Tartışma zannettiğiniz gibi komisyondaki farklı siyasi partilerin farklı siyasi duruşları üzerinden yürümüyor sadece. Aynı partiye mensup üyeler arasında da farklı yaklaşımlar, farklı tutumlar var.
Geçtiğimiz hafta Yetkin Report’ta George Mason Üniversitesi, Barış ve Çatışma Çözümleri Carter Okulu Dekanı Prof. Dr. Alpaslan Özerdem şöyle yazdı:
“… Şimdi dönüşüm üç düzlemde okunmalı:
Siyasal dil: ‘Terörle mücadele’ ekseninden ‘çatışma dönüşümü ve demokratik tasarım’ eksenine kısmi bir kayma var. Uzlaşma, tanınma ve eşit yurttaşlık kavramları yeniden meşru söz dağarcığına dönüyor.
Kurumsal refleks: Güvenliğe dayalı olağanüstü yetkiler yerine denetlenebilir usuller konuşuluyor; komisyon raporlaması, sivil izleme ve yerel katılım, yavaş da olsa, gündeme giriyor.
Toplumsal psikoloji: 2015 sonrası yerleşen ‘barış = ihanet’ kalıbı, yerini ‘barış = denemeye değer’ yaklaşımına bırakıyor. Bu kırılma küçümsenmemeli; kalıcı barışın ön koşulu, güvenlikçi alışkanlığı kıran demokratik bir zihin haritasıdır.
Yine de açık sorular var: Dil demokratikleşirken, zihniyet ve kurumlar buna eşlik edecek mi? Medya, yargı ve yerel yönetimler güven inşa eden çerçeveyi taşıyabilecek mi?”
Ardından Ankara’nın tozu dumanı içinde TBMM Başkanı Numan Kurtulmuş, “Milli Güvenlik Kurulu, PKK’nın artık bir silahlı örgüt olmaktan çıktığı yönünde bir karar alırsa bu meselenin hukuki zeminini tahkim etmiş olur” açıklamasını yaptı.
TOBB ETÜ öğretim üyelerinden Prof. Dr. Burak Bilgehan Özpek de sosyal medya aracılığı ile şu değerlendirmeyi gündeme taşıdı:
“Bu son zamanlarda okuduğum en ilginç beyanat. MGK diye müstakil ve siyaset üstü bir yapı yok. MGK Başkanı, aynı zamanda devlet başkanı ve AKP Genel Başkanı. Yani bu açıklamaya göre, ülkede bir aktörün terörist mi yoksa meşru mu olduğunu belirleyen kurum fiili olarak AKP. İlginç olan bunu Meclis Başkanı Sayın Kurtulmuş’un ifade etmesi. Eğer MGK kararlarını hukuki meşruluğun zemini halini getiriyorsa parlamentoyu kapatalım Anayasayı da askıya alalım bitsin gitsin bu iş. MGK, yani AKP, karar alsın yine AKP uygulasın.”
Aslında bir kez daha gördük ki değerli bilim adamlarının dikkat çekmeye çalıştığı çerçeve ile siyasetin gündelik pratiği örtüşmüyor.
Komisyon ikilem içinde
MHP Lideri Devlet Bahçeli’nin ısrarlı çağrıları ve sürece yön verme iradesine rağmen TBMM “Milli Dayanışma, Kardeşlik ve Demokrasi Komisyonu” İmralı’ya Meclis Heyeti gidecek mi gitmeyecek mi ikileminin içinde. Bir tarafta “Meclis teröristin ayağına gitmez, gidemez”ciler var, diğer tarafta “Komisyon bütün tarafları dinlemek zorunda o yüzden İmralı’ya gidilmeli” diyenler…
Yok tartışma zannettiğiniz gibi komisyondaki farklı siyasi partilerin farklı siyasi duruşları üzerinden yürümüyor sadece. Aynı partiye mensup üyeler arasında da farklı yaklaşımlar, farklı tutumlar var. Misal, AK Parti içinde bile bu tartışma yürüyor. Çünkü yaklaşan seçimler, özellikle seçim bölgelerindeki hassasiyetlerin dikkatle takip edilmesini gerektiriyor. O noktada da milletvekilleri tarafından daha kısa zaman önce, 2023 seçimlerinde rakibini PKK ile iş birliği yapmakla suçlayan bir partinin yeni süreçle birlikte Öcalan’la fotoğraf vermesinin başını ağrıtacağı hesapları yapılıyor.
Hal böyle olunca Türkiye tarihindeki çok önemli bir dönemeç olmayacak tartışmaların içine hapsoluyor.
Bu tartışma yerine cumartesi annelerine, Diyarbakır annelerine, barış annelerine kulak verilse kim bilir belki de sorunlar çok daha hızlı çözüm bulur.