verimli bir şekilde gerçekleştirilmesine olanak tanımaları ve ölçeklenebilirlik ve hızlı üretim potansiyeli sunmaları nedeniyle de rekabette ön plana çıkarıcı unsurlar.
Teknolojik değişikliklerin hızı çoğu zaman şaşırtıcı olabilse de tüketiciler olarak bizler, akıllı buzdolapları ve hoparlörlerden (IoT) sohbet robotlarına (AI) ve kripto para birimlerine (blockchain) kadar bu tür teknolojiyi giderek daha sık deneyimliyoruz artık hayatımızda.
Sınır teknolojileri sadece üretimde değil aynı zamanda 21. yüzyılın zorluklarını ele almak için küresel çözümler oluşturmada ve uygulamada önemli bir rol oynamaya başladılar.
Sınır teknolojilerini değerlendirmenin bir ölçüsü de pazar büyüklükleri; yani pazardaki ürün ve hizmet satışlarından elde edilen toplam gelirler.
Pazarın 2033’te 16,4 trilyon dolara ulaşması bekleniyor
UNCTAD ‘2025 Teknoloji ve Yenilik Raporu’na göre; sınır teknolojileri 2023'te 2,5 trilyon dolarlık bir pazarı temsil ediyorken, önümüzdeki yıllarda 6 kat artarak 2033'e kadar 16,4 trilyon dolara ulaşması bekleniyor. Bu artış, 2020 ile 2030 arasındaki dönemi kapsayan Teknoloji ve Yenilik Raporu'nun önceki baskısındaki projeksiyona uygun olarak yaklaşık yüzde 20'lik bir bileşik yıllık büyüme oranına tekabül etmekte.
Farklı sınır teknolojileri sıklıkla birbirleriyle örtüştüğü, etkileşime girdiği için pazarları net olarak ayrıştırmak çok mümkün olmayabiliyor. Bu nedenle çifte sayım mümkün. Bununla birlikte, bu teknolojiler halihazırda önemli bir ölçekte konuşlandırılıyor ve güçlü bir pazar potansiyeli sunuyorlar.
Rapora göre; 2033 yılına kadar, en büyük pazar büyüklüğüne sahip öncü teknoloji muhtemelen yapay zekâ (AI) olacak. Bahsettiğimiz büyüklük yaklaşık 4,8 trilyon dolar ve toplam pazarın yüzde 30'unu oluşturuyor.
Sürekli yeni atılımlar yapay zekâyı daha güçlü ve verimli hale getirirken ve birçok sektörde ve işletmelerin faaliyetlerinde benimsenmesini de destekliyor (Facts and Factors, 2024).
Özellikle 2022'den bu yana; farklı ülkelerdeki ve endüstrilerdeki kuruluşların içerik oluşturma, ürün geliştirme, otomatik kodlama ve kişiselleştirilmiş müşteri hizmetleri gibi çok çeşitli görevlerde yapay zekâ desteğine geçmesi ile Üretken Yapay Zekâya (GenAI) olan ilgi de artmış durumda. (Accenture, 2023; McKinsey & Company, 2023).
Rapora göre; en büyük 100 kurumsal Ar-Ge yatırımcısı içinden, yaklaşık yarısı ABD merkezli ve bunların başında Alphabet, Meta, Microsoft ve Apple geliyor. Yaklaşık yüzde 13'ü Çin'de merkezlenmiş durumda ve bunların başında Huawei ve Tencent geliyor.
Bundan 10 yıl önce sadece yüzde 2’lik bir paya sahip olan Çin’in, yapay zekâ, teknoloji ve üretken yapay zekâ yatırımları ile Almanya, Japonya, Kore Cumhuriyeti, İsviçre ve Birleşik Krallık gibi geleneksel Ar-Ge liderlerini geride bıraktığını da not etmek lazım. Sanırım Çin’in Başkan Trump tarafından neden en büyük tehdit olarak algılandığı sorusunun cevabı da burada yatıyor.
Başkan Trump tarafından tek taraflı savaş aslında ne bir ticaret savaşı ne de kur savaşı. Bu tamamen üretken teknolojiye sahip olma ve bunu kaptırmama savaşı diyorum hep en başından bu yana.
Çin dışında, en büyük 100 kurumsal Ar-Ge yatırımcısının hiçbiri gelişmekte olan ülkelerden değil. Burası da bence çok dikkat çekici.
İçeride kısır çekişmeler, yıllardan bu yana devam eden yüksek enflasyon, sürekli geçmişin kötü örneklerini sunmak, sadece ve sadece seçim kazanmaya yönelik yok edici hamleler, gençleri umutsuz ve ülkeden kaçar hale getirmekle kalmıyor, ülkenin ve şirketlerimizin sanayi devriminden daha büyük bir dönüşümü ıskalamamıza da neden oluyor.
Maalesef kaçırılanın telafisi de mümkün değil.