GSYH içerisinde sanayinin payı 2022 yılında yüzde 26,4 iken, 2023 yılında yüzde 22,9 olmuş. 2024 yılında ise yüzde 20’ye gerilemiş.
İstanbul Sanayi Odası (İSO) Türkiye İmalat Satın Alma Yöneticileri Endeksi (PMI), imalat sanayi sektörünün kaydettiği performansı göstermesi açısından çok önemli bir gösterge. PMI verilerinin bir diğer özelliği ise ortak metodolojiye sahip olması ve tüm dünyada hemen hemen aynı tarihlerde açıklanması nedeniyle ülkeler arası karşılaştırmaya imkân tanıması.
Bizde imalat PMI hesaplanırken maalesef hizmetler PMI hesaplanmıyor. Bu büyük bir eksiklik. Gerçi MÜSİAD’ın Satın Alma Yöneticileri Endeksi (SAMEKS) hem imalât hem hizmetler hem de bileşik endeks olarak hesaplanıyor ancak onlar da bu endeksi duyurmakta ve genel kabul görmüş bir hale getirmekte epey sessizler.
Sanayide ciddi kan kaybı yaşanıyor
Türkiye hızla üretimden uzaklaşıyor. TÜİK verilerine göre GSYH içerisinde sanayinin payı 2022 yılında yüzde 26,4 iken, 2023 yılında yüzde 22,9 olmuş. 2024 yılında ise yüzde 20’ye gerilemiş. Ciddi bir kan kaybı yaşanıyor. Türkiye gibi gelişmekte olan bir ülkenin sanayisini kaybetme, sadece hizmetler sektörü ile yürüyebilme şansı yok. Üstelik hizmetler sektörünün iki başatından turizm oldukça kırılgan ve pahalılaşan Türkiye nedeniyle turistlerin ilk destinasyonu olmaktan uzak şu aralar. Diğer önemli alan lojistik sektörü ise ihracat iyi olunca daha fazla gelir getiren bir alan. İhracatın ana lokomotifi ise İmalat Sanayi. Mayıs 2025 itibariyle 100 birimlik ihracatın içinde imalat sanayinin payı yüzde 95’e yükselmiş durumda.
İSO Haziran 2025 Türkiye PMI verilerine göre; Mayıs ayında 47,2 olan manşet PMI, haziranda 46,7’ye gerileyerek son sekiz ayın en düşük değerini almış durumda. Eşik değer 50. Bunun üstü genişlemeyi gösterirken altı daralmaya işaret ediyor.
Sanayi sektörünün faaliyet koşulları Nisan 2024’ten itibaren kesintisiz bozulma eğilimi göstermiş.
Temel sebep talepteki zayıflık. Bu zayıf talep yeni siparişlerin haziran ayında da azalmasına neden olmuş ve böylece mevcut düşüş trendi ikinci yılını tamamlamış durumda. Haziran ayında yeni ihracat siparişleri de daralma göstermiş. Her iki endekste de yavaşlama son üç ayın en belirgin düzeyinde gerçekleşmiş.
Buna bağlı olarak, istihdam ve satın alma faaliyetlerindeki gerileme de hız kazanmış durumda. İstihdamdaki düşüş son dokuz ayın en yüksek oranında gerçekleşirken, satın alma faaliyetlerinde ise Eylül 2024’ten bu yana en sert yavaşlama gözlenmiş. Haziran 2025’te girdi stokları azalırken, satışlardaki gerilemeye bağlı olarak nihai ürün stokları son üç ayda ilk kez artmış.
Bazı firmalar girdi maliyetlerindeki yükselişe bağlı olarak satış fiyatlarını yükseltse de talepteki zayıflık fiyat belirleme gücünü sınırlamış. Tedarikçilerin teslimat süreleri son dört aydır ilk kez artmış.
Sanayideki durum özetle bu şekilde.
