Saptamalardan biri , merkez sağ düşüncenin yönetim gücünü elde ettiklerinde pragmatist ve popülist politikalara yatkın olması: Planı önemsemeyen, net bilgi, etkin koordinasyon ve odaklanma gücünü görmezden gelen tutumu.
Çin halkının ünlü bedduasını anımsayalım: “Tanrı sizi büyük dönüşüm dönemlerinde yaşatsın!”
Yaşam hepimizi tam da bedduanın demek istediği sonucun ortasına yuvarladı. İçinden geçtiğimiz süreç insanlığın bugüne kadar yaşadığı dönüşümlerden farklı. Çok sayıda düşünce insanının yüksek sesle haykırdıkları gibi: “Bu sefer başka!”.
Cumhuriyetin ikinci yüzyılında toplumsal gelişmenin neresinde duracağımızı “dünya düzeni oluşumunun değer yaratma zincirinin neresinde, neden ve nasıl konumlandığımızı” belirleme, gündemimizin önemli maddesi.
Cumhuriyetin ikinci yüzyılında hangi “bakış açısı bizi yaratmak istediğimiz sonuca ulaştırır?”
Önce ülkemizdeki düzen arayışların türetildiği “uygarlık tasavvurlarına” bakalım.
Değişik düzen arayışları
Cumhuriyet yönetiminin kuruluşu öncesinde var olan, kurulduktan sonra da varlığını sürdüren uygarlık tasavvurlarından biri “inanç odaklı düzen” arayışıdır. İnanç odaklı geçmişle ilişki kurularak gelecek düzeni tasavvuru, yaygın eğilimlerden biri. Bu tasavvur, inanç-odaklı düzen arayışlarında geçmişte sağlanan başarılı dönemleri, “altın çağ” bağlamında kitlelere aktararak taraftar derlemeyi hedefler.
Ülkemizde Osmanlı-İslam geçmişiyle bağ kurarak, imparatorluğun genişlediği dönemlere gönderme yapan “altın çağ özlemi” üzerine güç ve egemenlik oluşturulmasını arzulayan bir damar var.
Tarihsel gelişmeyi farklı biçimde okuyan, Türk devlet geleneği üzerine inşa edilmiş, “İslam- Türk sentezi” arayışını öne çıkaran, “ülke bekası” söylemini önceleyen, “yerli ve milli” söylemini sahiplenen bir başka düzen arayışı da varlığını sürdürüyor.
Laikliği, çok sesliliği ve çok kültürlülüğü uygarlık arayışının merkezine yerleştiren bir başka düzen arayışı da Cumhuriyet’in “kurucu değerlerini” savunmakta, düzen arayışını böyle bir zemin üzerinde geliştirmeyi tahayyül etmektedir.
Kırsal kesim ağırlıklı yörelerde taraftarları olan ilk iki akım, yüz yıllık Cumhuriyet döneminin üçte ikisine yaklaşan bir zamanda yönetime egemen olmuştur. Merkez- sağ siyasetin omurgasını oluşturan ırk ve inanç odaklı düzen tahayyülün uygulamaları alternatif akımlar kadar kendi içerden de eleştirilir.
Önemli eleştirilerden biri, ilk iki akımın yönetim gücünü elde ettiklerinde pragmatist ve popülist politikalar
uygulanmaları. Planlı kalkınmayı önemsemeyen, net bilgi, etkin koordinasyon ve odaklanma gücünü görmezden gelen inanç-odaklı düzen arayışının yarattığı sonuçları Bayram Ali Eşiyok analizlerine yansıtır: “Türkiye ekonomisinde 1924 ile 2022 yılları arasındaki 98 yılın sadece 27 yılında planlı, programlı bir kalkınma stratejisi izlendi. Geriye kalan 71 yılda plansız, programsız, uluslararası işbölümünün öngördüğü sektörlere dayalı bir strateji izlendi. Başka bir deyişle, planlı kalkınma yıllarının 98 yılı içindeki payı yüzde 27,6 ile sınırlı kaldı”
Eşiyok, planlı ve plansız yılları saptadıktan sonra, plansız ve programsız dönemlerin başarısızlığını da şöyle kanıtlar: “Planlı kalkınma yıllarının özellikle sanayide son derece başarılı olduğunu göstermekte. Sanayide planlı yıllarda sağlanan yüzde 9,5 oranındaki yıllık ortalama büyüme hızının gerek Cumhuriyet dönemi ortalamasından (yüzde 6,5) gerekse plansız yıllardan (yüzde 5,4) yüksek gerçekleştiğini göstermekte. Aynı zamanda planlı yıllarda GSYH’nın yıllık ortalama büyüme hızının da (yüzde 5,5 ile) Cumhuriyet ortalamasından (yüzde 5,1) ve plansız yıllardan (yüzde 4,9) daha başarılı olduğunu ortaya koyuyor.”
