Siyasi partilerin içine düştükleri geleceklerine yönelik tedirginlikler ve buna bağlı iç çatışmalar bir bütün olarak siyaset kurumunun atıl hale gelmesine, sorunları çözememesine yol açıyor.
Sonda yazacağımı baştan yazayım: Türkiye baskın bir erken seçime gidiyor olabilir mi?
Birlikte tartışalım…
Siz de görüyorsunuz siyaset toz duman…
Hem iktidar hem de muhalefet cepheleri kendi içinde bir altüst oluş içinde.
Her iki cephe de kendi gelecekleri açısından önemli kararlar arifesindeler.
Misal, CHP kurultayını yaptı ama parti içi tartışmalar bitti mi?
Açayım…
Parti içinde uzun süredir biriken gerilimler kurultayla sona ermiş değil. Aksine son kurultay ile neredeyse bir kırılma eşiğine gelinmiş gibi görünüyor. Bunu sağlayan da “mutlak butlan” davası diye isimlendirilen davanın istinafta varlığını devam ettirmesi… Anlaşılıyor ki parti içindeki bir grup bu davayı ve bu davada “mutlak butlan” kararı verilmesini kendileri açısından kritik bir dönemeç olarak görüyor. Eğer bu süreçte tahayyül edilen siyasi bir zemin oluşturulamazsa o zaman “yeni parti” konusu tekrar gündeme gelecek. Belki parlamentoda yeni bir grup bile görebiliriz.
“Tek sorun bu mu?” derseniz, hayır değil. Kuşkusuz sizin de dikkatinizi çekmiştir; İBB davasının, partinin güncel ve yakıcı sorunlardan uzaklaşmasına yol açtığı eleştirileri farklı mecralarda farklı kişiler tarafından yüksek sesle dile getirilmeye başlanmış durumda. “Terörsüz Türkiye” sürecinde yeterince aktif/belirleyici olmamak da bir başka eleştiri konusu.
Bu tabloya ek olarak Ankara kulislerinde yaklaşan seçimlerde Mansur Yavaş’ın başrolde olacağı merkez sağ partiler ittifakının temellerinin de atıldığı konuşuluyor. Tabii bu girişim -eğer- ete kemiğe bürünecekse aslında siyasi dengeler daha da karmaşıklaşmış olacak.
Diğer yandan muhalefet cephesindeki kimi belediye başkanlarının parti değiştireceği söylentileri de ayyuka çıkmış durumda. Bu geçişlerin iktidarın zamanlamasına bağlı olduğunu da hatırlatmak gerekiyor.
Muhalefet bu durumda da iktidar kanadında durum farklı mı?
Orada da türlü çeşit pazarlıklar, hesaplar gırla gidiyor.
Şu sıralar iki temel konu var iktidar cephesinde.
Birincisi Erdoğan sonrası AK Parti’nin ne olacağı, nasıl şekilleneceğine ilişkin tartışma…
Görünen o ki Bilal Erdoğan’ın partinin başına geçmesini destekleyen / kabul eden / zorunlu bulan bir kesim ile partinin kendi içinden çıkaracağı isimlerle yoluna devam etmesini savunan parti yöneticileri arasındaki gerilim giderek artıyor gibi bir tablo var; ki bu tablonun yansımalarını son günlerdeki gelişmelerde açıkça görüyoruz.
İkinci başlık ise “Terörsüz Türkiye” sürecinde yaşananlar / yaşanması muhtemel gelişmeler. AK Parti içinde “Öcalan’ı muhatap almak oy kaybettirir” savının sahipleri ile “Terörsüz Türkiye sürecini kuvvetli bir şekilde desteklemek gerekir” düşüncesindeki iki farklı cephe oluşmuş durumda. Bu ikilik ya da tartışma, PKK’nın kendini feshetmesi gibi son derece önemli bir gelişmenin görmezden gelinmesine kadar varıyor. Bu durum bir yandan AK Parti içinde tartışma yaratırken diğer taraftan AK Parti ile MHP arasındaki iplerin gerilmesine de yol açıyor. MHP Lideri Devlet Bahçeli’nin sürece yönelik kuvvetli desteği ve çabası deyim yerindeyse adeta yalnız bırakılıyor.
Tabii bir de işin dış politika boyutu var ki o apayrı bir yazı konusu.
“Türkiye‘de siyasi partiler hep bir tartışma içindedir, ne var ki bunda” dediğinizi duyar gibiyim. Ancak durum o kadar basit değil. Siyasi partilerin içine düştükleri geleceklerine yönelik tedirginlikler ve buna bağlı iç çatışmalar bir bütün olarak siyaset kurumunun atıl hale gelmesine, sorunları çözememesine yol açıyor. Ülke bir yanda belki de tarihinin en derin ekonomik krizini yaşıyor, diğer yanda “Terörsüz Türkiye” gibi tarihi bir kavşakta ama siyaset tıkanmış bir görüntü veriyor, sorunların üstesinden gelecek bir performans göstermiyor. Buysa krizlerin derinleşmesine ve “yönetilemeyen bir ülke” tablosunun ortaya çıkmasına yol açıyor.
İşte tam da bu yüzden “bir baskın seçim olur mu” sorusu gündeme düşüyor. Yoksa Ankara’nın malum mekanlarında durduk yerde “dar bölge, iki turlu (ve hatta tercihli) seçim sistemi”ne geçmek niye tartışılsın?