Ar-Ge ve Tasarım Merkezlerine yönelik girişim sermayesi yatırım yükümlülüğü, Türkiye’de fon ekosisteminin dinamiklerini değiştiriyor. Simya VC Yönetici Ortağı Selma Bahçıvanoğlu, bu dönüşümün yalnızca yeni fonlar yaratmadığını; kurumsal sermayeyi teknoloji girişimleriyle daha sistematik, daha ölçeklenebilir ve daha stratejik bir zeminde buluşturduğunu söylüyor.
Türkiye’de Ar-Ge ve Tasarım Merkezleri uzun yıllar boyunca inovasyonun üretim tarafında konumlandı; bilgi üretildi, teknoloji geliştirildi, patentler alındı. Ancak bugün tablo değişiyor. Vergi teşvikleriyle başlayan, mevzuat düzenlemeleriyle hız kazanan yeni dönem; bu merkezleri yalnızca teknoloji üreten yapılar olmaktan çıkarıp, girişim sermayesi ekosisteminin aktif oyuncularına dönüştürüyor.
2022’den itibaren devreye giren ve 2024’te yüzde 3’e yükseltilen girişim sermayesi yatırım zorunluluğu, Türkiye’de kurumsal sermayenin teknoloji girişimlerine bakışını da köklü biçimde dönüştürdü. Simya VC bu yeni kuşağın temsilcilerinden biri. Yönetici Ortağı Selma Bahçıvanoğlu’na göre yaşanan değişim, yalnızca finansal bir enstrüman genişlemesi değil; Ar-Ge bilgisinin ticarileşmeyle, sermayenin ise ölçeklenmeyle buluştuğu yapısal bir dönüşümün işareti.
Bahçıvanoğlu ile Ar-Ge merkezlerinin yatırımcıya dönüşmesini, teknopark girişimlerinin küresel rekabet şansını, ticarileşmenin önündeki görünmez bariyerleri ve Türkiye’nin önümüzdeki beş yılda bölgesel bir teknoloji yatırım üssü olma ihtimalini konuştuk.
Girişim sermayesinde Ar-Ge merkezlerinin ağırlığı artıyor
“Ar-Ge indirimi ve Teknopark istisnasından faydalanan firmalara yönelik girişim sermayesi yatırım zorunluluğu 2022’den itibaren devreye girdi, 2024’te ise yüzde 3’e yükseltildi. Bu düzenleme Türkiye’de pek çok fonun doğuşunu tetikledi. Simya VC olarak biz de bu çerçevede kurulmuş bir girişim sermayesi yatırım fonuyuz ve yatırımcılarımız arasında çok sayıda Ar-Ge merkezi ve teknopark firması yer alıyor. Bu tablo, Ar-Ge ve Tasarım Merkezleri’nin GSYF ekosisteminin aktif ve ölçeklenebilir yatırımcıları haline geldiğini gösteriyor. Bu dönüşümü, kurumsal sermayenin teknoloji girişimlerine daha sistematik ve ölçeklenebilir biçimde yönlendiği bir yapısal dönüşüm olarak değerlendiriyoruz.
Teknoparklar Ar-Ge’yi ekonomik değere dönüştürüyor
“Teknoloji geliştirme bölgeleri ülke ekonomisine ve teknoloji ekosistemine bugün olduğu kadar geleceğe dönük olarak da önemli katkılar sağlıyor. Özellikle bu bölgelerde yürütülen akademik çalışmaların yalnızca araştırma aşamasında kalmayıp ticarileşmesi, teknoloji odaklı bilgi birikiminin ekonomik değere dönüşmesini sağlıyor. Girişimlerle yapılan ortak programlar bu dönüşümü hızlandırırken, girişimlerin büyük firmalarla aynı çatı altında yer alması, iş birliklerinin çok erken aşamalarda başlamasına olanak tanıyor. Simya VC olarak bizim de yatırım yaptığımız startup’ların yüzde 40’tan fazlası teknopark firması. Bu yapılar sadece Ar-Ge’nin değil, sürdürülebilir büyüme ve global rekabetçiliğin de merkezinde yer alıyor. Teknoparklardaki girişimlerin uluslararası pazarlarda daha görünür hale gelmesi, Türkiye’nin teknoloji ihracatında ve katma değerli üretiminde stratejik bir etki yaratma potansiyelini de artırıyor.”
