İnsanın barınma, enerji, gıda, sağlık, su erişim hakkı; gezegeni paylaştığı bitkiler, hayvanlar, mikroorganizmaların kara ve su ekosistemlerindeki yaşamında tehdit altında. Aslında tehdit ötesindeyiz desek daha doğru olur. İnsan yine insan için tüketip üretirken Biyoçeşitlilik Kaybı; Çevre Kirliliği; İklim Değişikliği üç temel sorununun baş suçlusu olarak gezegeninin doğal sermayesini tüketerek, çoğu yerde de sorunlarını yok sayarak ilerliyor. Erişim haklarımızın güvenliği tehlikede yaşıyoruz. Günümüz ekonomik ve sosyal gelişmelerinde insan olmak zor. Bitki, hayvan, mikroorganizma, toprak, su, hava olmak da zor. Zor zamanlar. Benim akademisyen ve sivil toplum duruşumla meselem güzelim ülkemizin başta çevresel sürdürülebilirliği için, doğamız ve yarınımız için değer yaratmak. Doğanın ekonomisi meselem. Biyoçeşitlilik kaybı sorunumuz görece hep geride kalıyor. Bu kayıp aslında güvenlik sorunlarımızın tam merkezinde. Türlerin soyu tükeniyor. Biyoçeşitlilik yok oldukça barınma, enerji, gıda, sağlık, su güvenliğimiz de riske giriyor.
Biyoçeşitliliğin sorunu varsa bizim de misli ile sorunumuz var demektir. Sözün özü bu kayıp aslında açlık demek, tarımda kriz var demek. Çünkü küresel gıda üretiminin yaklaşık yüzde doksanını sağlayan bitki türleri için tozlaştıcı (polinatör) böcekler gerekli olup bu bitkilerin de yaklaşık dörtte üçü arılarla yetişmektedir. Dünya gıda üretiminin üçte biri de arılarla sağlanıyor. Doğadaki üstü açık yeşil fabrikaların çalışanı arılar kıymetlidir. Arı-bitki iş birliği sürekli olmazsa aç kalacağız. Yirmi binden fazla arı türü dahil iki yüz binden fazla hayvan türü polinatör (kelebek, kuş, yarasa) vahşi yaşamda tahribatla karşı karşıya. Bu yıl Birleşmiş Milletler (BM) 22 Mayıs Dünya Biyoçeşitlilik Günü’nde doğa ile uyum ve sürdürülebilir kalkınma için biyoçeşitliliği koruma gereği, 20 Mayıs BM Dünya Arı Günü’nde ise “Hepimizi beslemek için doğadan ilham alan arılar” temasıyla arıların ve diğer polinatörlerin tarımda, gıda güvenliğinde, maliyet artışlarında ve ekosistem sağlığında oynadığı kritik roller vurgulandı. Polinatörlerin kaybına dur diyerek, yenileme ve ardından koruma aşamasına geçme farkındalığı yaratıldı.
22 Mayıs 1992’de Biyoçeşitlilik Sözleşmesi (BS) kabul edilerek 1993’te yürürlüğe girdi. Biz 1996’da taraf olduk. 2022’de Kanada’daki BM Biyoçeşitlilik Konferansı çıktısı olan tarihi önlem paketi için ülkeler anlaştı. Kunming-Montreal Küresel Biyoçeşitlilik Çerçevesi ile Gündem 2030: BM Sürdürülebilir Kalkınma Amaçları(SKA) başarısını destekleme hedefli 2030 için 23 amaç, 2050 için 4 amaç belirlendi. Bu iddialı amaçlarla SKA başarımız için beş yıl kalmışken hızlandırılmış uygulama zorunluluğu açıkça ortada iken işte bu yıl “Sürdürülebilir kalkınma için biyoçeşitliliği koruma” hepimizin görevi derken SKA2:Açlığa Son için “Sürdürülebilir arıcılıkla gıda güvenliği sağlamalıyız” çağrısı yapıldı.
Yurttaş ve iş dünyası konumlanmamızla BS paydaşı olabiliriz. Eyleme geçmek, biyoçeşitliliği yeniden inşa gerek. Başta arılar olmak üzere tozlaştırıcıların ve diğer türlerin de yok olmasının tarımdaki kritik yeri tartışılamaz ortada. Burada dikkat etmemiz gereken husus şu: Tarım hem temel üç sorunumuza etki ederken, bu sorunlardan da etkilenir. İnsan ve insanın yönettiği tarım masum değildir. Ne yapmalıyız? Cevap sürdürülebilir tarım yönetimini başararak bitkisel ve hayvansal ürünlerin soframızda gıdamız olana dek yaşam döngüsündeki görünen ve görünmeyen, dolaylı ve doğrudan tüm etkileri mümkün en aza indirmektir. Çünkü çiftçimiz tarlasında, çiftliğinde doğa ve insan kökenli afetlere (biyolojik, jeolojik, klimatik, sosyal ve teknolojik afetler) karşı koyarak bereketi ve kazancı için çalışır. Kolay değildir. Tarım afet dirençli olmalı, gıda güvenliğimiz bozulmamalıdır.
En önemlisi de düşük karbon izli ürünler için iklim dirençli tarım önceliklenerek tarımsal tozlaşma için arılarımız korunmalıdır. BM İklim Değişikliği Çerçeve Sözleşmesi 30. Taraflar Konferansı(COP30), 10-21 Kasım 2025 tarihlerinde Belem, Brezilya’da gerçekleştirilecek. Belem orman, nehir, körfez, liman, deltasıyla yeşil ve mavinin ortasında adeta COP30’un her anında Amazon Ormanı ve su ekosistemlerinde insanın başta iklimi değiştirerek sebep olduklarını sergileyecek. Brezilya ormansızlaşma ve açlık demek. Amazon geri dönüşü olmayan yolumuzdaki riski en iyi gösteren yer demek. Amazon biyoçeşitlilik doğa müzesi demek. Amazon’un biyokültürel mirası Stingless Arıları demek. Amazon bir gezgin olarak benim hayranlıkla nefes alarak keşfettiğim, lakin içimin acıdığı yer demek. Bakalım COP30’da arılarımız, gıda güvenliğimiz hak ettiği yeri bulabilecek mi?