Son dönemde etki yatırımı alanındaki konuşmalarda dikkatimi çeken bir durum var: Filantropi dendiği anda ortamda bir sessizlik oluyor. Sanki masaya eskide bırakılmış, üstü örtülmeye çalışılan bir kelime bırakılmış gibi. Oysa bu refl eks bize ne söylüyor? Filantropiyi görmezden gelerek gerçekten ilerleyebilir miyiz?
Bugün birçok aktör etki yatırımını filantropiden kesin bir çizgiyle ayırmaya çalışıyor. Bu ayrım belki bir dönem gerekliydi; “biz bağış değiliz, yatırım getirisiyle birlikte etki yaratıyoruz” demek, yatırım dünyasında yer açmanın yolu oldu. Fakat geldiğimiz noktada filantropiyi tümüyle bir kenara itmek, aslında etki yatırımının bugün yüzünü dönmesi gereken yeri inkâr etmek anlamına geliyor. Çünkü etki yatırımının bugününde toplumsal faydayı önceleyen, filantropiden beslenen bir motivasyon olmalı. Burada mesele filantropiyi eski haliyle tekrar uygulamak değil. O formun sınırlılıklarını biliyoruz: PR amaçlı geri verme pratikleri, sistemsel dönüşümü hedeflemeyen projeler, üstten bir tavır…
Bunların ötesine geçmeliyiz. Ama aynı zamanda filantropiyi tamamen unutmamak, onu dönüştürmek ve bugünün ihtiyaçlarına göre yeniden tanımlamak zorundayız. Etki yatırımı ile filantropi arasında keskin duvarlar örmek yerine, bu iki alanı bir spektrumun parçaları olarak görmek gerekiyor. Servetin yeniden dağılımına yönelik daha çok düşünmek zorundayız.
Bugünün ihtiyacı, filantropiyi yenilikçi modellerle güncellemek: blended finance, recoverable grants, topluluk temelli fonlar, steward ownership… Bunlar filantropiyi olduğu gibi değil, dönüştürerek bugüne taşımak için araçlar olabilir. Yatırım disiplinini filantropik değerlerle buluşturmak, bizi hem sermayeye doğru sorular sormaya hem de ayrıcalıkları yeniden kamusallaştırmaya zorlar. Asıl konuşmamız gereken mesele bu: Sermayenin kimde toplandığı, bu servetin hangi ayrıcalıkları ürettiği ve bu ayrıcalıkların topluma karşı sorumluluklarının nasıl tanımlanacağı.
Filantropiyi sadece bir jest olmaktan çıkarıp, toplumsal ihtiyaçların yükünü gerçekten sermayeye bindirecek mekanizmaları kurabilir miyiz? Servet vergilerini, yeniden dağıtım ve ön dağıtım modellerini, aile ofislerinin dönüşümünü, fon yöneticilerinin görev tanımını değiştirmeyi tartışmadan sistem dönüşümünü nasıl başarabiliriz?
Bugün özellikle Türkiye’de sistem dönüşümünü hedefleyen, projelerin ötesinde gelirini, varlığını doğru şekilde sisteme yeniden verme pratiklerini deneyen, özellikle biraz iyilik yapmak değil planlı bir şekilde finansal varlığını sistematik bölüşebilen filantropik hareketlere, vakıf yapılarına ihtiyacımız var. Dünyadan, Avrupa’dan fon alabilmek için değil; bu topraklarda kazanılanı yine bu toprağa geri verme cesaretini yaratabilecek bir bölüşme kültürünü inşa etmeliyiz. “Yukarıdan verme” alışkanlığının ötesine geçip, sistemin devamlılığı için sistemi finansal olarak besleyebilecek yeni vakıf yapılarını sahadan isimlerle, “faydalanıcılarla” kurmak zorundayız. Bugüne kadar oluşturduğumuz vakıf yapıları, filantropik adımlar yeterli değildi. Bugünden sonra daha büyüğüne, daha hızlısına geçmemiz gerekiyor. Varlıkların ayrıcalığından dağıtıcı ekonominin avantajlarına bugün hep birlikte.