Sanayinin durumu bir kenara; gelinen nokta TCMB’nin istediği durum
Sektörler bazında baktığımızda metal ana sanayi ve tekstilde daralma daha etkili. Ürünleri inelastik olan gıda sektöründe bile belirgin bir daralma var.
Sanayide gelinen bu nokta sürpriz değil. Enflasyon sebep, sanayide daralma sonuç. Piyasa dengesi olan faizle bir kere oynadınız mı, bunu yerine oturtmak hem çok uzun zamanda oluyor hem de çok fazla tahribat veriyor.
Bununla birlikte sanayideki bu daralma bir anda ortaya çıkan ya da yanlış politika uygulaması kaynaklı değil. Sanayinin içinde bulunduğu durumu bir an için bir kenara koyduğumuzda gelinen nokta tam da Merkez Bankası’nın istediği bir durum aslında.
Mesela ‘bazı firmalar girdi maliyetlerindeki yükselişe bağlı olarak satış fiyatlarını yükseltse de talepteki zayıflık fiyat belirleme gücünü sınırlamış olması’ uygulanan para politikası ile arzulanan bir durum. Haklı serzenişler bir yana Merkez Bankası’nın aldığı önlemlerin etkisinin görülmesi açısından önemli bir gösterge.
Merkez Bankası sanayide bu durumun yaşanacağını bize uzunca bir dönemdir Enflasyon Raporları ve bu raporlar içerisinde yayınladığı ‘çıktı açığı’ grafikleri ile ima ediyor.
Peki nedir bu ‘çıktı açığı’?
Çıktı açığı basitçe; Bir ekonomideki mevcut üretim düzeyinin o ekonominin potansiyel üretim seviyesinden farkı olarak tanımlanıyor.
Ekonomide çıktı açığı pozitif olduğunda, yani talep fazla olduğunda, üretim kapasitenin üstüne çıkar ve bu da enflasyonu artırabilir. Tersine, çıktı açığı negatif olduğunda, yani talep düşük kaldığında, üretim kapasitesinin altında kalınır ve bu durum enflasyonun düşmesine neden olabilir.
Bu nedenle çıktı açığı çok önemli bir gösterge.
Merkez Bankası 22 Mayıs 2025 Tarihli 2025 Yılı II. Enflasyon Raporu’nda; ‘..Yılın ilk çeyreğinde toplam talep koşullarının enflasyonu düşürücü etkisinin bir önceki Rapor dönemine göre azaldığı, çıktı açığının nötr seviyeye yakın seyrettiği tahmin edilmektedir. Bununla beraber, talep koşullarının, finansal koşullardaki sıkılaşma ve küresel gelişmelerin etkisiyle yılın kalanında dezenflasyonist patikayla daha uyumlu olacağı öngörülmektedir.’ diyerek talep koşullarının daralacağını ve dolayısıyla üretimin düşeceğini söylüyor bize.
Sorun, politikanın maliye bacağının olmaması
Burada tek istenmeyen durum ihracatın daralmış olması. Kurdaki seviye ve içeride artan maliyetler Türk ihraç ürünlerinin pahalı olmasının sebebi. Yıllarca kur etkisi ile işçilik maliyetlerini düşürmeye, TL’nin değer kaybı ile katma değersiz ürünlerden kazanç sağlamaya alışmış bir kısım ihracatçı için bu yeni durum alışılmadık bir süreç. Yönetebilmek çok zor.
Geçmişte hükümetin yanlış ekonomi politikalarının destekçisi olup, olmaz şartlarda faiz indirimi isteyenlerin ve elde ettikleri ucuz kaynakları verimlilik artışı sağlayıcı, maliyet düşürücü alanlara yatıramayanların baş edeceği bir durum değil elbette.
İşini iyi yapanlar için ise mevcut durumla başa çıkabilmek adına mutlaka maliye politikasının devreye girmesi, özellikle istihdam tarafında desteklerin artması şart.
Başından beri söylüyorum. Programın maliye politikası bacağı yok. Sorun aslında birazda buradan kaynaklanıyor.