Asıl sorun sermaye değil, pazara erişim
“Bugün asıl kırılma noktası pazara erişim ve ticarileşme yetkinliği. Türkiye’de Ar-Ge tarafında güçlü teknolojiler ve derin know-how üretiliyor. Buna rağmen bu çıktılar, doğru müşteriyle ve sürdürülebilir bir iş modeliyle buluşmakta zorlanabiliyor. Sermaye tarafında son yıllarda önemli bir ivme yakalandığını görüyoruz; fon sayısı artıyor, mekanizmalar çeşitleniyor. Teknik yetkinlik yüksek olsa da ölçeklenme, satış ve global pazarlara açılma deneyimi her zaman yeterince güçlü olmayabiliyor. Ar-Ge çıktılarının ticarileşmesini hızlandıran en kritik unsurun, sektörel ağlara ve pazara doğrudan erişim sağlayan yapılar olduğunu net biçimde görüyoruz. Girişimlerin küresel ölçekte daha görünür hale gelmesi için uluslararası yatırımcılarla ve yabancı teknoparklarla ortak programların yaygınlaştırılması, teknoloji transferi ve bilgi paylaşımı mekanizmalarının güçlendirilmesi büyük önem taşıyor. Ayrıca, girişimlerin sadece Ar-Ge değil, ticarileşme ve ölçeklenme süreçlerinde de desteklenmesi gerekiyor. Türkiye’nin yalnızca teknoloji üreten değil, aynı zamanda bu teknolojileri ticarileştiren ve ihraç eden bir merkez olma kapasitesine sahip olduğuna inanıyorum.”
Savunma, enerji ve yapay zekâ rekabette avantaj sağlıyor
“Türkiye’deki Ar-Ge ve Tasarım Merkezleri küresel fonlar açısından özellikle maliyet avantajı, güçlü teknik ekipler ve belirli dikeylerde derin uzmanlık önemli avantajlar sunuyor. Ancak yatırım yapılabilirlik eşiği, çoğu zaman Ar-Ge’nin ötesinde başlıyor. Ürünün pazara çıkmış olması, ilk satışların gerçekleşmesi ve ölçeklenme potansiyelinin somut verilerle ortaya konması bu noktada kritik. Uluslararası rekabette en çok zorlandığımız alanlar, global pazarlara erişim, satış organizasyonu ve büyüme hikâyesinin netliği. Buna karşılık savunma, enerji, yapay zekâ, endüstriyel yazılım ve belirli derin teknoloji alanlarında güçlü bir know-how ve rekabet avantajımız var. Bu alanlarda Ar-Ge merkezlerinden çıkan şirketler, doğru ticarileşme adımlarını attıklarında küresel yatırımcılarla daha rahat temas kurabiliyor.”
Türkiye bölgesel ölçekte bir yatırım ve teknoloji geliştirme üssü haline gelebilir
“Önümüzdeki beş yılda Ar-Ge ve Tasarım Merkezleri ile GSYF’ler arasındaki ilişki, yalnızca finansman sağlayan bir yapıdan çıkarak birlikte değer üreten, teknoloji geliştirmeyi ticarileşmeyle buluşturan ve ölçeklenmeyi destekleyen daha stratejik bir ortaklık modeline evrileceğini düşünüyorum. Ar-Ge’nin erken aşamada yarattığı bilgi birikiminin, fonların sermaye ve yönetim gücüyle daha sistematik biçimde birleştiğini göreceğiz. Türkiye ise güçlü mühendislik altyapısı, genç ve nitelikli yetenek havuzu ve son yıllarda artan fon çeşitliliğiyle bu dönüşüm için önemli bir avantaja sahip. Doğru regülasyonlar, uluslararası sermayeye açık yapılar ve özel sektör-kamu iş birlikleriyle desteklendiğinde, Türkiye’nin bölgesel ölçekte bir yatırım ve teknoloji geliştirme üssü haline gelmesi mümkün görünüyor.”