Gastronomiden edebiyata, müzikten Cumhuriyet hafızasına uzanan; ödül geceleri, anma yazıları ve kültürel buluşmaları ve süreklilik taşıyan kültür mirası bir araya getirdik.
Şapkalar masalarda: Gault&Millau Türkiye’nin yeni haritası
Çırağan’ın Boğaz’a açılan salonunda gastronominin birkaç yıl öncesine kadar hayal bile edilemeyecek bir ivme kazandığını hissettiren bir gece yaşandı: Şefler, restoran sahipleri, otel yöneticileri, üreticiler, marka temsilcileri… Türkiye’nin mutfak kültürünü geleceğe taşıma arzusu, yeni işbirlikleri ve ortak hayaller. Gault&Millau Türkiye 2026 Gastronomi Rehberi’nin üçüncü edisyonu için düzenlenen gecede sahneye sırasıyla iki isim çıktı: Sözen Group CEO’su ve Gault&Millau Türkiye Temsilcisi Gökmen Sözen ile Gault&Millau CEO’su Patrick Hayoun. Gökmen Sözen, açılış konuşmasında “bugün burada sadece bir ödül töreni için değil, Türk gastronomisinin güçlenen sesini, gelişen özgüvenini ve dünyaya açılan yeni hikâyesini kutlamak için bir aradayız” derken, aslında gecenin çerçevesini çiziyordu. Denetçilerin Trakya bağlarından Ege otlarına, Gaziantep’in sumağından Bodrum’un mandalinasına, Balıkesir’in ahtapotundan Van’ın otlu peynirine kadar uzanan rotası, sadece bir rehber hazırlama süreci değil; yıllardır Sözen Group’un üzerinde çalıştığı “Türkiye gastronomisini bütüncül bir hikâye olarak anlatma” çabasının da devamıydı.
Bugün aynı yıl içinde sık sık gastronomiden söz edebiliyorsak, bu tabloda Sözen Group’un ısrarı, Gökmen Sözen’in sektörü farklı eksenlerde bir araya getiren rolü de önemli yer tutuyor. Bu ödül töreni de tam bu nedenle, yalnızca kazananları değil, Türkiye’nin gastronomi vizyonunu görünür kılan bir platform niteliğinde.
Hayoun ise, yalnızca üç yılda İstanbul’daki gala gecesinin “olağanüstü bir ivme” kazandığını vurgularken, Türkiye mutfağını “dünyanın en zengin ve ilham verici mutfaklarından biri” olarak tanımladı. Gault&Millau’nun, şeflerle birlikte, ekipleri ve üreticileri de görünür kılmak için çalıştığını söylemesi, rehberin yalnızca restoran isimlerinden ibaret olmadığını; arkasında kolektif bir ekosistem anlayışı taşıdığını gösteriyordu.
Bu haberin devamı ve köşemizdeki diğerler yazıların ayrıntıları için lütfen https://www.ekonomim.com/yasam-keyfi adresine geçiniz...
Nermin Abadan Unat Hoca’nın ardından
Nermin Abadan Unat’ın ardından yazarken, insan ister istemez kelimelerini yavaşlatıyor. Çünkü bazı hayatlar hızla anlatılamaz. Onları anlamak için acele etmemek, cümleleri koşturmamak, hatırlamaya zaman tanımak gerekir. Ben de bu satırları kaleme alırken bir haber yetiştirir gibi değil; bir randevunun önünde bekler gibi yazıyorum. Çünkü Nermin Hoca’yla ilgili her şey, durarak ve bakarak anlaşılabiliyor.
Artık çalınmayacak bir kapının önünde durduğumu bilerek, onunla ilk randevumuzu hatırlıyorum. O günü… Ve daha sonraki bütün buluşmalarımızda, her defasında erken gelip evinin önünde oturduğum o bahçe duvarını… Çok heyecanlıydım; nasıl olmasaydım ki?
2023 yılında, 40. TÜYAP Kitap Fuarı’nın Onur Konuğu olan Nermin Abadan Unat için bir kitap hazırlayacaktım. Bu, benim için büyük bir onur olduğu kadar ciddi bir sorumluluktu. Kendimi çok şanslı, çok ayrıcalıklı hissediyordum. Onu yormadan, hakkını vererek çalışmalıydım. Oysa çalışma haftaları birbirini izledikçe, Hoca bana “Sizi çok yorduk Faruk Bey” demeye başlayacak; ben de onun aslında hiç yorulmadığını, tam tersine çalıştıkça açıldığını, antrenman yapan bir sporcu gibi forma girdiğini fark edecektim.