Değişik düzen arayışlarının varlığı, toplamsal gelişme açısından önemlidir; ama yaratmak istenen sonuçlarla ilgili iyi çalışılmış veriler, belgeler ve bilgelerle net olarak tanımlanmış programlarla kamuoyunun bilgilendirilmesi koşuluyla: Ne yapılmak isteniyor, neden isteniyor ve nasıl yaşama taşınacak?
YENİ DÜNYA DÜZENİ
Üretim, ulaşım ve iletişim teknolojileri köklü biçimde değişiyor. Değişen teknolojilerin iç bütünlüğü kendi ekosistemini oluşturuyor: Oluşan ekosistem kurumlarını yeniden tanımlayacak ve kararlarını belirleyecek. Küresel ölçekteki bu yeni oluşumların dışında kalmamız mümkün değil. Yeni dünya düzeninin değerler sisteminde “doğru konumlanma” yapabilirsek, Cumhuriyetimizin 2’nci yüzyılında etkin, verimli, halkımızın refahını artıran, uluslararası itibarını yükselten sonuçlara ulaşabiliriz. Yeni bağlantı, iletişim ve etkileşim süreçleri (rekabet ve işbirlikleri) konusunda belirginleşen eğilimlerin olası fırsat ve tehlikelerini erken uyarı araçlarını kullanarak kavramamız hayati öneme sahip.
Irk ve inanç odaklı ya da laik değerler üzerine kuracağımız ülke düzenini tartışırken, küresel oluşumlarla çelişen ve uyuşan yönleri gözlemek önemli. Uyum, başta insan kaynağımız olmak üzere, yeraltı ve yerüstü kaynaklarımızı, bilim ve teknoloji birikimlerimizi, var olan fiziki sermaye stoklarımızı etkin ve verimli değerlendirmenin de gerek şartı.
Başta Çin olmak üzere çok saylıda devletin yöneticileri, “egemen eşitliğe bağlı kalmayı”, “hukukun üstünlüğünü korumayı ve geliştirmeyi”, “karşılıklı iletişim ve etkileşime dayalı çok taraflı ilişkileri pekiştirmeyi”, “insan-merkezli yaklaşımı benimsemeyi” ve “sistematik ve bütüncül somut adımlar” atmayı öneriyor; bunun için çaba gösteriyor. Hangi yaklaşımı benimsemiş olursak olalım, önceliğimiz, kendi yurttaşlarımızın sağlıklı ve güven içinde yaşamasını garantileyecek yol ve yöntemleri benimsemeli. Yeni düzen arayışlarında sapılmaması gereken amaç, maddi ve kültürel zenginliklerimizi artırarak, yurttaşımızın yaşamını çeşitlendirme, renklendirme ve zenginleştirme olmalı.
Kuşkusuz yeni dünya düzeni tek kutuplu, tek merkezli, tek tip düşünceli olmayacaktır. Birbirini dengeleyen güçler oluşacaktır. Standart anlatımıyla Batı odaklı ya da Doğu-odaklı değerler sistemi gibi iki ayrı sistem oluşması olasılığı yüksektir. Farklı sistemlerden hangisini tercih edeceğimizi kendi iç koşullarımız ve yaratmak istediğimiz sonuçlar bağlamında alabildiğine sorgulamalı. Yeni düzen tahayyüllerini bu açılardan alabildiğine irdelemeli. Toplumumuzu daha hızlı ve güvenli yollardan başarıya götüreceğini düşündüğümüz fikirler, projeler ve fizibilite hesapları kamuoyu ile paylaşılarak toplumsal hafıza oluşturulmalı, olgunlaştırılmalı, yaygınlaştırılmalı ve derinleştirilmeli.
Yeni dünya düzeninin görmezden gelinemeyecek temel özelliğinin “bilgi odaklı düzen arayışının” üzerine kurulmakta olduğunu algılamalı ve bu konuda somut adımlar atmalıyız ki, Cumhuriyetimizi yaratmak istediğimiz sonuçlara taşıyabilelim.
