Sadece hizmet sektöründe değil, mal fiyatlarında da deflasyon yaşanabilir. Minimum insan girdisiyle, seri üretim yapacak karanlık fabrikalar, madenler, çiftlikler bizi bekliyor.
Türkiye İş Kurumu’na (İŞKUR) göre, yılın ilk altı ayında 717 bin kişi işsizlik ödeneğine başvurdu. Bu sayının 160 binini, 25-29 yaş arası gençler oluşturuyor. Başvuranlar arasında; üniversite mezunu 90 bin kişi, yüksek lisans mezunu 6 bin kişi, doktora derecesine sahip 205 kişi bulunuyor. İşsizlik ödeneği alabilen kişi sayısının 347 bin olduğu görülüyor. Türkiye’de geniş tanımlı işsizlik oranının yüzde 31 gibi yüksek bir oran olduğunu belirteyim.
Konuya tek açıdan bakıp, ‘‘İki yıldır sıkı para politikası uygulanıyor. Bırakın istihdam yaratmayı, reel sektör işten çıkarıyor. Finansman koşulları rahatladığında, sorun çözülecektir’’ yorumu yapılabilir. Orta-uzun vadede, işsizlik probleminin dünyada kronikleşebileceğini düşünüyorum. Verimliliği artırmaya başlayan yapay zekâ çağının başındayız. Bu teknoloji, başta hizmet sektörü üzerinde, benzersiz bir deflasyonist baskı yaratabilir. Sadece hizmet sektöründe değil, mal fiyatlarında da deflasyon yaşanabilir. Minimum insan girdisiyle, seri üretim yapacak karanlık fabrikalar, madenler, çiftlikler bizi bekliyor. Bu gelişmeler, üretim maliyetlerinde sert düşüşlere, fiziksel mallarda bolluğa yol açacaktır.
Muazzam verimlilikten kaynaklanacak arz bolluğu ve istihdam kaybı nedeniyle, daha çok insan sosyal yardıma ihtiyaç duyabilir. Çünkü bu ürünlerin de tüketilmesi gerekiyor. Devletler büyümeye mecbur kalabilirler. Bu sistemin kendi başarısı altında ezilmemesi için, devlet destekleri işlevsel bir zorunluluk hâline gelebilir.