Tam elektrikli araçlara yönelik ÖTV oranlarında yapılan son değişiklik, yalnızca fiyat etiketlerini değil, pazarın yönünü de yeniden şekillendirebilir.
AB'nin 2035’te içten yanmalı motorlu araçları yasaklama planı, demokratik meşruiyetten yoksun ve toplumsal gerçekliklerden kopuk bir "duyuru" olarak başlamıştı. Ancak uygulamada tüketici talebindeki durgunluk, altyapı yetersizlikleri ve Çin rekabeti gibi ciddi sorunlarla karşılaşınca, AB Komisyonu şimdi kamuoyu istişaresi ve e-yakıt istisnası gibi taktiksel adımlarla bu krizi yönetmeye çalışıyor.
Baştan inşa edilmeyen dönüşümler, meşruiyet ve uygulanabilirlik krizleriyle yüzleşirler… Bizdeki ÖTV sistemsizliği gibi…
Tam elektrikli araçlara yönelik ÖTV oranlarında yapılan son değişiklik, yalnızca fiyat etiketlerini değil, pazarın yönünü de yeniden şekillendirebilir. 24 Temmuz 2025 itibarıyla yürürlüğe giren yeni düzenleme, özellikle e-motor gücü 160 kW’ın altında olan ve fiyatı 1.450.000 TL’yi aşmayan araçlar için uygulanan %10’luk düşük vergi oranını ortadan kaldırarak, bu segmentteki ÖTV’yi %25’e çıkardı. İlk bakışta teknik bir düzenleme gibi görünse de; bu değişiklik, piyasa üzerindeki etkisi, kısa ve orta vadede çok daha katmanlı sonuçlara gebe…
Yapılan güncelleme ile eski sistemin matrah bazlı üçlü yapısı, hem vergi oranları hem de eşik değerleri bakımından yukarıya taşındı. 160 kW üstü modellerde de artış 15 puanla %75’e kadar çıktı. Böylece, vergi avantajıyla geniş kitlelere ulaşabilen giriş seviyesi BEV modelleri için ciddi bir maliyet artışı gündeme geldi.
Bu artışın satışları nasıl etkileyeceğiyle ilgili iki farklı senaryo öngürülüyor…
Ulaşılabilir görülen modeller erişim dışına taşınabilir
İlk senaryoda, vergi artışı ekonomik seçenekler arayan tüketici davranışlarını doğrudan etkileyecek bir eşik değişimi yaratıyor. Yaklaşık 1.5 milyon TL’lik bir araçta oluşacak 200-250 bin TL’lik fark, daha önce “ulaşılabilir” görülen modelleri erişim dışına taşıyabilir. Özellikle pazarın genişlemesinde başrolün sahibi bu segmentteki alıcı kitlesinin kararlarını ertelemesi ya da tamamen vazgeçmesi olası…
İkinci ve daha az tartışılan etki, düzenlemenin pazar kompozisyonunu yeniden şekillendirmeye dönük olduğu yönünde. Matrah limiti 1.650.000 TL olarak belirlenerek, bazı yerli üretimlerin temel versiyonları için %25’lik dilim, bir koruma gibi görünse de; ithallerin büyük bir bölümü daha yüksek dilimlere kayarak ciddi fiyat dezavantajı yaşadı. Bu durum, iç pazarın ithalata karşı kısmen korunduğu ve yerli üretimin teşvik edildiği bir stratejik yeniden yapılandırma olarak da okunabilir.
Satışlarda belirgin bir yavaşlama olabilir
Buna karşın “satışlar etkilenmez” argümanının da makul dayanakları var. Yeni düzenlemenin yalnızca elektrikli araçlara değil, içten yanmalı motorlu araçlara da vergi artışı getirdiği unutulmamalı. Vergi artışları sonrası, bir iki model hariç, birçok popüler benzinli ve dizel araç da, daha pahalı hale geldi. Böylece sahip olma ve kullanım maliyetilerinin yanında performans avantajlarıyla elektrikli araçların görece cazibesi devam ediyor, da diyebiliriz.
Kısa vadede, düşük ÖTV oranının kalkması satışlarda belirgin bir yavaşlama yaratabilir. Özellikle karar aşamasındaki tüketiciler için bu artış caydırıcı bir unsur olacaktır.
Eğer konu sadece vergi gelirlerini arttırmak değilse; daha korumacı ve yerli odaklı bir yapıya doğru evrilmenin yolunu açan bu son vergi düzenlemesi, devletin iç pazarı yönlendirme ve yerli üretimi önceliklendirme niyetiyle ilgilidir, umarız…