TÜİK enteresan bir veri merkezi. Neyin şikâyeti varsa ülkede aslında o şikâyetin yersiz olabileceği bir sonraki veri döneminde yayınlanan verilerle adeta yalanlanıyor.
Bu hafta önemli verilerin geldiği bir hafta oldu. Bunlardan en önemlilerinden biri şüphesiz pazartesi günü açıklanan 2. Çeyrek Büyümesi verisi.
Türkiye ekonomisi, TÜİK verilerine göre 2024 yılı 2. çeyreğinden 2025 yılı 2. çeyreğine yüzde 4,8 büyüdü. Gelen veri oldukça kuvvetli. Enflasyonla mücadele döneminde Merkez Bankasının bizlere ima ettiği çıktı açığı grafiği ile pek de örtüşmeyen bir Gayri Safi Yurt İçi Hasıla verisi bu.
2024 yılı 2. çeyrekten 2025 yılı 2. çeyreğe baktığımızda inşaat sektörü manşet büyüme olan yüzde 4,8’in iki katından fazla yüzde 10,9 büyümüş. Bilgi ve iletişim faaliyetleri yüzde 7,1 büyürken sanayi yüzde 6,1 büyümüş. Artı tarafta en dikkat çekici elbette sanayinin gösterdiği bu yüksek büyüme. Eksi tarafta tarım sektörünü yüzde -3,5 daralma ile görmek ise artık vaka-ı adiye.
Peki neden sanayi sektörü dikkat çekici? Çünkü son dönemlerde sanayicilerin, sanayi odası temsilcilerinin sürekli düşük kârdan, finansmana erişimdeki zorluklardan, kur etkisi nedeniyle ihracat pazarlarındaki daralmadan, içeride yüksek üretim maliyetlerinden şikâyet ettiklerini duyuyoruz. Buna karşılık bu serzenişleri pek de doğrulamayan bir büyüme geldi sanayiden.
TÜİK enteresan bir veri merkezi. Neyin şikâyeti varsa ülkede aslında o şikâyetin yersiz olabileceği bir sonraki veri döneminde yayınlanan verilerle adeta yalanlanıyor.
Örneğin bizler sanayi yeterince büyüyemiyor, büyüme dengesiz dediğimiz de bir bakıyoruz bir sonraki GSYH döneminde büyüme kısmen dengelenmiş ve sanayi de manşet büyümenin üzerine gelmiş.
Verilere önceki yılın aynı çeyreğinden cari yılın aynı çeyreğine göre bakmak bazen analizi doğru yapmayı da engelleyebiliyor. Fed büyüme verilerine bir çeyrekten diğerine bakarak analizini gerçekleştiriyor. Bizde veriler hem önceki yılın aynı çeyreğine göre hem de bir önceki çeyreğe göre yayınlanıyor.
Örneğin sadece 2024 2’nci çeyrekten 2025 2’nci çeyreğe göre baktığımızda kuvvetli gelen büyümenin kuvvetli şekilde gerçekleşmiş hanehalkı tüketimi eşliğinde oluştuğunu görüyoruz. Elbette bu da doğru ama hane halkı tüketimi hala çok kuvvetli demek doğru değil. Çünkü 2025 yılı 1’inci çeyreğine göre baktığımızda hane halkı tüketiminin 2025 yılı 2’nci çeyreğinde yüzde -0,7 olarak gerçekleştiğini, 2025 yılı 1’inci çeyreğinde de yine hane halkı tüketiminin 2024 yılı son çeyreğine göre yüzde -0,5 daraldığını görüyoruz. Yani aslında hanehalkı tüketimi ılımlı bir şekilde daralıyor. Tıpkı Merkez Bankası’nın öngördüğü şekilde.
Yine çeyreklik bazda baktığımızda 2025 yılı 2’nci çeyreğinde bir önceki çeyreğe göre hanehalkına hizmet eden kâr amacı gütmeyen kuruluşların tüketimi (vakıflar, dernekler, sosyal yardım ve dayanışma kuruluşları) ise yüzde 0,7 artmış. Ancak hane halkı tüketimi düştüğü için bir nevi karşıt güç görevini görmüş.