BİLGİ-ODAKLI YENİ DÜZEN TAHAYYÜL ETMELİYİZ
Bu yıl Nobel Ekonomi Ödülü alanlardan biri de Joel Mokyr. “Bilgi iktisadi” konusunda da öncü çalışmalar yapan bilim insanlarından biri. Ali Yaycıoğlu, Alp Buğdaycı ve Evren Bolgün’ün Mokry’yi tanıtan yazılarıyla Peter F. Drucker’in çok önceleri yayınlanan makalelerinden yararlanarak, Cumhuriyetimizi ikinci yüzyılında bilgi-odaklı düzen kurma ihtiyacımızın neden öne çıktığını içselleştirmeliyiz.
Önce Yaycıoğlu’ndan alıntı yapalım: “Ekonomik hayat, yalnızca rakamlar ve devlet kurumlarıyla değil; aynı zamanda dünyayı algılama biçimleriyle, bilgi formları, zenginlik, hayat ve ölüm gibi olguların iktisadi faaliyetin ayrılmaz parçaları haline geliş biçimleriyle ve farklı pazar alanlarında ortaya
çıkan teşebbüs kültürüyle birlikte okunabilir hale gelir. “Bu genellemenin açıklayıcı olduğunu onaylıyorsak, günümüzde ekonomik büyümenin sadece sermaye birikimi ve kurumsal düzenlemelerle değil; bilgiye, yeniliğe ve teknolojiye dayalı bir zihinsel dönüşümle sağlanabileceğini zihnimize perçinlemeliyiz. Mokyr’nin çalışmalarında kavramlaştırdığı “Avrupa aydınlanması” kökende zihinsel bir değişim ve dönüşüm sonucu oluşmuştur. Sanayi Devrimi sürecinde bilginin kurumsallaşması ve entelektüel rekabetin özendirilmesi, bilimsel kültürün yayılmasının “kalıcı yenilik dinamiği” yaratması, olgunlaştırması ve çoğaltılması “bilgi ekonomisinin” itici gücü.
Alp Buğdaycı’nın Mokry’nın çalışmalarını titizlikle izleyerek yaptığı kapsamlı özet metinde “bilgi ve inanç sistemlerinin sağlıklı bir yeni dünya düzeni inşa edilmesinin temel bileşenlerinden biri” olduğunu açıklıyor. Teknolojik araç-gereçlerin daha yüksek katma değer üretecek verimlilik yaratabilmesinde araç gereçlerin nasıl yapıldığına ve kullanıldığına ilişkin bilgi temelli donanımın önemi çok net. Teknolojik gelişmelere uyum sağlamak için belli bir yetkinlik-uzmanlığa-erişmiş olmamız gerekiyor. Rekabet gücü yaratmanın özünü oluşturan güçlendiren, sürdüren ve verimlilik yenilikleri de bilgi, iletişim-etkileşim ve işbirliklerini yeniden tanımlama ihtiyacını artırıyor.*** Rekabet edebilir firma ölçeklendirmesi için firmaların içlerindeki bilgi akışının verimliliği yaratılabilmesi de “toplam bilgi miktarının fonksiyonu” olduğunu bilmeliyiz. Hepimiz zamanın ruhuna uygun yeni dünya düzenini, tahayyülünden beslenen bir arka plan düşüncesi oluşturmalıyız.
Özetle, “nedeni ve nasılı” anlamak için, bilginin varlığı kadar nasıl kullanıldığı, bilgiye yönelik kurumların varlığı ve kapsayıcı işleyişi, bilginin araçsallaştırılması, bilgiye erişim maliyetinin düşürülmesi, açık bilim alanlarının genişletilmesi, kurumsal avantajın artırılması, insan sermayesi stokunun büyütülmesi, aydınlanma geleneği oluşturulması; farklılık ve dışa açıklık sağlanması gibi alanlarda yoğunlaşan bir arayış üzerinde ittifak oluşturursak, insansımızın yaşamını kolaylaştıran düzeni kuranlar arasında yerimizi alabiliriz.
Daha önce ülkemizde ve başka toplumlarda denenmiş uygarlık tasavvurları ve yeni düzen arayışlarının kolaycı yaklaşımına toplumun enerjisini israf etmemeliyiz. Bilimi kendimize rehber edinen, önyargı ve ezberlerden uzak arayışlara yoğunlaşmalıyız.
Veri-odaklı net bilgi, etkin koordinasyon ve odaklanmayı; öngörme-önlem alma, geribildirimlerle gözetim- denetleme disiplinleriyle beslersek yeni dünya düzeninde iyi bir konumlanma yapabiliriz.