Kapıyı her çaldığımda beni asistanı Ayla Yüksel karşılıyordu. Kucağından hiç inmeyen Toto da mutlaka oradaydı; sevinçle etrafımda dolanıyordu. Ayla Hanım’la ilk randevu öncesinde epey telefonlaşmıştık. Yedi yıldır, 7/24 Nermin Hoca’nın yanındaydı. İlk buluşmamızda evin içindeki düzen, özen, dikkat ve sessizlik daha kapıdan girer girmez kendini hissettirmişti. Biraz sonra elini sıkacağım kişi, yalnızca bir akademisyen değil; Cumhuriyet’in yaşayan belleğiydi.
Bir efsane tam karşımdaydı. Ve o efsane, bütün sadeliğiyle bana bakıyordu.
Hoca koltuğuna geçti, Toto hemen kucağına atladı. Ben de karşısına bir sandalye çektim. Sıcak bir yaz günüydü; klimalar, vantilatörler çalışıyordu ama asıl serinlik onun zihnindeydi. Kulaklık taktığı hâlde duyma sorunu yaşıyordu; buna rağmen çevresine olan ilgisi hiç azalmamıştı. Masanın üzerindeki her şeyi okuyor, iPad’inden haberleri takip ediyor, gözünden hiçbir ayrıntıyı kaçırmıyordu.
Merak, onun hiç zayıflamayan kasıydı.
Okurlar, yazarlar ve kitaplarla bir kez daha buluşuyor
42. Uluslararası İstanbul Kitap Fuarı, kitapseverleri Murathan Mungan ile birlikte edebiyatın her hâlini keşfetmeye davet ediyor. Tüyap Fuarcılık Grubu tarafından Türkiye Yayıncılar Birliği işbirliğiyle düzenlenen fuar, 21 Aralık Pazar akşamına kadar Tüyap Fuar ve Kongre Merkezi'nde gerçekleştiriliyor. Bu yılın ana teması “Edebiyatın Her Hali.”
Fuar kapsamında, yurt içi ve yurt dışından 1000’e yakın yayınevi, marka ve sivil toplum kuruluşu, ünlü yazarlar ve okurlar buluşacak. 400’den fazla kültür etkinliği ile 2000’den fazla imza günüyle kitapseverler unutulmaz deneyimler yaşıyorlar.
Tüyap Kültür Fuarları Danışma Kurulu kararıyla, edebiyatımızın çok yönlü ve özgün kalemlerinden Murathan Mungan, 42. Uluslararası İstanbul Kitap Fuarı’nın “Onur Yazarı” olarak belirlenmişti. Murathan Mungan'ın şiirden tiyatroya, hikâyeden romana uzanan zengin edebiyat dünyası bu yıl fuarın merkezinde yer alıyor. Fuar boyunca yazarın eserleri, edebiyata katkıları ve sanata bakış açısı çeşitli etkinliklerle ele alınıyor.
42. Uluslararası İstanbul Kitap Fuarı bu yıl “Edebiyatın Her Hali” teması etrafında şekilleniyor. Edebiyatın farklı biçimleri, anlatı gelenekleri ve sanatsal ifade alanları fuar kapsamında tartışılıyor. Okurların, yazarların ve sektör profesyonellerinin bir araya geleceği paneller, söyleşiler ve imza günleriyle edebiyatın sınırsız dünyası keşfediliyor.
Seksen yıllık bir ses, bir Cumhuriyet hafızası
Atatürk Kültür Merkezi’nin Türk Telekom Opera Salonu’nda bir araya gelen dinleyiciler, bir yıldönümünden fazlasına tanıklık ediyordu. İstanbul Devlet Senfoni Orkestrası’nın 80. yılı, yalnızca geçmişi selamlayan bir kutlama değil; kuşaklar boyunca aktarılan bir müzik mirasının hâlâ diri, hâlâ geleceğe açık olduğunu hatırlatan özel bir buluşmaydı.
DenizBank’ın 21 yıldır süren desteğiyle gerçekleşen bu anlamlı gecede, İDSO’nun hikâyesi önce sözcüklerle, ardından seslerle anlatıldı. Gecenin ilk durağı, orkestranın belleğini görünür kılan bir paneldi. Moderatörlüğünü Serhan Bali’nin üstlendiği buluşmada, orkestra şefi Rengim Gökmen, müzik yazarı ve emekli İDSO sanatçısı Aydın Büke ile emekli sanatçı Nazım Acar söz aldı. Konuşmalar, kuruluş yıllarından bugüne uzanan bir yolculuğu; repertuvar anlayışını, kurumsal hafızayı ve Cumhuriyet döneminde müziğin üstlendiği kamusal rolü yeniden düşünmeye çağırıyordu. Anılar, tanıklıklar ve gelecek tasavvurları iç içe geçti; İDSO’nun yalnızca bir orkestra değil, bir kültür taşıyıcısı olduğu bir kez daha vurgulandı.