Çeyrekten çeyreğe esas önemli daralma devletin nihai tüketim harcamalarında yüzde -4,4 ile gerçeklemiş. Kamu harcamalarını kesmediği sürece enflasyonda bir düşüş beklemek çok gerçekçi değil demiştik daha önce. Nitekim kamunun harcamalarını azalttığı Nisan-Mayıs-Haziran 2025 döneminde TÜFE’deki gerçekleşmeler de Nisan’da yüzde 3,0, Mayıs’ta yüzde 1,53 ve Haziran’da da yüzde 1,37 olarak gerçeklemiş. Yani enflasyon bu dönemde düşmüş.
Çeyreklik verilerde esas anlaşılması zor olan kısım ise gayrı safi sabit sermaye oluşumu (GSSSO). 2025 yılının 2’nci çeyreğinde GSSSO yüzde 2,4 artış göstermiş. Kuvvetli bir artış bu. Üstelik bir önceki çeyreğe göre yüzde 1,6’lık büyüme sadece ve tek başına GSSSO’dan gelmiş gibi gözüküyor.
GSSSO; bir ekonomide belirli bir dönemde sabit varlıklara yapılan net yatırımların toplamını ifade eder. Diğer bir ifade ile üretim kapasitesini artırmak amacıyla makine, teçhizat, binalar, altyapı ve diğer sabit sermaye mallarına yapılan harcamaların ölçüsüdür. GSYH içerisindeki toplam yatırımlara yani (I) değerine ulaşmak için firmaların elinde kalan hammadde, yarı mamul ve mamul stoklarındaki değişimin GSSSO’na eklenmesi gerekir.
Özetle; GSSSO’nun çeyreklik büyümeye bu kadar etki yapabilmesi çok gerçekçi durmuyor.
İkinci Çeyrek olarak adlandırılan dönem Nisan-Mayıs-Haziran verilerini kapsıyor. Türkiye’de 2025 yılı ikinci çeyreğine girilirken, 19 Mart 2025 tarihinde Ekrem İmamoğlu’nun tutuklandığına şahit olduk. Bu tutuklama ile birlikte önce kısa süreli ama sert bir kur atağı oldu. Sonra TCMB 20 Mart 2025 tarihinde bir ara toplantı ile gecelik vadede borç verme faiz oranının yüzde 46’ya yükseltilmesine karar verdi. Ardından 17 Nisan 2025 tarihli toplantısında, politika faizi olan bir hafta vadeli repo ihale faiz oranının yüzde 42,5’ten yüzde 46’ya yükseltilmesine karar verdi. Koridorun üst bandını da yüzde 49’a çekti. Buna rağmen rezervlerdeki erime durdurulamadı ve yaklaşık 50 milyar Dolar rezerv erimesi gerçekleşti.
Faiz indirimi beklerken faiz artırımı ile karşılaşan, kurdaki artışa muhatap olan şirketler için tam bir belirsizlik ortamının hâkim olduğu bir süreçte yani 2025 yılının 2.ci çeyreğinde hangi motivasyon ile sabit varlık yatırımını artırdıkları sorusunun cevabını ben en azından kendime veremiyorum.
Dış Ticaret verilerinden hareketle Türkiye’de sanayi üretiminin yapısının değiştiğini söyleyebilmek de pek mümkün gözükmüyor.
2025 yılı Temmuz ayı dış ticaret istatistiklerinde; yüksek teknolojili ürünlerin toplam ihracat içerisindeki payının bir önceki yıla göre yüzde 2,8’den yüzde 4,2’e yükseldiğini, keza benzer şekilde orta yüksek teknolojili ürünlerinin payının da 37,6’dan 41,6’a yükseldiğini gördük.
Fakat sanayideki dönüşümün bu kadar hızlı olabilmesi mümkün değil. Bu konuyu, yani “sanayi gerçekten dönüşüyor mu?” sorusunun cevabını kendimce sonraki haftalarda vermeye çalışacağım. Ama şimdilik bu ‘spoiler’ olarak burada dursun.
Özetle; büyüme verisine ilişkin olarak ileriki dönemlerde bir düzeltme gelirse çok şaşırtıcı olmayacaktır.
Keşke bizde de ‘öncü büyüme’ ve ‘nihai büyüme’ olarak iki ya da üç farklı dilimde açıklansa GSYH verileri.